Eylem günüydü Paris’te. Her cumartesi kente iniyordu Sarı Yelekliler. Şu basit, naylon, bir yerlerde, her yerde beni gör diye giyilen yeleklerdendi, sarı tabii ki. Eylemler de zaten böyleydi, ‘beni gör’ diyordu insanlar işte. Onlar basit, sıradan, herkes, biz yani. Karikatür demokrasinin, karikatür figürleri, 4-5 yılda bir katıldıkları seçimden- kağıt kaplama sanatı Origamiyi beklemekten vazgeçip, sokakları, döner kavşakları, otobanları, viyadükleri ve köprüleri kesiyorlardı. Ve sonra aksırıp, tıksırıyordu iktidar, bazı zamları geri alıyordu mesela. Ücretleri artırıyordu öte yandan…
-Yollar, kapitalizmin can damarı, neoliberal erek, her zaman vergi memuru ve devlet. –
Bir arkadaşın evinde kalıyordum. Kapının arkasında mutfak vardı, hemen hemen kapı kadar, bir ocak, ikili, elektrikli, üç çekmece, bir tencere ve makarna suyu, yarısı içine kırılacak spagetti paketi, sıcak suda boynunu büküp pişmeyi bekliyor içindekiler ve bir hazır sos kavanozu, domatesli, kırmızı, kenarına dökülmüş biraz. Tuvalet kapısı başlıyor sonra mutfak tezgahına bitişik, akordeon kapı, hiçbir zaman tam kapanmaz. Bir adım kadar içerisi, yarım adım banyo, yarım adım tuvalet, eh abartmayım belki biraz büyükçe adım, aç pergelleri adımı ve halinden sızlanarak akan bozuk sifon, kullandıktan sonra unutma musluğunu kapat olanlardan.
Şanzelize’de geceden başladılar, lüks mağazalar bütün vitrinlerini suntalarla kapatmaya. Bulvarda her nasılsa kalmış bir taş, ah artık yeter diyen öfkeli bir el ile buluşursa diye ya da taş taşınmış uzaktan, özenle, sol cepte, yelek altı. Camları da zor kırılıyor aslında bu mağazaların, kalın mı kalın, müşteri enseleri gibi buraların. Hızla içeri girip yağmalandığı da oluyor, bazen, bana göre şenlikli…
Oda, yani ev geniş sayılır, en az üç adımda zor varılır pencereye, yarısının üstünde asma kat var, yatak yani ama iki kişilik, beş basamakla çıkılıyor yatağa, yedi cüceler basamakları, arası dar ama dik merdiven ve cumba yatak. Tam karşıdaki sinemanın neon ışığına geliyor, yatak hizası. Bütün gece yanıp, sönüyor ışık, daha çok mor ve kırmızı. Tavanda seyredebiliyor her şeyi insan.
Asma yatağın altında bir ikili koltuk, bacaklarını kıvırırsa uyuyabiliyor birisi, yanında bir karton yere serilmiş, salon (!) kadar, ne kaldıysa artık işte geriye evden. Etrafına dağılmış kalın uçlu ispirtolu kalemler ve bir sarı yelekli kadın, pankart yazıyor eylem günleri.
Çok güzel, pankart sözleri….
Metin Yeğin: Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah… CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200’e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye’de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; Gazeteduvar, dünyada, Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10’dan fazla kitaba sahip. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***