YORUM | MEHMET DOĞAN
“Sen mermeri yaratırsın;
Ben ondan saray yaparım!”
Diyor Arif Nihat Asya, San’at şiirinde. Ve devam ediyor:
“Sen orda Cennet kurarken
Ben dünyâda köy yaparım!
…
Yuvada Havvâ’yı gelin,
Âdem’i güvey yaparım!
Bir yalıncık gönderirsin;
Tarar, süsler, bey yaparım!”
Muhammed İkbal de Şarktan Haber kitabında ‘ALLAH İLE İNSAN ARASINDA BİR KONUŞMA’ başlıklı şiirinde, Allah adına şunları söylüyor:
- Cihanı ben aynı su ve çamurdan yarattım. Sense ortaya İran, Tatar, Zenci çıkardın.
- Ben topraktan saf, halis demir halk eylemiştim. Sense kılıç yarattın, ok ve tüfek yarattın.
- Çemenin fidanını yarattığın balta ile kestin ve parçaladın. Ondan şarkı söyleyen kuşa bir kafes yaptın.
İnsana da şu cevabı verdirir:
- Sen geceyi yarattın, bense çırağ yarattım. Yarattığın topraktan ben de kadeh yarattım.
- Issız çöller, kuş uçmaz dağlar, vâdiler yarattın. Ben hıyabanlar, güllerle süslenmiş bağ, bahçeler yarattım.
- Bana iyi bak, ben taştan ayna yapan varlığım. Bana iyi bak, zehirden bal yapan bir varlığım.
Arif Nihat Asya ve İkbal, ikisi de Hz. Mevlana’dan feyz alanlardan. Ama ikisinde de bakış farklı. Birinde bize göre daha Mevlevice bir bakış varken, İkbal’de öyle değil.
İkbal’de Allah, insanı itham edip ikaz ediyor. İnsan da buna karşılık nerdeyse kafa tutar gibi âdeta küstahça bir cevap veriyor.
Arif Nihat Asya ise dervişçe bir tavır sergiliyor. Güzelleştiren güzel bir insan edasıyla:
“Ses vermez tellerin bensiz…
Mızrab yontar, yay yaparım!
Suya ektiğin kamışı
Keser, biçer, ney yaparım!”
diyor. Güzel Allah’ına dervişçe bir boyun büküşle sesleniyor:
“Yeter ki Sen ver… Ben ondan
Mutlaka, bir şey yaparım!”
Anlaşılan o ki, yapacağı her şeyi, O güzel Allah’ın razı olacağı biçim ve keyfiyette yapacaktır. Kısaca, Allah’ın kendine verdiği bütün imkânları ve yetenekleri, O’nun: “Güzelleştirin, çirkinleştirmeyin; kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, korkutmayın…” emri istikametinde kullanacaktır.
Yeryüzünü imar için, güzelleştirip mutluca yaşanacak bir yuva yapmak için yaratılan insan, ne yazık ki orasını cehenneme çevirecek işler yapmaktadır. Zaman zaman bütün bir dünyayı kan ve gözyaşı deryasına çevirmektedir. Dünyayı insanlığın başına bela etmekte, zindan etmektedir.
Dünyanın cins kafaları insanlık için akla hayale gelmedik hayali âlemler kurar, bunların hikâyelerini, romanlarını yazarlar. Dünyanın her tarafında insanlar, bu ortak arzuları masallar, destanlar hâlinde dile getirirler. Bütün insanlık için ortak bir cennet hayatı hayal ederler.
Dünya hepimize, herkese yeter aslında. Ama neden bazı insanlar, bu yeterliliği kavramaz, açgözlülük eder, hırs gösterir, sadece kendisi için bir dünya düşünür. Orada neden başkalarına yer vermek istemezler?
Nedir bu fert, ırk, zümre taassubu, bencilliği?
Arif Nihat Asya, Yunus Emre, Mevlâna ve bunların yoluna baş koyduğu Yüce insan Hz. Muhammed, bütün bir insanlık için inlediler, gözyaşı döküp Yüce Rablerine dua dua yalvardılar. O bahçenin kutlu Gül”ü Hz. Ebubekir, bütün servetini insanlık için Allah yolunda harcamayı yeterli görmeyip: Allah’ım, vücudumu öyle büyüt ki cehennemini yalnızca ben doldurayım, orada başka kullarına yer kalmasın, diyecektir. Bu ruhlar, bu sevda ile bütün insanlığı kardeş bilen bir aşk ile ömür sürdüler, eser verdiler.
Bu ruh dünyası bizim, o yüce ruhlardan bize kalan bir miras. Fakat nerede bizde o mirası sahiplenip hayata geçirecek gönüller?
Bir ses, elini uzatırsan dokunursun, diyor.
Ve oradan bir ney sesi geliyor.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***