YORUM | Av. NURULLAH ALBAYRAK
Akıllı olduğunu düşündüğümüz, eğitimli olduğunu bildiğimiz insanların bazen anlam veremediğimiz davranışlarıyla karşılaşır ve şaşırırız. Yapılan davranışı kendimize göre anlamlandırmaya çalışırız. Bazen bu kadar aptallık olmaz kesin bilerek yapıyor deriz, bazen de herhalde bilgi sahibi değil yoksa böyle davranmaz deriz.
Aslında anlam vermeye çalıştığımız ama adını tam olarak koyamadığımız bu davranışa uzmanlar ‘aptallık’ diyor. Aptallık ifadesi tek başına kullanıldığında muhatabı rencide eder düşüncesiyle olsa gerek aptallık yerine ‘duygusal aptallık’ demişler. Yani akıllı dediğimiz insanların da aptallık yaptıklarını anlatmak için kullanılıyor ‘duygusal aptallık’ kavramı.
İktidara akıl hocalığı da yapan Nevzat Tarhan ‘duygusal aptallığın’ nasıl oluştuğunu anlatıyor. Çoğumuzun duyduğunda şaşırmadığı bu nedenlerin, akıllı zannedilen insanları nasıl bir aptala dönüştürebildiğini anlatan Tarhan hocanın muhtemeldir ki insanların aptallaştırılmasında katkısı olmuştur ama konumuz o değil.
İnsanların duygusal aptal olmasını sağlayan nedenlerin başında despotik iktidarların çokça kullandığı ‘gücün büyüsü’ faktörü geldiğini söylüyor. Yüzyılın projesi, dünyanın en büyük köprüsü, en büyük başkanlık sarayı, en büyük havalimanı, en büyük camisi, en büyük açılışlar gibi açıklamalar ortaya bir eser koymaktan daha çok insanların gücün büyüsüne kapılarak aptalca kararlar vermesini sağlayan bir icraat. Gücün büyüsüne kapılan insanların neler söylediklerini dinliyor, görüyor ve hayretler içerisinde nasıl bu kadar aptallaştırılabildiklerini anlamaya çalışıyoruz.
İkinci faktör ise yine iyi bildiğimiz ‘korkunun şiddeti’ kavramı. İnsanlar korktukları zaman da aptalca şeyler yapabiliyorlar. Bunun dünyadaki en tipik örneği, banka soyguncusu tarafından altı gün boyunca rehin tutulan bir kadının soyguncuya duygusal olarak bağlanmasını, soyguncuyu savunmakla kalmayıp, nişanlısını terk ederek kendisini rehin alan banka soyguncusunun hapisten çıkmasını beklemesi durumunu anlatan Stockholm sendromudur. Korkuyla insanların nasıl iktidar destekçisi olduğunu ve sonrasında daha büyük bir fanatik olduğunun örneklerini çokça görüyoruz. Muhtemeldir ki tıp literatürüne ülkemizde yaşanan hadiselerden de esinlenerek yeni kavramlar dahil olacaktır.
Üçüncü faktör ise ‘sevginin yüksekliğidir’. İktidar destekçilerinin Cumhurbaşkanına karşı gösterdikleri sevgi ifadelerinde bu durumu görebiliyoruz. ‘Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan lider’, ‘Annem, babam ve ben yolsuzluk yaparız da Sayın Başbakanımız ve ailesi asla’, ‘Anam, babam sana feda olsun’, ‘Kefenimizle geldik ölümüne seninleyiz’, ‘Kocam benden fazla sizi seviyor Başbakanım’, ‘Erdoğan’ın g…. kılıyım’ sözleri, sevginin yüksekliğine örnek olarak gösterilebilir.
Sevgi yüksek olunca da insanlar aptalca şeyler yapabiliyor. Bunun tipik örneği anne babanın çocuğuna olan sevgisi. Anne babaların benim oğlum, kızım yapmaz dedikleri için çocuklarının uyuşturucu bağımlısı olmasına neden olmaları sevginin yüksekliğinin nedeni olarak gösteriliyor. Bu insanların sevgilerinin büyüklüğü bir nevi gözlerini kör ettiği için gerçekleri göremiyorlar. Farkında olmadan hem kendilerine hem de sevdikleri şeylere zarar veriyorlar.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ. Hukukçu ve ilahiyatçı. İmamlık yaptığı dönemde hukuk fakültesine girmiş ve sonra avukat olmuş. Bugün de AKP iktidarında ikinci kez Adalet Bakanlığı yapıyor. Gayet eğitimli ve akıllı birisi gibi görülüyor. Ancak yaptıklarına ve söylediklerine bakıldığında farklı bir durum olduğu anlaşılıyor. O da AKP iktidarında ki gücün büyüsüne kapılan ve Cumhurbaşkanına olan sevgisinin boyutu nedeniyle gözü görmeyenlerden birisi. Bilimsel olarak ifade edilecek olursa ‘duygusal aptal’ güruhtan biri.
Geçen gün katıldığı bir televizyon programında, “KHK’lılarla ilgili konuşurken doğru bir cümle de kurmuyorlar. Ortada KHK’ların mağdur ettiği kimse yok.’ Dedi, diyebildi. Hem de hiç utanmadan, yüzü kızarmadan diyebildi. ‘Erdoğan’ın g… kılıyım’ diyen kadının ruh haliyle ‘KHK’ların mağdur ettiği kimse yok’ diyen Bozdağ’ın ruh hali arasında fark olmadığını bize göstermiş oldu.
Aptalların görmesi ve anlaması en azından şimdilik mümkün olmasa da KHK’lar 21. Yüzyılın en büyük mağduriyet ve hukuksuzluk aracıdır. Buyrun birkaç hukuksuzluğa bakalım.
- KHK ile kamudan ihraç edilen 129.410 memur,
- İdari kararlarla ihraç edilen 100.000 den fazla kamu görevlisi,
- Meslekten ihraç edilen 4.383 hakim-savcı,
- Üniversitelerden ihraç edilen 5.990 akademisyen var.
- KHK’larla kapatılan ve el konulan 1410 dernek, 1.034 özel okul, 835 özel yurt, 301 dershane, 109 vakıf, 53 gazete, 47 sağlık kuruluşu, 29 yayınevi, 22 radyo, 20 dergi, 19 sendika, 19 federasyon, 15 üniversite, 6 haber ajansı, 4 konfederasyon var.
- Darbe girişiminden sonra ilk 5 ayda 6.565 taşınmaza el konuldu, 213.696 taşınmaz kaydına da tedbir konuldu,
- 1.075 ticari işletme kapatıldı ve 1.251 işletmeye de kayyum atandı.
KHK’ların yaptığı mağduriyetlerle ilgili bu veriler bile hukuksuzluğu görmeye yeter. Bu verilerin arkasında ise mağdur edilmiş on binlerce eş, çocuk, anne, baba, kardeş ve insan var.
Bu gerçek karşısında ‘KHK’ların mağdur ettiği kimse yok’ demek için en masum ifadeyle ‘aptal’ olmak gerekir.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***