Kafka’nın ünlü anlatılarından biri şöyle başlar:” Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında devasa bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.”
Bizim yazarlardan birinin hikayesi de yakın gelecekte, muhtemelen şöyle başlayacak: “Fadime Ana borçlarla boğuştuğu rüyasından, ‘Allah cezanı versin hükümet’ diye uyandığı bir sabah, kapısına dayanmış terörle mücadele polislerinin gürültüsünü duyunca şaşırmadı.” Pazarda alışveriş yaparken yüksek sesle pahalılıktan şikayet eden ve azcık hükümete verip veriştiren arkadaşı Hatice Hanımı da geçen sene, onun da bulunduğunu günü basarak, kısır yerken gözaltına almışlardı, şimdi terörist olma sırası Fadime Ana’daydı.
Devletin yerli araba ve uzay mekiğinden önce piyasaya sürdüğü bu yerli ve milli terörist üretme makinesinin (TÜM) en önemli özelliği bir kılavuza ihtiyaç duyulmadan, eline alan herkes tarafından verimli bir şekilde kullanılabilmesiydi. Kime terörist denir, terör nedir gibi bilgilere artık ihtiyaç kalmamıştı. New age polislerinin eski çilekeş meslektaşları gibi, siyasi fraksiyonlar konusunda uzmanlaşması, örgütlerin yapısı ve mantığı hakkında bilgilenmeleri bu aparat sayesinde lüzumsuzlaşmıştı.
Gerçi TÜM’ün yarattığı tuhaf sonuçlar, arada yurttaşların kafasını karıştırsa da, -sözgelimi zamları hükümete değil marketlere bağlayan- bu yurttaşlar, ilk şaşkınlıklarını “vardır canım bir bildikleri” diyerek hızla geçiştirdikleri için, bu tuhaf sonuçlar aparatın güvenirliğini hiçbir biçimde sarsmayacaktı.
Örgütler konusunda gazeteden okudukları kadar bilgisi olanlar ise bir insanı, hem fetö, hem dhkp-c hem pkk’li olmakla suçlamanın, bu örgütlerin kurulma sebeplerine aykırı olduğunu bildikleri halde, “aman neme lazım” denilen yaygın bir tutum yüzünden sessiz kaldıkları için, tuhaflık tespiti yine teröristlerin üzerine kalacaktı.
TÜM’ ün tek kusuru, bu durumda sensörlerinin çok hassas olmamasıdır ama bu da zaten her farktan, bildiğiniz beton üreten memleket için çok da sorun oluşturmayacaktır. Benim tek derdim ekmek diye bağıran biri, bir sabah kendini içişleri bakanlığının kırmızı bülteninde bulabilirken, Işıd gibi bir yapının aktif saflarında savaşmış biri karşı komşunuz çıkabilir.
Bir belgeselcisiniz, işiniz yıllardır bu, hatta bir üniversitede bu alanda ders veriyorsunuz, sıradan bir gün sıradan işinizi yaparken bu aparat, aniden sizin terörist olduğunuza uyanabilir ve kendinizi hapishanede, yaptığınız şeyin bir iş olduğunu anlatırken bulabilirsiniz. Hatta bir belgesel çekiminin, birilerinin emriyle yapıldığını iddia edenlere şaşkınlıkla bakabilirsiniz. Çekimin bu anında, ne gülme efekti ne başka bir şey, sadece TÜM’ün ruhsuz işleyişinin uğultusu vardır ve bu akıllı aparat, karar verdiği terör suçunun hangi örgütten kaynaklandığı sorusunu bulmayı çoktan size bırakmıştır.
Yeni yıl gelirken edebiyat dergilerinin, “en beğendiğiniz kitap” türünden soruşturmalara bir süredir devlet, “kendinizi hangi örgüte yakın hissediyorsanız söyleyin, bize iş çıkarmayın” soruşturmasını eklemiştir. Bu soruşturmayı ciddiye alın, vakit varken kendinize bir örgüt beğenin ve asla, “geçen yıl mı, önümüzdeki sene mi” türünden ciddiyetsiz karşılıklar vermeyin, TÜM şakayı sevmez, bütün absürd varlıklar gibi mizaha uzaktır.
Eleştiri, bin yıl önce temel hak kapsamına alınmış ifade özgürlüğü, basın açıklaması, bir haksızlığı protesto etmek için dışarı çıkma, evinde söylenme, sakıncalı rüyalar görme, seçim yoluyla yönetimi değiştirme arzusu, kahvehanede resmi dedikodu yapmak, birilerinin adını besmelesiz anmak türünden geniş bir listede yer alan suçlardan birine iliştirildiğinizde terör suçu işlemiş olursunuz.
TÜM, anında tespitle “son terörist kalana kadar” şiarıyla başlatılan mücadeleyi “kendine aşikar ummana kahır” bir yöntemle, son hızda yürütmektedir. Özellikle suç icadı konusunda müthiş bir çalışkanlık gösteren hükümet ve ona bağlı kuruluşlar, kaçak terörist sızıntısını henüz ortaya çıkmadan anlayabilecek bir dedektörün üzerinde çalışmakta, bu çalışma, teknik üniversitelerin, “öl de ölelim, beraber uzaydan düşelim” anabilim dalları tarafından desteklenmektedir.
“Bir iltisaklıyla bir şemsiyenin bir musalla taşında beklenmedik karşılaşması” derdi sürrealistler, yaşasalardı bu duruma.
BİR AÇILIM DA RTÜK’TEN GELDİ
Geçenlerde terör suçlarına ilişkin öncü bir açılım da RTÜK’ten geldi, “mimik yoluyla terör suçu işleme”, evet, enteresandı ama asla özgün değildi. Kamusal uzamda ifadenin sınırlandırıldığı bütün totaliter toplumlarda, yüz, duygusal ifadelerden ayrılmak zorundadır. Orwell’ın Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’te yazdığı gibi:
“(…) En ufak şey sizi ele verebilirdi. Sürekli gözünüzün seğirmesi, farkında olmadan yüzünüzün kaygılı bir anlatıma bürünmesi, kendi kendinize söylenip durmanız, olağandışılık belirtisi gösteren ya da bir şeyler gizlediğiniz izlenimi uyandıran herhangi bir şey. Kaldı ki yüzünüzde belirecek uygunsuz bir anlatım bile (örneğin bir zafer açıklanırken inanmamış görünmek) cezayı gerektiren bir suçtu. Yenisöylem’de bu suç için bir sözcük bile vardı: Yüzsuçu diyorlardı.”
Ben yüzünü serbest bırakanlardanım, çocukken kalabalık toplantılarda annem tarafından çimdiklene çimdiklene bir çeşit şerbetlendim ve yeni bir yılın arefesinde camın kıyısında durmuş, dil çıkararak yukarı bakıyorum ve Kafka, Orwell ile devam eden bu repertuvara biraz Balkan neşesi ve Nasrettin Hoca mizahı ekleyecek günleri bekliyorum. Kabineyi de yeni yılda yüzümün karnavalına davet edeceğim. RTÜK sana hiçbir şey yok, cezalısın!
Süreyya Karacabey: Adana’da doğdu. 1992’de Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek Lisans ve doktorasını aynı bölümde yaptı. Dramatik Yazarlık, Epik Tiyatro, Geleneksel Türk Tiyatrosu, Ortaçağ Tiyatrosu, Radyo Oyunu Yazarlığı derslerini yürüttü. 2010 yılında doçent ünvanını aldı.2017 yılına kadar çalıştığı bölümden 6 Ocak 2017 KHK’sıyla atıldı. Modern Sonrası Tiyatro ve Heiner Müller, Brecht’ten Sonra ve Gündelik Hayata Direnmek kitapları ve çeşitli dergilerde yayınlanmış yazıları vardır.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***