AMED – Cemaat ve tarikatlardaki cinsel istismar vakalarının cezasızlık politikasından kaynaklandığına dikkati çeken Amed Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Huriye Hamidi, “Devlet, bu kesimlere desteğini ve olayların meşrulaştırılmasına yönelik söylemlerine son vermeli” dedi.
İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in 6 yaşındaki kızını “imam nikahı” adı altında müridi Kadir İstekli’yle evlendirmesi cinsel istismar ve tecavüz suçlarını yeniden gündeme getirdi. Konuya ilişkin muhalefet partilerinin Meclis’e verdiği araştırma önergeleri reddedilirken, iktidar ve çevresi, failleri cesaretlendiren söylemler üretilmesi büyük tepki topladı. Hiranur Vakfı’nda gündeme gelen olayla ilgili konuşan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, “Kadına şiddet, çocuk istismarı siyasetin konusu değildir. Siyaset üretilecek konular değildir” sözleri ve önceki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun Karaman’da çocuk öğrencilere tecavüz olayına ilişkin sarf ettiği “Bir kereden bir şey olmaz” cümlelerini hatırlattı.
Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Huriye Hamidi, çocuklara yönelik cinsel istismar vakalarındaki cezasızlık politikasının bu tür olayları arttırdığına dikkati çekti.
‘DEVLET POLİTİKASININ SONUCUDUR’
Cinsel istismarın ve cezasızlık politikasının çok boyutlu olduğunu belirten Hamidi, “Bunu devletin politikası olarak yorumluyorum. Şiddetin hayatın her alanında bu kadar yayıldığı bir dönemde, cinsel istismar da bir şiddettir ve bunun bu kadar artması devletin politikasının bir sonucudur. Çünkü daha yakın zamanda Aile Bakanı bir açıklama yaptı, bunun siyaset üstü ve içerisinde konuşulmaması gerektiğini söyledi. Her şeyin bu kadar politik olduğu bir süreçte bunu tam da oralarda konuşuyor olmamız gerekir. Çünkü cinsel istismar vakalarının artmasındaki sebepleri araştırmak, tespit etmek, bunlara ilişkin önleyici faaliyetleri hayata geçirmek, mağduru desteklemek Aile ve Sosyal Hizmet Bakanlığının görevinde. Bu sebeple söylemlerin, toplumdaki zihniyetin, yargı mekanizmalarının pasifliğinin cinsel istismarı arttırdığını düşünüyorum” dedi.
‘PANDEMİ SONRASI GERÇEK GÖRÜLDÜ’
Pandemi sürecinde cinsel istismarın ihbar ve tespit boyutunun çok zor olmasından kaynaklı gerçekleşen olayların tam anlamıyla kamuoyuna yansıyamadığını vurgulayan Hamidi, “Ne zamanki okullar açılmaya ve çocuklar tekrar sosyal hayata karışmaya başladı, bizler de o zaman pandemi dönemindeki düşüklüğün gerçek bir düşüş olmadığını görmüş olduk. Çünkü çocuklar genelde çevrelerinde güvendikleri kişilere bunları açma gereği duyarlar. Çocukları sosyal hayattan bu kadar izole ettiğiniz zaman tabii ki çocukların adli mekanizmalara ulaşmasının da önünü de kapatmış olursunuz” diye konuştu.
Avukat Huriye Hamidi
Hamidi, 25 Kasım’da Diyarbakır Şiddetle Mücadele Ağı ile birlikte açıkladıkları rapora işaret ederek, “Orada çocuğa yönelik istismar verilerini de yerleştirdik ve bir yıl içerisinde bin 240 çocuğun cinsel şiddet dolayısıyla adli makamlara ulaştığını gördük. Bunların 865’i ise sadece cinsel istismardı. Aslında Diyarbakır ilinde bile verilerin ne kadar yüksek olduğunu, bunun bütün ülkeye vurulduğunda rakamların ne kadar büyük olduğunu görmüş olduk. Tabii ki de sayılar bu kadar olmasa da tek çocuk da olsa bu bizler için veridir ve mücadele etmeye değerdir. Ancak hal böyleyken veriler bu şekilde şiddetli bir şekilde gözümüze çarpıyorken tamamen olayın meşrulaştırıcı cümlelerin ardına sığınmaktan ziyade sorunun tespitini doğru yapan ve gerçekten sorunun çözümüne de etki edebilecek eylem ve söylemler üretmemiz gerekiyor” ifadelerini kullandı.
‘MEŞRULAŞTIRAN SÖYLEMLER ÜRETİLİYOR’
Özellikle cemaat ve tarikatlarda gerçekleşen istismar vakalarında denetim mekanizmasının çalışmadığına işaret eden Hamidi, “Özellikle tarikatlarda gerçekleşen olaylarda veya imamların dahil olduğu olaylarda baktığımızda buralara ilişkin bir denetim mekanizmasının olmadığını görüyoruz. Yine aslında bu kişileri koruyacak yerden cümleler kurulduğunu bu eylemleri meşrulaştırılmaya çalışıldığını görüyoruz. Burada yapılması gereken cinsel istismarla mücadele noktasında samimiyeti gösterecek adımların atılacak eylemlerin uygulanmasıdır. Bu tür yerlerde ‘Diğer çocuklar da buna maruz kalmış mı ya da ihtimali var mı?’ diye hemen araştırmak gerekir ki sorunun tespiti doğru yapılsın. Fakat basına yansıyan olaylarda gördüğümüz kadarıyla failin görevden alınmadığını, İmamsa görevine devam ettiği veya başka bir yere nakil olduğunu görmekteyiz” diye kaydetti.
Yaşananların siyasi söylemlerden ayrı tutulamayacağını vurgulayan Hamidi, “Bunun buraya gelişinden önce bir önceki bakanlıklardan duyduğumuz ‘bir kereden bir şey olmaz’ cümleleri o zihniyetin bu aşamaya gelmesine sebeptir. Tarikatlarda veya böyle toplu yerlerde gerçekleşen olaylar da yapılması gerekenlerden biri öncelikle oralarının denetiminin sağlanmasıdır. Bu yerlerin özellikle denetlenmesi gerekir ki çocukların oralarda nelere maruz kaldığını bilelim ya da kalmasını engelleyelim” diye belirtti.
‘DEVLET DESTEĞİNİ KESMELİ’
Ailelerin çocuklarını tarikatlara göndermesinin önünde birçok etken olabileceğini hatırlatan Hamidi, sözlerini şöyle sürdürdü: “Dini ve sosyal inanç ya da yıllardır büyüdükleri çevre bunlara sebep olabilir. Yine yoksulluk bunun en büyük sebeplerinden biri. Çünkü çocuklarına destek olamayan aileler çocuklarını buralara yönlendirebiliyorlar. Madem böyle yerlerin açılmasına izin veriliyor, o zaman devletin sorumluluğunun da olması gerekir. Kişilerin çocuklarını bu yerlere gönderirken bunun sorumluluğunu alması gerekir. Çünkü çocuklar oralarda nelere maruz bırakılıyor bilmiyoruz. Bu durumu devlet düşüncesinden ayrı düşünmemek gerekiyor. Çünkü bu tür olayların başka herhangi bir yerde yaşanmasıyla buralarda yaşanmasıyla yapılanlar bize durumun vahametini göstermekte. Tarikat yurtlarında meydana gelen cinsel istismar vakalarıyla ilk defa karşılaşmıyoruz. Burada yapılması gereken devletin bu kesimlere olan desteğine ve burada gerçekleşen olayların meşrulaştırılmasına yönelik söylemlerine son vermesidir.”
‘ÇOCUĞUN ÖZNE OLDUĞUNU UNUTMAMAK GEREKİYOR’
Çocukların adalet sistemi içerisinde görünür olmamasının en büyük handikaplarının olduğunu ifade eden Hamidi, şunları söyledi: “Çünkü herkes faili odağa alıyor, amaç orada cezalandırmaymış gibi bakılıyor. En büyük sorunlardan biri bu çünkü bizim orada mağdurun odağa alındığı bir sistem yaratmamız gerekiyor. Cinsel istismara maruz kalan çocuğun bir özne olduğunu unutmamız gerekiyor. Çok yakın zamanda MHP İl Başkanı’n dosyasında yaşadıklarımız bize bunun ne kadar gerisinde olduğumuzu göstermekte. Beraat kararını incelediğimizde aslında mağdur yönünden çelişki olmayacak ifadelerin fail lehine yorumlandığını ve mağdurun beyanlarında esaslı bir çelişki varmış gibi gösterildiğini gördük. Durum aslında böyle değil. Mağdur vekilin taleplerinin karşılanmamasına hiç değinilmemişti, MHP Teşkilattan sorumlu Genel Başkan’ın sanık olarak dinlenmesi de çok önemliydi. Bu talep reddedilmişti ve buna ilişkin herhangi bir gerekçe yoktu. Bunlar aslında sonuna baktığımızda faili güçlendiren, çocuğu özne olmaktan çıkaran, çocuğun örselendiği ve ikinci bir mağduriyetine sebep olan bir durum olarak karşımıza çıktı. Beraat kararı verildikten sonra sanık tahliye edildi, gerek adliye içerisinde sanık yakınlarının avukatlara yönelik sözlü davranışları gerekse cezaevinden davullu zurnayla alınması failin ne kadar güçlendirildiğini bize gösteren bir örnek.”
‘ÇOCUĞU KORUYAN BİR SİSTEMİMİZ YOK’
Çocukların haklarını koruyan başta Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Hakları Sözleşmesi olmak üzere ulusal mevzuatta birçok hükmün yer aldığını anımsatan Hamidi, “Özellikle cinsel istismar noktasında çocukları bu şiddetten koruyacak iki temel sözleşme vardı. Biri İstanbul Sözleşmesi diğeri Lanzorete Sözleşmesi. Devletin cinsel istismarla mücadele noktasında samimiyetini gösterecek adımlar atması gerekmekte. Sizler İstanbul Sözleşmesi’ni hukuka aykırı bir şekilde feshetme kararı alırken ve yine çocukları cinsel şiddet ve sömürüden koruyan Lanzorete Sözleşmesi’ni belirli aralıklarla tartışmaya açarsanız, cinsel istismarla mücadele etme iddiasının gerisine düşerseniz. Öncelikli bu sözleşmelerin etkin bir şekilde uygulandığı bir düzene ihtiyacımız var. Yine BM Çocuk Hakları Sözleşmesi çocuğun üstün yararını ilke edinir ve çocuklara haklarının sağlanması noktasında bunlara riayet edilmesini gösterir. 19’uncu maddesi devlete şu yükümlülüğü veriyor; çocukları her türlü ihmal, istismar ve şiddetten önleyecek faaliyetleri gerçekleştirme. Buna baktığımız zaman tam da Aile ve Sosyal Hizmet Bakanlığının sorumluluğunda olan şeyler. Bu kapsamda önleyici faaliyetler yürütmeli ve bunun yanında bu istismar olayları ortaya çıktıktan sonra koruyucu ve mağdurun desteklendiği bir sistem yaratılmak zorunda. Bizim buradaki en büyük sorunumuz düzgün işleyen bir çocuk koruma sistemimizin olmayışı. Çocuk sistem içerisinde yok olmuş olmasına rağmen çocuğu fark edemiyoruz” şeklinde konuştu.
Toplumun, ebeveynlerin ve çocukların bilinçlendirildiği bir çalışmaya ihtiyaç olduğunu belirten Hamidi, şöyle devam etti: “Çocuğun kapsamlı cinsellik eğitimine tabi tutulması gerekir. Çünkü bedensel söz hakkının sağlıklı bir şekilde çocuk tarafından dile getiriliyor olması gerekir. Çocuk sistem içinde fark edilmediği zaman MEB’in çocuğun okula gelmediğini tespitini takibini yapacak bir düzene ihtiyacımız var. Çocuk, adalet sistemi içerisine girdiği zaman çocuğu örselemeyecek ve odağa alacak, çocuk hak odaklı çalışan profesyonellerin bir yargı mekanizması işletilmeli.”
MA / Eylem Akdağ
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***