‘Kolombiya bizden çok mu uzak ya da bizim de böyle bir şansa ihtiyacımız yok muydu?’ sorusunu bu yazı da kenara koymuştum. Üstünden bir fazla hafta geçti ama çok önemli değil nasıl olsa pek kimse ilgilenmiyor barış, müzakere filan gibi konularla. Bombalar patlıyor ülkenin en büyük şehrinin göbeğinde, arkasından beşinci sınıf filmleri bile aratan senaryoların kanatlara asıldığı savaş uçakları havalanıyor, karınlarındaki bombaların üzerine öldürülmüş çocuk isimleri yazılı, kalın ispirtolu kalemlerle galiba. Ve propaganda filmleri dönüyor sabah akşam, futbol dünya kupasının devre aralarında.
İki reklam bir film, iki reklam bir film, haraşo, bir ters bir düz, iki bakan, tek başkan ve uzatmalarda bir golle eleniyor bir milli takım ve yeni bir maç, marşlar ve bayraklar filan, dudak hareketlerine bakıyoruz futbolcuların ezbere biliyorlar mı acaba…
Çek Cumhuriyeti marşını seviyorum tek; ‘çayırlarda coşkun sular/ çamlar kayalıklara fısıldar/ bahçede çiçekler pırıl pırıl/ bir bak işte dünyevi cennet /ve bu güzel toprak’ Irk filan yok içinde, ölmek ya da öldürmek de…-
Barış kolay iş değil, bir savaşı örgütlemekten çok daha zor. Uzun süre mücadele etmek ve bir yerden yeniden başlamak gerekiyor. Şu anki Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro, böyle bir söylemden hiç kaçınmadı. Eski bir ‘terörist’ olarak sürekli ‘vatan haini’ olmasına rağmen, gerek kazandığı Bogota belediye başkanlığı seçiminde, gerekse katıldığı üç başkanlık seçiminde de ‘Barış’ söyleminden vazgeçmedi. Hani Kolombiya bizim gibi değil filan diye düşünebilecekler için şunu söylemeliyim ki, politik şiddet, günlük sıradan faşizm, para-militer terör, onlarca filme konu olmuş narko-trafiğin Kolombiya’nın dehşetli halinin yanında, Türkiye henüz çocukluk çağında. Bu yüzden tam aksine Gustavo Petro’yu iktidara taşıyan, bu ısrarlı ve istikrarlı barış söylemi oldu.
Barış isteyenler belirleyecekler bu seçimde kazananı
Şimdi ben neyleyim içinden barış geçmeyen ittifakı? Aman sağcıları üzmeyelim diye, sürekli bize sus işareti yapan sosyal olmayan demokratlar, makul faşistler, mahcup ve emekli iktidar parçacıkları, parmaklarımızın ucunda yürüsek bile yaranamadığımız sağ sol, bir gün, üç gün ve beş gün önce ve kızımla sürekli geçtiğim bir yolda, bir savaş taciri bombasına yakalanmamanın telaşlı ve buruk sevinci içindeyken biz neden, ismi A ya da B olan, dudaklarının kenarıyla bile müzakereden, barıştan söz etmeyen. İttifak adaylarına oy vermeliyiz?
Neden?
Herkesin sandığının aksine, biz, barış isteyenler belirleyecekler bu seçimde kazananı! Barış istemeyene oy vermeyeceğimizi söylediğimizde, hizaya gelecek, masalar, görürüsünüz…
Devam edeceğiz, eğer ilgilenirseniz gelecek hafta…
Metin Yeğin: Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah… CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200’e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye’de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; Gazeteduvar, dünyada, Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10’dan fazla kitaba sahip. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***