Jina-Mahsa Amini’nin 13 Eylül’de Tahran’da “ahlak polisi” olarak bilinen İrşad ekipleri tarafından gözaltına alındıktan sonra öldürülmesi üzerine ülke çapında bir kadın ayaklanması başladı.
On günde onlarca kişinin sokak ortasında katledildiği İran’da rejim geri adım atmıyor ama İranlı kadınlar da sokaklardan çekilmiyor.
Peki İran’daki kadın isyanının arkaplanında nasıl bir sistem pratiği yaşıyor? Başörtüsü hem rejim hem de kadınlar açısından ne anlama geliyor? Devlet İslami kurallar adı altında nasıl bir cinsiyet rejimi kuruyor ve bu rejim gündelik hayatta nasıl işliyor? Güvenliği için ismini saklı tuttuğumuz İranlı kadın hakları savunucusu Homa X.’le kadın isyanının arkaplanını konuştuk…
Mahsa Amini cinayetinin İran çapında bu kadar büyük bir yankı ve tepki uyandırmasının arkaplanında ne yatıyor?
İranlı kadınlar şu an yılların öfkesini kusuyor. Bu isyanı Mahsa Amini’nin öldürülmesi tetikledi ama arkasında yıllara dayanan birikmiş öfke var. Birkaç hafta önce İran’dan Türkiye’ye geldim ve açıkçası şu an hissettiğim tek şey utanç. Hem son olaylar sırasında orada olamamaktan hem de bu çağda hâlâ kadınlara bunların reva görülmesinden duyulan bir utanç bu. Benim gibi yurtdışında olan İranlılar için de çok zor bir dönem. Çünkü “güvenli alandan” tehlikeli alandaki insanlara destek vermek ahlaki olarak çok zor bir pozisyon. Mesela gösterilere katılan ve Mahsa Amini’yle aynı yaştaki kızkardeşimle görüşemiyorum.
Neden?
Çünkü ona ne diyeceğimi bilemiyorum. “Gösterilere katıl” veya “katılma” demek… İkisini de söyleyemezsiniz. Öte yandan insanların artık bu öfkelerini kusmaya başlamalarından umut devşiriyoruz. En zor dönemde, tüm tehlikelere rağmen kadınlar ayaklanıyorsa, “demek ki hâlâ umut var” diye düşünüyorsunuz.
Siz İran’da hiç “ahlak polisi” tarafından uyarı aldınız mı?
Doğrudan buna maruz kalmadım ama sırf bisiklete bindiği için defalarca gözaltına alınan arkadaşım var. Gözaltına alındıktan sonra aileyi arıyorlar ve babanın gelip seni teslim almasını istiyorlar. Benim yaşadığım şehir (güvenlik nedeniyle şehrin ismini saklı tutuyoruz- İ.A.) görece daha esnek bir toplumsal ve kültürel yapıya sahip. Dolayısıyla kadınlar daha açık giyinebiliyorlar.
‘İRAN’DA DOĞDUKLARI AİLE KADINLAR İÇİN EN BÜYÜK KADERLERDEN BİRİ’
Ne kadar açık giyinebiliyorlar?
Elbette tişört giyemezsin ama normalde kollarının tamamen kapalı olması gerekirken, bizim şehirde bazı kadınlar ellerinin biraz yukarısı görünecek kadar “kısa” giyiniyorlar. Hepsi bu! Elbisenin, pantolonunun ayak bileklerine kadar uzanması gerekiyor. Eskiden saçının teli görünmemeliydi ama şimdi bazı yerlerde kadınlar saçlarının ön kısmını gösterecek şekilde örtünüyorlar. Tabii ki bu yasadışı bir “eylem” ama kadınlar direniyor. Yani özetle kadının vücudunun, vücut hatlarının tamamen görünmez olmasını hedefliyorlar. Pantolon giyiyorsanız da dar olmaması gerekiyor. Tabii bu nasıl bir polise denk geldiğinize göre de değişiyor. Üstüne giydiğin hırka kalçanı tamamen kapatmıyorsa, ahlak polisince çıplak muamelesi görüyor ve gözaltına alınıyorsun.
Kadınların bisiklet kullanması da mı yasak?
Evet, bisiklet kullanmak, bir erkekle dışarıda yürümek… Erkek kardeşinle yürüyorsun, polis çevirip “bu senin neyin oluyor” diye soruyor. Kıyafetimle ilgili hiç gözaltına alınmadım ama erkek arkadaşımla yürüdüğüm için çok yakalandım (gülüyor).
‘SOKAKTA AHLAK POLİSİNE YAKALANAN KADINLAR EVDE BABANIN ŞİDDETİNE MARUZ KALIYOR’
El ele mi tutuşuyordunuz?
Hayır! Sadece yan yana yürüdüğümüz için gelip “ilişkiniz nedir” diye soruyor. Orada vereceğin yanıt nasıl bir ailen olduğuna göre değişir. Çünkü İran’da kadınlar için en büyük kaderlerden biri de nasıl bir aileye doğdukları. Ben ailemin arkamda duracağını bildiğim için polislere “o benim nişanlım” diyordum. Bazen gözaltına alıp götürüyorlardı karakola. Ama babamın gelip beni aldığında evde şiddete uğramayacağımı biliyordum. Maalesef İranlı kadınların çoğu böyle bir şansa sahip değil. Sokakta polisin, evde de babanın şiddetine maruz kalıyorlar.
Başörtüsü kuralına uymamanın cezası nedir?
İki günden iki aya kadar hapis veya para cezası uygulanabiliyor. Kriterleri ne bilmiyorum ama kırbaç cezası verilen durumlar da var. Ama bu cezalarla da bitmiyor, çünkü gözaltına alınan kızların çoğu, serbest kaldıklarında bu sefer de evde babanın, ağabeyin şiddete maruz kalıyorlar.
İRAN’DA KADINLAR ATAERKİL TOPLUM, ATAERKİL DEVLET VE ATAERKİL YASAYLA ESİR ALINDI
Yani kadınlara karşa bir aile-devlet ittifakı mı var?
Bunu tüm topluma genelleyemeyiz. Çünkü devletle işbirliğine girmeyen aileler ve toplumsal kesimler de var. Son isyan da bunu gösteriyor. Fakat İran’da “ev içindeki ahlak polisi” deniyor erkekler için. Çünkü aile içinde o kadar büyük bir baskı mekanizması kuruluyor ki, kadınların sokakta ahlak polisine yakalanmasına gerek kalmıyor. İran’ın Hoy kentinde bir baba, sırf sevgilisi var diye kızını silahla öldürdü. 2020 yılında Gilan eyaletine bağlı Talesh şehrinde bir baba, 14 yaşındaki kızı Romina Ashrafi’yi uykusunda, başını keserek öldürdü.
Ve idam cezasına mı çarptırıldı?
Hayır! İran’da bir babanın kızını öldürmesinin cezası çok düşük. Örneğin kızının başını kesen babaya, ülke çapında infial yarattığı halde sadece 9 yıl hapis cezası verildi. Çünkü yasa karşısında baba, çocuğun sahibi sayılıyor. Normalde herhangi birini öldürmenin cezası idamken, babanın çocuklarını öldürmesi çoğunlukla 3-4 yıllık hapisle cezalandırılıyor. Fakat eğer çocuğunu öldüren anneyse, 15 yıl hapis cezası veriliyor. İran’da kadınlar ataerkil toplum, ataerkil devlet ve ataerkil yasayla esir alındı.
İran’da devletin kız çocuklarına dini kural dayatmaları kaç yaşında başlıyor?
Yasaya göre 9 yaşından itibaren örtünmen gerekiyor ama biz 6 yaşında, okul hayatıyla birlikte başımızı örtmek zorundayız. Üstelik kız çocuklarının gittiği okullarda erkek öğrenci olmadığı, öğretmenler de kadın olduğu halde örtünmek zorundasın.
BÜTÜN SİSTEM, KADININ ERKEĞE NASIL HİZMET EDECEĞİNE DAİR KODLARLA DOLU
Kız-erkek çocuklar aynı sınıfta eğitim görmüyor mu?
Ne sınıfı, okul binaları bile farklı! Okullarda asla bir erkek göremezsiniz. Daha önce kız okullarında erkek öğretmen varken, 2010’lu yıllarda o da kaldırıldı. Aynı şekilde erkek okullarında kadın öğretmen istihdamına da son verildi. Hatta üniversitelerde kız ve erkek öğrencilerin bazı ortak derslerini bile ayırdılar. Erkekler ayrı, kadınlar ayrı matematik dersi alıyor mesela. Kız ve erkek çocuklarını mutlak bir biçimde ayrı tuttukları için, bu çocuklar 18 yaşından sonra, ancak üniversitede aynı binada karşılaştıklarında ortaya felaket şeyler çıkıyor tabii.
Ne gibi?
Çünkü gençler ancak ergenlikten sonra karşı cinsle aynı ortamda bulunuyorlar ve neyin taciz olup olmadığının bile bilincinde değiller. Ayrıca eğitim hayatının en önemli aşamasında, aslında ergenlik döneminde yaşanıp aşılması gereken sorunlarla boğuşuyor ve çok geç olgunlaşıyoruz. Toplum içinde, eğitimde, sosyal hayatta karşı cinsle bir iletişim kuramayan gençler açısından temel rol modelleri anne ve baba oluyor. Dolayısıyla ev içindeki roller içselleştiriliyor ve anne-babasına benzeyen, birbirlerine onlar gibi davranan nesiller yetişiyor. Eğer ev içinde baba şiddet uyguluyorsa, oğlu da evlendiğinde eşine aynısını yapıyor. Kadın da itaat etmeyi içselleştiriyor, çünkü annesinden bunu görmüş. Zaten bütün sistem, kadının erkeğe nasıl hizmet edeceğine dair kodlarla dolu.
GENÇLER CİNSELLİĞİ PORNODAN ÖĞRENİYOR
Gençler cinselliği nasıl öğreniyor peki?
Pornodan. İnternet olmadan önce Azerbaycan’dan, Türkiye’den kaçak yollardan porno dergileri getiriliyordu. Fakat şimdi gençler cinselliği yasaklı porno sitelerinden öğreniyor. Tabii oradan öğrenilen cinselliğin yarattığı sorunlar da ayrı bir tartışma konusu. Eğitim sisteminde ise cinselliğe dair asla bir bilgi yok. Ailede de zaten tabu olduğu için o konulara hiç girilmez. Üniversitede kadın ve erkeklerin ayrı ayrı aldığı bir derste üreme sağlığı konusunda bilgi veriliyordu ki, o da İran’ın nüfus politikasına göre değişiyor. Mesela benim zamanımda, yani on yıl kadar önce az çocuk yapma politikası hakim olduğu için korunma yöntemlerinden bahsediliyordu. Derste verilen tek bilgi buna dairdi. Sonra o politika değişince, eğitimin içeriği de değişti.
İran’da yeraltında bir eğlence hayatı olduğu, kadınlı erkekli partiler yapıldığı, içkiler içildiği söylenir…
Doğru, böyle partiler çoğunlukla polise rüşvet verilerek yapılıyor. Buradaki torbacılar gibi, orada da kaçak olarak içki satan insanlar var, onlardan temin ediliyor veya insanlar evlerinde şarap, rakı yapıyor. Fakat yerel polise rüşvet vermeden bir parti yapmışsanız ve içkili bir ortamda yakalanmışsanız, sonuçları felaket olabiliyor. Çok ağır cezalar veriliyor. Bu nedenle kırbaç cezası alan sayısız insan var. Bizde “arabanda içki varken, yahut içkiliyken kaza yaparsan, arabayı bırak ve kaç” denir.
2019 PETROL İSYANINDA BİR HAFTA İÇİNDE 1500 KİŞİ ÖLDÜRÜLDÜ, 400’Ü KADINDI
Düğünlerde kadın-erkek karışık olunabiliyor mu?
Hayır, o da yasak. Bazı aileler kaçak olarak veya rüşvet vererek düğünlerini karışık yapıyor. Normalde düğünlerde erkekler ayrı, kadınlar ayrı mekânlarda eğlence yapar. Mahsa Amini’nin öldürülmesi maalesef istisna değil. Bugüne kadar defalarca, benzer olaylar yaşandı. Ahlak polisinin kadınlara işkence yaptığı, zorla araçlara bindirip götürdüğü çok sayıda video sosyal medyaya yansıdı. Masha’nın katledilmesine bu kadar büyük bir tepki gösterilmesinin arkasında yıllara dayanan bu zulüm yatıyor. İranlı kadınlar artık tahammül edemiyor. 2019 yılında petrol fiyatlarının artışına karşı da İran’da bir isyan başlamıştı ve ben oradaydım. İsyan sırasında aniden internet kesildi ve günlerce, bazı bölgelerde 40 gün boyunca kesik kaldı. Bu son kadın isyanında ise internetin hemen kesilmemesi dikkat çekici.
Sizce neden bu sefer interneti kesmediler?
Cumhurbaşkanı Ebrahim Raisi, BM Genel Kurul Toplantısı dolayısıyla New York’a gittiği için yabancı basınla karşı karşıya gelecekti. İran yönetimi bu yüzden şimdiye kadar kadın isyanını çok sert bir biçimde bastırmaya yönelmedi. Oysa petrol isyanı sırasında, sadece bir haftada, İran İçişleri Bakanlığı’nın da kabul ettiği üzere 1500 kişi öldürüldü, bunların 400’ü kadındı. Bu sadece resmi rakam tabii. Daha fazla insan da öldürülmüş olabilir. Şu anki isyan sırasında da çok sayıda insan öldürülüyor ama bilançoyu henüz bilmiyoruz.
İRAN DEVLETİNİN “DIŞ GÜÇLER” PROPAGANDASI TOPLUMDA TESİR YARATIYOR
İran’da belli aralıklarla bazen alt sınıflar, bazen öğrenciler, bazen orta sınıflar ve şimdi olduğu gibi kadınlar isyan ediyor ama uluslararası toplumun genel kanısı, bu isyanların rejimi değiştirmeyeceği yönünde. Siz de öyle mi düşünüyorsunuz?
Evet, İran’da da çok sayıda insan böylesi bir umutsuzluk içinde. Bunun da temel nedeni muhalefetsizlik, lidersizlik ve programsızlık. İnsanlar isyan etse de, nasıl bir İran istediklerini tam olarak söyleyemiyorlar. Çünkü toplumsal rahatsızlığı belli bir ideolojik çerçeveye oturtacak bir muhalefet yok. Yurtdışında oluşan muhalif gruplar ise İran toplumunda güven kazanamıyor.
Neden?
Çünkü devletin “dış güçler”, “ABD planları” gibi propagandaları toplumda tesir yaratıyor. Mesela İranlı kadın gazeteci Masih Alinejad’ın başlattığı mücadele son yıllarda ülkede çok etkili oluyor ama onun da önündeki temel bariyer ABD’de yaşıyor olması. Buna rağmen Masih Alinejad’ın İranlı kadınlar üzerindeki etkisini asla gözardı edemeyiz. Hatta bugün İranlı kadınlar güçlü bir biçimde sokaklara dökülüyorsa, bunda Alinejad’ın 2014 yılında sosyal medyada başlattığı “Benim Gizli Özgürlüğüm” başlıklı kampanyanın payını da dahil etmeliyiz. Alinejad o kampanyada İranlı kadınları yüzlerini göstermeden ama başörtülerini çıkararak fotoğraflarını paylaşmaya çağırdı ve bu çağrıya sadece iki günde 30 bin kadın karşılık verdi. Alinejad daha sonra bu kampanyayı 2017’de sosyal medyadan sokağa, “Beyaz Çarşamba Hareketi” üzerinden taşımaya çalıştı. Bu sefer de sayısız kadın, Çarşamba günleri beyaz başörtüsü takarak sokaklarda dolaşmaya başladı.
Niye çarşamba?
Sanırım özel bir göndermesi yok bu günün ama yıllarca bu eylem devam etti. 2017 yılının son günlerinde, 28 Aralık’ta Tahran’ın en meşhur ve kalabalık bölgelerinden biri olan Enghelab Caddesi’nde Vida Movahed isimli genç bir kadın, yüksekçe bir yere çıkıp bir sopaya taktığı beyaz başörtüsünü sallandırdı. Bu eylem de sosyal medyada çok yayıldı ve İran’daki kadın hareketine büyük bir esin kaynağı oldu.
BAŞÖRTÜSÜ DAYATMASININ SİSTEMİN KİLİT NOKTASI OLDUĞU ZAMANLA ANLAŞILDI
İran’da kadınların başörtüsü dayatmasına karşı mücadelesi neden yeni yeni başladı? Şimdiye kadar neden bu mesele gündeme gelmiyordu?
Bu doğru, çünkü kadınlar “başörtüsüne gelene kadar baş edilmesi gereken çok daha büyük sorunlar var” diyordu. Fakat başörtüsü dayatmasının aslında bütün sistemin kilit noktası olduğu zamanla anlaşıldı.
Daha büyük dertler neler?
Mesela kadının boşanma hakkının olmaması. Bekarken baban, evliyken kocan izin vermediği sürece eğitim alamazsın veya yurtdışına çıkamazsın. Evlenene kadar babanın, evlendikten sonra kocanın tabiyetindesin.
Baba ölmüşse?
O zaman bile annen değil, babanın babası senin üzerinde hak sahibi oluyor. Annenin çocuk üzerinde hiçbir hakkı yok. Kadınlar mirasın üçte birini alıyor hâlâ. Trafik kazasında ölen bir kadınla bir erkeğe sigortadan ödenen tazminat bile aynı değil. Trafik kazasında ölen erkek için 100 para veriliyorsa, kadın için 30 para ödeniyor. Bekar bir erkek trafik kazasında ölürse 100, üç-beş çocuk sahibi bir kadın ölürse yine 30 para alıyor. Yasa karşısında da kadınlar hâlâ erkeğin yarısı olarak kabul ediliyor. Bunlar küçük şeyler değil. Boşanma hakkının olmaması bile olağanüstü korkunç bir şey. Düşünün ki, kadın evinde şiddet gördüğü halde, erkeğin onayı olmadan boşanamıyor.
BAŞÖRTÜSÜ KADININ SAÇINI DEĞİL, EN TEMEL İNSANİ HAKLARINI ÖRTÜYOR
Kadın boşanmak için mahkemeye başvuramıyor mu?
Düne kadar bu başvuruyu bile yapamıyordu kadınlar. Fakat yakın zamanda kadınlara boşanmak için başvurma hakkı tanındı ama sadece başvuru yapabiliyorsunuz. Kocanızın rızası olmadan yine boşanamazsınız. İşte kadınlar o yüzden başörtüsüyle uğraşmaya fırsat bile bulamadılar. Fakat başörütüsü dayatmasının, ataerkil devlet sisteminin bayrağı olduğu artık daha iyi anlaşılıyor ve o yüzden kadınlar buna karşı mücadele ediyor. Başörtüsüyle sadece kadının saçını değil, en temel insani haklarının üstünü örtüyorlar.
Kızkardeşinizin de şu an gösterilerin içinde olduğunu söylediniz. Bu size ne hissettiriyor?
Tedirginim ama bu mücadelenin verilmesi gerekiyor. Doğrusu bu eylemlerde yakalanmak ölümden beter de olabilir.
“BİR TATLI GETİR, CESEDİNİ VEREYİM” DENDİĞİ BİLE OLUYOR
Neden?
Çünkü başınıza neler geleceğini kestiremezsiniz. Aileler aylarca çocuklarının nerede tutulduğunu bile öğrenemiyor. Sokakta öldürülmüş insanların cenazelerini teslim etmek için ailelerden yakınlarına sıkılmış kurşunun parasını istiyorlar. Hatta “bir tatlı getir, cesedini vereyim” dendiği bile oluyor. İran’daki, toplumu sürekli travmatize eden bir sistem. İran kadını insan değil, seks objesi olarak görüyor. Kadına, “öyle bir görünmez ol ki, erkekler seni görüp tahrik olmasın” diyorlar. Taciz ve tecavüz erkeğin saldırganlığı değil, kadının iffetsizliği olarak görülüyor. Tanıdığım bir ailenin mensubu kadın sokakta kapkaca maruz kalıyor. Kapkaççı çantayı çekerken kadın direniyor ve kıyafeti yırtılıyor. Kadının kocası bunun sadece bir hırsızlık değil, tecavüz de olabileceğine kanaat getiriyor ve hırsızın peşine düşmek yerine kadını, çocuklarının gözü önünde öldürüyor! Bu toplumsal algıyı yaratan, besleyen İran rejiminin kendisi. Ailenin şerefini, namusunu kadının giyim-kuşamına indirgeyerek üzerimize korkunç bir yük bindiriyor bu sistem.
KADINLARA DESTEK VERENLER Z KUŞAĞI ERKEKLER
Şu anki protestolarda kadınlara çok sayıda erkeğin de destek verdiğini görüyoruz. Bu erkekler kim?
İran’ın Z kuşağı erkekler bunlar. İnternet sayesinde dış dünyayı izleyen, takip eden yeni nesil erkekler de bu sistemden çok rahatsız. Açıkçası İran rejimi şimdiye kadar erkeklerin desteğiyle bu sistemi sürdürebildi. Eğer erkekler sistemden elde ettikleri gücü özgürlük lehine kullanırsa, İranlı kadınların başarısı çok daha mümkün hale gelir. “Saçını ört ki, erkekler tahrik olmasın” diyen bir sisteme karşı erkekler “tahrik olmuyorum, onun özgürlüğünü istiyorum” derse, işler tersine döner. Eğer iktidarın bayrağa dönüştürdüğü zorunlu başörtüsü gerçekten de yakılabilirse, bütün bir sistem sarsılır.
İran rejimi açısından başörtüsü gerçekten de dini bir vecibe mi?
Kesinlikle değil. Başörtüsü dini olmaktan çok siyasi bir simge. İran’ın dış dünyaya kendi “tekliğini” göstermek için kullandığı bir bayrak. Cumhurbaşkanımız utanmadan, “İran’da başörtüsü zorunlu değil, kadınlar isteyerek kapanıyor” diyor.
İsteyerek kapanan kadınlar yok mu?
Elbette var ama isteyerek kapananların da önemli bir kısmı böşörtüsünün zorunlu olmasına karşı. Tabii İran’da istihbaratla, devletle ilişkili ve oradan beslenen, dolayısıyla başörtüsü zorunluluğunu hararetle savunan geniş bir toplumsal kesim de var.
GÖZALTINA ALINDIĞINIZDA ESİR MUAMELESİ GÖRÜYORSUNUZ
İran’da istihbarat sistemi, söylendiği gibi büyük ölçüde “muhbir vatandaşlığa” mı dayanıyor gerçekten?
Vatandaşa karşı istihbarat sistemi gerçekten de çok derin ve yaygın. Ayrıca gözaltına alındığınızda esir muamelesi görüyorsunuz. Kendinizi savunabileceğiniz hiçbir mekanizma yok ve size tecavüzden işkenceye ve infaza kadar, istedikleri her şeyi yapabiliyorlar. Siyasi tutuklular bunu çok iyi biliyor ve beyan ediyorlar. 2018 yılında Navid Afkari Sangari isimli milli güreşçi, bir güvenlik görevlisini öldürmekle suçlandı ve 12 Eylül 2020’de Şiraz’da idam edildi. Afkari’nin protestolar sırasında güvenlik görevlisini öldürdüğüne dair hiçbir kanıt yoktu. Uluslararası toplum, Olimpiyat Komitesi, çok sayıda devlet başkanı Afkari’nin affedilmesi çağrıları da yaptı ama kâr etmedi. Doğru dürüst bir yargılama bile olmadı. Afkari’nin iki kardeşi de tutuklandı ve biri 54, diğeri 27 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Yine 2019 olaylarında 27 yaşındaki Puya Bahtiyari isimli bir genç vurularak öldürülmüştü. Buna tepki gösteren, dış basına konuşan babası ve akrabaları da tutuklandı.
ŞAH MUHALİFLERİ BASTIRIP İSLAMCILARA ALAN AÇINCA HEM İRAN’IN HEM KENDİSİNİN KUYUSUNU KAZDI
Bir süredir Türkiye’de yaşıyorsunuz ama İran’a gidip geliyorsunuz. İran’a gittiğinizde ne hissediyorsunuz?
Kendimi İran’a ait hissetmiyorum ve oraya gittiğimde hissettiğim tek şey üzüntü. Bazen panik, bazen öfke… “Ben bu ülkede şu ana kadar nasıl yaşamışım” duygusu… Bu çağda bile hâlâ kadınların bisiklet bile sürememesi ne demek?
Sizden önceki kuşak devrim öncesinin de tanığı. Önceki kuşaklar Şah dönemini nasıl anlatıyor, nasıl anıyor?
O dönemi bir bütün olarak değil ama, örneğin refah seviyesi konusunda özlemle ananlar var. Ama o dönem de özgürlükçü değildi. Sonuçta Şah döneminde iyi bir rejim olsaydı, İslamcılar bu inkılabı yapabilecek ortamı bulamazlardı. Şah o dönemde bütün muhalifleri bastırıp, hapislere doldurup İslamcılara alan açınca hem İran’ın hem de kendisinin kuyusunu kazdı.
Yarın: Kadın isyanı nereye varır?
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***