Bir erkek, gencecik kadını evin çatısında kurduğu derme çatma bir barakada beş gün boyunca zincirle, sopayla dövmüş, tırnaklarını çekmiş, işkence etmişti. Vücudunun her yanı mosmor, yüzü gözü şişti, kanlar içinde kalmıştı.
28 yaşındaki Suriyeli Mirvet Nivej’in yaşadığı bu korkunç olay, 8 Ekim’de çıkan gazetelerde “İnsanlığın bittiği nokta” (Hürriyet), “Çatıya işkence odası kurmuş” (Sabah), “Hamile kadına beş gün işkence” (Akşam), “İmam nikahlı eşe korkunç işkence” (Korkusuz), “Damdaki işkence odası” (Posta) başlıklarıyla duyuruldu.
Mirvet Nivej’e bunları yapan İlyas Arık adlı erkek, bazı gazetelere göre “birlikte yaşadığı kişi”, çoğuna göre de “imam/dini nikahlı eşi”ydi. Sabah gazetesinde 8 Ekim’de yayımlanan haberde ise Mirvet Nivej’in “dini nikahla evlendiği ikinci eşi” olduğu yazıyordu:
“Suriye’deki iç savaştan kaçarak ailesiyle birlikte Şanlıurfa’ya gelen Mirvet Nivej (28), bir süre önce, inşaatlarda boyacılık yapan İlyas Arık (28) ile dini nikâhla evlendi. Ancak, yine dini nikâhla evlendiği Suriye uyruklu bir eşi daha bulunan ve uyuşturucu bağımlısı olduğu öne sürülen Arık, Mirvet Nivej’e şiddet uygulamaya başladı.
Son olarak, Mirvet Nivej’i, evinin çatısında bulunan, derme çatma odaya götüren Arık, zincire vurup beş gün boyunca zincir ve sopalarla dövdü. Tırnaklarından bazılarını kerpetenle sökerek işkence yaptı. Önceki gün mahallede polis sireni sesleri duyan İlyas Arık, yeğeni Halil Arık’ın uyarısıyla Mirvet Nivej’i serbest bırakıp kaçtı. Perişan halde evden çıkan Mirvet Nivej, bir kilometre uzaklıktaki eski mahallesine giderek eski komşularından yardım istedi.”
Bu haberlerin ardından 8 Ekim’de öğleden sonra internet sitelerinde yayımlanan “Suriyeli Mirvet dehşeti anlattı” başlıklı DHA haberinde yeni bilgiler vardı:
“Şanlıurfa’da, evinin çatısına yaptığı barakada 5 gün boyunca dini nikahlı eşi Suriye uyruklu Mirvet N.’yi dövüp, zincirle bağlayarak kerpetenle tırnaklarını çeken İlyas Arık tutuklandı. Arık, kıskançlık krizine girdiği için eşine şiddet uyguladığını öne sürerken, genç kadının 2,5 yıl evliliği süresince sürekli işkence gördüğü ve sık sık şiddet mağduru kadınların korunduğu kadın konukevinde kaldığı ortaya çıktı. Doğum yapmak için 2 ay önce gönüllü olarak konukevinden ayrıldığı belirtilen Mirvet N.’nin, tedavisinin ardından bebeğiyle korumaya alınacağı ifade edildi.”
Mirvet Nivej ile yapılan benzer bir söyleşi haberi Sabah’ın internet sitesinde de yayımlandı. Böylece polis kaynaklarına dayalı ilk haberlerdeki bazı yanlışlıklar düzeltilmiş, bilgi eksiklikleri giderilmiş ve olay mağdur kadının ağzından okura aktarılmış oldu.
Fakat kadınlara yönelik şiddet haberlerinde medyada sık görülen bazı yanlışlıklar Mirvet Nivej’in maruz kaldığı vahşete ilişkin haberde de tekrarlanmıştı. DHA’nın birçok internet sitesinde de kullanılan haberinde “İlyas Arık’ın kıskançlık krizine girdiği için eşine şiddet uyguladığı”nı söylediği yer alıyordu. Hürriyet gazetesinde de İlyas Arık’ın “Beni aldattığı için dövdüm” sözlerine yer verilmişti.
“Kıskançlık” ya da “aldatma”, kadına yönelik şiddetin hele de böyle tırnaklarının sökülüp günlerce işkence edilmesinin gerekçesi olamaz. Ancak haberlerde şiddet uygulayan erkeğin bu savunmasına yer verilmesi, şiddeti meşrulaştırmaya yol açabilir. O yüzden bu tür şiddet haberlerinde şiddetin gerekçesini aramak ve haberde suçlunun sözlerini aktarmak yerine “Neden” sorusunun yanıtının ayrıntılı olarak araştırılması, tüm sorumlulukların ve sürecin ortaya çıkarılması üzerinde durmak gerekir.
Kadınlara şiddet haberlerinde kadın bedeninin teşhir edilmesi, şiddeti uygulayan yerine şiddete maruz kalanın fotoğrafının yayımlanması da sürekli tekrarlanan yanlışlardan.
Sabah ve Hürriyet gibi gazeteler ve birçok internet sitesi kadının bedeninde şiddet izlerini gösteren fotoğraflarla yetinilirken Akşam gazetesi kadının yarı çıplak fotoğrafını birinci sayfadan kullanmış. Hem “Sen nasıl bir alçaksın” başlığını atmak, hem de yanında şiddete uğrayan kadının bedenini teşhir etmek yanlış bir davranış. Bu olayda okura teşhir edilmesi gereken şiddetin izleri ve şiddeti uygulayan erkek olmalıydı.
Çünkü bu olayda haberin öznesi, şiddeti uygulayan İlyas Arık. Onun fotoğrafının kullanılması, şiddeti uygulayanın öne çıkarılması gerekir. Ama asıl sorumlu erkek geriye itilip mağdur kadın özne haline getirilmiş. Böylece şiddetten çok kadının çaresizliği, edilgenliği, güçsüzlüğü vurgulanmış.
Bu haberlerdeki bir önemli yanlış da İlyas Arık- Mirvet Nivej birlikteliğinin “imam/dini nikahlı evlilik” diye yazılması. Haberlerin hemen tamamında bu şekilde tanımlanmış bu birliktelik.
Sadece Hürriyet’in haberinde “İlyas Arık’ın, birlikte yaşadığı Suriye uyruklu M.N” denilmiş ve İlyas Arık’ın “Ben Suriyeli iki kadınla nikahsız yaşıyorum” sözlerine yer verilmiş. Doğrusu da bu.
Medeni Kanun’a uygun şekilde yapılmayan, resmi kayıtlara geçmeyen birliktelikler, haberlerde “evlilik” ya da “eş” diye nitelendirilemez. Dikkat ediyorum, nikah olmaksızın birlikte yaşayan çiftler sanatçıysa ya da ünlü kişilerse haberlerde “aşk” ya da “sevgili” olarak yazılıyor. Eğer bu çiftler kamuoyunda tanınan kişiler değilse de çoğunlukla “birlikte yaşayan” kişiler olarak ifade ediliyor. Böyle yazılması da doğal…
Yanlış olan, daha muhafazakâr çevrelerle ilgili haberlerde, çoğunlukla da üçüncü sayfa haberlerinde bu tür birlikteliklerin “dini nikahlı evlilik” ya da “imam nikahlı eş” diye yazılması. Çünkü iki insan bu şekilde akit yapmış olsa da “imam nikahı/ dini evlilik” diye bir nikah ve evlilik biçimi yasalarımızda da yok.
En önemlisi de “imam nikahı/dini evlilik” adı altında sürdürülen bu birliktelikler kadınları zor durumda bırakıyor, yasal hükümlerden yararlanmalarını engelliyor; bütün yaşamları erkeğin insafına terkediliyor; uğradıkları şiddete karşı çıkma güçleri bile kalmıyor.
İlyas Arık- Mirvet Nivej birlikteliği de böyle. Her ne kadar haberlerde “imam/ dini nikahlı eş” denilmiş olsa da Suriye’deki iç savaş sonrasında Türkiye’ye sığınan milyonlarca kadından biri olan Mirvet Nivej’in çaresizliği ortada. Genç kadın maddi koşulları çok kötü olduğu için bu birlikteliğe mecbur bırakılmış olabilir.
Hem zaten inşaatlarda boyacılık yaparak geçinen İlyas Arık’ın Suriyeli bir “eşi” daha varmış. O kadınla ilgili olarak haberlerde hemen hiç bilgi verilmiyor. Mirvet Nivej’in de böyle bir erkeğe “aşk” nedeniyle gitmiş olduğunu düşünmek için bir emare bile yok.
İlyas Arık, Suriyeli bu kadınları ailelerine para vererek almış da olabilir. İç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan genç kız ve çocukların 5-6 bin TL karşılığında satıldığına yönelik iddialara bizim medya çok az ilgi gösterdi. Onlardan biri Cumhuriyet gazetesinde Erk Acarer imzasıyla 17 Ocak 2015 tarihinde yayımlanan “Kamplardaki kadın ticareti” başlıklı röportajdı:
“Gaziantep’teki Karkamış çadır kampından sorumlu iki sığınmacı anlatıyor: ‘Kamptan Suriyeli bir kadın almak isteyenler oluyor. 5 bin TL karşılığında kadını alırsın. Daha aşağı da olur. Pazarlık yapılır. Resmi nikâh şart olmadığı için kadını bırakmak kolay. Kötü niyetliler de var tabii. Gecelik ilişkiler de olur.”
“Sığınmacı kadın ticareti”yle ilgili olarak Batı medyasında birçok haber ve röportaj yayımlandı. 2015 yılında DW Türkçe’de yayımlanan bir haberde “Türkiye’nin Suriye sınırında tam bir kadın pazarı oluşmuş durumda. Suriyeli kadınlar başlık parası karşılığı Türk erkekleriyle evlendiriliyor. Tabii ikinci eş olarak” deniliyordu.
2018 yılında Times gazetesinde Louise Callaghan imzasıyla yayımlanan röportajda “yaşlı Türklerin sığınmacı genç kızları satın alması Ebu Cafer adlı bir “simsar”ın ağzından anlatılıyordu:
“Ebu Cafer adındaki simsar, “Eğer ‘güzel’ bir kızsa 11 bin TL’ye kadar alıcı olabilir. Bildiğim en genç gelin 13 yaşındaydı” diyor. Ebu Cafer, çocuk gelinlerin yüzde 50’sinin şiddete uğradığını söylüyor. Bir Suriyeli STK çalışanı da ‘Birkaç ay kullanıldıktan sonra’ kovulan bu kızlar utançtan evlerine dönemiyor, büyük şehirlere giderek gece kulüplerinde çalışıyorlar.”
Alman Der Stern dergisinde 2015 yılında çıkan bir haberde Şanlıurfa Kadın Hakları Derneği Başkanı Özlem Ulutaş’ın, “Eskiden ikinci eşi zenginler alıyordu. Şimdi ekonomik durumu çok iyi olmayanlar da ikinci evlilik yapmaya başladı” sözlerine yer veriliyordu. Aynı haberde “Türkiye’de 372 bin sığınmacı kadının ‘kuma’ durumunda” olduğu tahmini de aktarılıyordu.
İşkence gören Mirvet Nivej’in öyküsü de Suriyeli genç kadınlar hakkında yıllar önce yayımlanan bu röportajlarda anlatılanlar gibi olabilir. Doğru gazetecilik, Mirvet Nivej’e şiddeti “üçüncü sayfa” haberi olarak görüp, bir iki küçük haberle geçiştirmek yerine onun yaşadıklarının ayrıntılı olarak araştırılmasını gerektirir.
Belli ki, Mirvet Nivej’in başına gelenler, binlerce Suriyeli sığınmacı kadının bu ülkede yaşadıklarının prototipi. Salt adli bir vaka değil, insan ticareti boyutu da olan büyük bir sosyal sorunun açığa çıkan ipucu.
Hal böyleyken İlyas Arık-Mirvet Nivej birlikteliğini “imam/dini nikahlı eş” diye yazmak Mirvet’in ve benzer durumdaki binlerce Suriyeli kadının alınıp satılmasını, şiddet görmesini ve gördükleri bu eziyeti meşrulaştırmaktan başka bir anlam taşımaz. Bu da kötü gazeteciliktir.