YORUM | VEYSEL AYHAN
“Cenazemi görünce ‘ah ayrılık, ayrılık’ demeye kalkışma;
Kavuşup buluşmam o zamandır benim.
Beni kabre indirip bırakınca ‘elveda, elveda’ deme;
Çünkü kabir, can topluluğunun bir perdesidir.”
(Mevlana, Dîvân-ı Kebîr)
1976’larda vaaz kasetleriyle Hocaefendi’yi tanıyor. Böylece içindeki aşk ve heyecanı yoluna dökeceği bir Hizmet’le tanışmış oluyor. Hemen Çamlıca’da Kur’an kursu ve cami yaptırma işine başlıyor. O gün için İstanbul’da bir ilk olacak. Çünkü o yıllarda İstanbul’da Hizmet 3-5 evden ibaret. Tek başına inşa ediyor. Hocaefendi teşvik için darbe atmosferine rağmen “Bitsin, orada vaaz vereceğim.” sözü veriyor. -Ki Mi’rac vaazı o sözün 1986’da yerine getirilişi-. Sonra 12 Eylül Darbesi. O yıllarda Hocaefendi tıpkı şimdiki gibi darbecilerin hedefi. Fakat o günkü darbeciler asker. Hocaefendi saklanacak yer bulma sıkıntısı çekiyor. Sıkıyönetim resimli ilanlarla her yerde arıyor. Vapur iskelelerinde resmi asılı. Bazı yakınları bile birkaç gün misafir ettikten sonra “Hocam başka bir yer mi baksak?” diyerek tedirginliklerini ifade ediyor. İşte o zor zamanlarda Hocaefendi, Ali Ağabey’in yurdun az üstündeki evinde kalıyor. Ali Ağabey evin bahçeye açılan giriş katını Hocaefendi’ye tahsis ediyor.
Zenginliğini Allah’ın bir emaneti gibi görürdü. Allah’ın emanetine nezaret etmekten başka malikiyet gütmezdi. O nedenle de kimseyi mihnet altında bırakmazdı. Hocaefendi belki de bu sebeple gönül huzuruyla evinde kalmayı kabul etmişti. Sanki o evin sahibi Hocaefendi idi de onlar ailece üst katta misafirdi. Kendisi ve refikası Necla Hanımefendi uzun yıllar böyle “Eyyubî” bir ev sahipliği yapıyorlar. O zor yıllarda çok dua aldıklarına inanıyorum.
Lise yıllarında uzaktan tanıdığım Ali Ağabey ile Altunizade’de tanışma bahtiyarlığına erdim. Gözlerinin içi gülen ve herkesi muhabbetle kucaklayan bir sevgi insanıydı. “Ne ihtiyacınız varsa bana sessizce söyleyin” derdi. Sehavetini gizli yapmayı tercih ederdi. Vakur bir insandı. Ama hep mütebessimdi. Halı gerektiğinde “Hayır sentetik olmaz ben sizin binaya yün halı yaptırayım” demiş, tüm bina için binlerce metrekare gül kurusu özel yün halı ördürmüştü. O yıllarda Altunizade beşinci katın hemen her ihtiyacını her şeyin iyisiyle tedarik etmişti. Biz “bir bulaşık makinesi alsak iyi olur” diye düşünürken o “Sizin çok misafiriniz geliyor” demiş iki makine birden göndermişti. Her problemi sessizce çözerdi. Tek kelime gıybetine şahit olmadım. Açık sözlü idi. “Bu yanlış derdi.” Veya “Bu israf.” Fevkalade zengindi ama çok muktesit yaşardı. İstese özel jetleri olabilirdi. İstese ultra lüks yatlar alabilirdi. Ama onun gözü dünyada değildi. “Örnekleri kendinden hareket” sözünün en iyi numunelerinden biriydi. O yıllar ve sonrasında İstanbul’da bulunan her öğrencide hakkı olduğunu söyleyebilirim.
15 Temmuz sonrası Haramiler tüm mal varlığına el koymuştu. Çamlıca’daki evine çökmek talihsizliği ise İstanbul müftülüğüne kalmıştı. Kader, cebri hicretle hayatını taçlandırdı. Güney Afrika’ya kutsi bir mühür gibi Nizamiye Külliyesi’ni nakşetti. En büyük eserini Allah o coğrafyaya nasip etti. Kalbinde taşıdığı engin sevgi öyle taşkındı ki ilk buluştuğunda Güney Afrika’nın efsanevi lideri Nelson Mandela’yı kucaklamış, gönlünü fethetmişti. Allah, muhatap olduğu herkesin kalbine hüsnü kabul vazetmişti. “Rahmân, iman edip imanları istikametinde sağlam, doğru, yerinde ve ıslaha yönelik işler yapanlar için (gök ve yer ehlinin gönüllerinde) bir sevgi var edecek. (Meryem, 96) ayetinin canlı şahidi idi. Eyalet Başbakanı, onun “Benim kızım olur musun?” teklifini sevinçle kabul etmişti.
Ve Ali Ağabey, önceki gün her saatiyle iftihar edebileceği böyle bir hayatla ahirete yürüdü.
Geriye iki şey kaldı:
İlki şantiyede inşaatı takip ettiği yetim karavan.
İkincisi Eyalet Başbakanı Madam Mokanyene’nin şu ifadeleri:
“Güney Afrika’ya geldi ve yoksulluk, eşitsizlik ve işsizlikle uzun mücadelemizin bir parçası oldu. Afrika’daki ve dünyadaki en ihtiyaç sahibi insanların eğitimine yatırım yaptı. O bana baba, ben de ona kız oldum. Beni yurtiçi ve yurtdışındaki dostları ile tanıştırdı. Yaşadığı son süreçte çocukları ve yol arkadaşlarının çok acılarını çekti ama geleceğe dair umutlarını hiç kaybetmedi. Çok sevdiği ve uğruna çok mücadele ettiği kendi devleti ve halkı tarafından cadı avına maruz bırakıldı. Farklılıkları ve hoşgörüyü benimseyen bir Müslümandı. Paylaşmak ve sevmek onun ikinci ve üçüncü adıydı. Sevgili eşinizin, annemizin kaybı, asla iyileşemediğiniz bir darbe oldu. Dil, seninle benim aramda hiçbir zaman bir engel olmadı. Her zaman birlikte vakit geçirebildik ve ancak daha sonra dostumuz Mustafa’yı sohbetimizi tercüme etmesi için getirdik. Eyelatimiz Gauteng’in sakinleri Uncle Ali’siz ve onun cömertliği olmadan daha fakir olacak. Seni tanımaktan, seni anlamaktan, sana inanmaktan ve sana saygı duymaktan sonsuza kadar mutluluk duyacağım canım babam.”
Bu sözlerden daha büyük ne miras olabilir!
Ali Ağabey vefatıyla bana Şadırvandaki müjdeyi hatırlattı. Tekrar aktarayım:
(Sahabi ile) “Diz dize geleceksiniz. Dizlerinin sıcaklığını hissedeceksiniz. Ve dirileceksiniz. Karşınıza isim farklılıkları çıkacak. Ben diyeceğim ki bu, Ebubekir değil ama Ebubekir gibi. Ben diyeceğim ki Ömer’in boyu yok ama Ömer gibi. Bu, Ali değil ama Haydar-ı Kerrar… Bir tek fark kalacak. Tavsiye çizgisinde arz edeceğim; Onlarda gerçek büyüklük farkı sizde edep farkı. Diyeceksiniz ki başlarımız başlarının ulaştığı yere ulaşsa, sizin arkadaşlarınız Ebubekir’lerle Ömer’lerle(r. Anhum.) aynı zemini paylaşsa, fakat biz yine boyunlarımızı eğecek, başlarımızı ayaklarına koyacağız.”
Ben Onun Şadırvan’da müjdelenen kutsilerden olduğuna inanıyorum. Cenabı Hak recamızda, ümidimizde inkisara uğratmasın, mağfiretiyle ve rahmetiyle sarmalasın, makamını âli eylesin.
Ali Ağabeyi hep kalbinin en mu’tena yerinde tutan 55 yıllık yol arkadaşı Fethullah Gülen Hocaefendi’ye;
Değerli kızı Fatma Nuray Hanımefendi’ye,
Oğulları Abdullah ve Mustafa Bey’lere,
Aziz damadı Mehmet Ağabey’e
İstanbul mütevellisine, betahsis mahzun arkadaşı Ali Rıza Tanrısever Ağabey’e Cenab-ı Allah’tan sabrı cemil niyaz ederim.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***