ANKARA – HDP eski milletvekili ve İmralı heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder, AKP ile çözüm sürecinin mümkün olup, olmadığına dair “Ben iktidar ya da muhalefet ayrımını doğru bulmuyorum. Kim kamusal sürece hükmediyorsa muhatabımız odur” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski milletvekili ve İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder, “İtirazım Var” programında gündeme ve çözüm sürecine dair değerlendirmelerde bulundu.
İki bölümden oluşan söyleşinin birinci kısmında Önder, Dolmabahçe Mutabakatı gibi çözüm sürecinin kritik virajlarını, çözümden çatışmaya sürüklenişi, her şeye rağmen barışı ve barış umudunu anlatıyor, eleştiri ve özeleştirilerini dillendirdi. Ayrıca HDP’ye baskıları ve “altılı masa”yı değerlendirerek, “buradan nasıl çıkılacak?” sorusuna yanıt verdi.
‘ÖNÜNE GEÇEMEDİK’
Çözüm Süreci’nde yaşananlara değinen Önder, ilan edilen sokağa çıkma yasakları dönemine dair şunları söyledi: “Bu ‘hendek’ meselelerinin yaklaşımında sivil siyasetin yeterince inisiyatif alamadığı kocaman bir yalandır mesela. Siyaset can telef etti. Aktörlerin tümü can telef ettiler. Fakat önüne geçemedik. Dolayısıyla benim, bir özeleştiriden bahsettiğimizde, savaştan kendini besleyen, savaşla varılabilen, bunun dışında bir logaritmaya ne aklı eren, ne bunun oluşturucusu olmaya gücü, kapasitesi yetmeyen insanların ağzında iki, üç tane sakız var. Bunları kastediyorum. Ama benim nazarımda bu yaratıcı yol ve yöntemleri bulamamak, bunun için daha fazla çaba gösterememiş olmak, kendi adıma, mahkûm edilmesi gereken bir şey olarak görüyorum.”
‘KİM KAMUSAL SÜRECE HÜKMEDİYORSA MUHATAP ODUR’
AKP ile yeniden çözüm sürecinin mümkün olup, olmadığına dair de Önder, şöyle konuştu: “Geçmişe nazaran tarafları tercüme etmeye gerek yok. Bu konuda iktidar ve muhalefet ayrımı yapacak durum da değil. Deneyimlerimiz ve tarihten biliyoruz ki bu gün barışma iradesine sahip çıkan ve var eden bir yapı 3 gün sonra bu mesele ile baş başa kaldığında ya aslında sorunlar ‘sizin bildiğiniz gibi, bizim bildiğimiz gibi değilmiş’ plağını çıkarmaya başlayacak. Onun için ben iktidar ya da muhalefet ayrımını doğru bulmuyorum. Kim kamusal sürece hükmediyorsa muhatabımız odur. Aynı ciddiyetle muhalefette olan kesimlere de aynı ciddiyetle bu derdi anlatmak, katkılarını mümkün olduğunca sürece katmak, görüşen tarafların asli sorumluluğu olmalı. Soruların muhteviyatı belli. Bununla ilgili soracağınız her sorunun iki cevabı ya da bundan fazla cevabı olabilir. İndirgediğim iki cevabı var. O iki cevaptan birisinin karşılığı şimdi yıllarca hapis. Yasal düzlemde böyle bir yasal olmayan, demokratik olmayan bir durum olduğunda siz bu meseleyi rahatça tartımaz, özgürce kendinizi ifade edemezsiniz. İşte bu alanlarda bunun nasıl düzenleneceğine dair HDP’nin tecrübeleri, yaklaşımları ve önermeleri altın kıymetinde hayati önemde.
‘BARIŞ MÜHENDİSLİKLE GELMEYECEK KADAR GRİFT BİR KONU’
Barış sürecinden bahsedilecekse önce zeminin bunu konuşmaya elverişli bir hale getirilmesi lazım. Bu iş sadece demokrasi güçlerinin ve demokrasiye inananların çözebileceği birşeydir. Çünkü bugün bu yaklaşımı kolaylaştırıcılığı onlar görürler. Siyasi bürokrasi de savunma, öldürme, yok etme eksenin de bakmak durumunda bununla anılacak bir durum yok. Özeleştiri vermesi gereken kesimleri bu konuda samimi yaklaşıma girmeleri gerekir. Yeni bir süreç için olmazsa olmazdır. Olmazsa eğer mühendislik kokar, barışta mühendislikle gelmeyecek kadar girift bir konudur” diye konuştu.
‘DEMOKRATİK BİÇİMDE ÇÖZÜLMESİ İÇİN YOL HARİTASIYDI’
Dolmabahçe Mutabakatına dair de Önder, “Dolmabahçe Mutabakatı bu ülkenin tarihinde, ilk ve tek bu barış konusunda bir ortak yaklaşımın imza ve zabıt altına alınma biçimiydi. Tam da işte çatışan tarafları, yani devletle PKK arasında süren bu meselenin demokratik bir zeminde çözülmesine dair bir yol haritasıydı. Ve baktığımız zaman, bugün muhalefetin gadrettiği gibi Dolmabahçe Mutabakatı’nı bir metin olarak okuduğunuzda tüm taleplerin demokratikleşme eksenli olduğu görülecektir. Yani, toprak talebi yoktur, özerklik talebi yoktur, aklınıza gelebilecek, böyle bir süreçte şerh edilmesi gereken şeylerin hiçbirisi yoktur. Bütün mesele demokratikleşme zeminine oturtulmuştur. Niye? Demokrasi ve çatışmasızlık bir araya gelince, demokratik bir zemin ve çatışmasızlık, ondan sonra bu meselenin diğer boyutlarını tartışmak, geliştirmek, yol almak daha kolay bir noktaya gelecektir. Dolayısıyla, tarihte ilk defa Türkiye Cumhuriyeti devleti bir konuda, o güne kadar çatıştığı bir kesimle oturup bir deklarasyonu dile getirdi” ifadelerini kullandı.
‘STATÜKOYU RAHATSIZ ETTİ’
Dolmabahçe Mutabakatı sırasında verilen fotoğrafın statükoyu çok rahatsız ettiğine işaret eden Önder, “Yani, Türkiye’nin yaklaşık işte 100 yıllık tecrübesinde, daha da geriye götürmek mümkün, pek alışıldık bir şey değildi. Ve süratle kriminalize edilmeye başlandı, bir. İki, flaş-forward dediğimiz mekanizma çalışmaya başladı. Yani ‘siz bugün bunu yaparsanız yarın şunu da isterler, yarın bunu da isterler.’ Haldeki durumu tartışmaktan çok muhayyel tehlikeler ve tehditlere odaklanan bir, böyle hücum şeklinde bir itibarsızlaştırma bu yaklaşımı mahkum etme anlayışı, pratiği gelişti. Buna karşı bu mutabakatın iki tarafı vardı. Birisi iktidar. İktidar bizim savunduğumuz cesaretle, kararlılıkla bu mutabakata sahip çıkmadı. Daha birkaç saat geçmeden, tevil yoluna gitmeye başladı.”
‘METİNDEN HABERDARDI’
Dolmabahçe Mutabakatı’nın imzalanması ardından Erdoğan’ın tavrına dair de Önder, şunları söyledi: “Başlangıçta rahatsızlık ifade etmedi, hatta şunu söyledi, ‘biz biraz daha fazlasını bekliyorduk” dedi. Çünkü Öcalan’dan silahsızlanma kongresi için tarih vermesini bekliyorlardı. Öcalan da bunu, o güne kadarki deneyimlerinden yola çıkarak, ‘bundan sonrası üçüncü bir gözün nezaretinde yürüsün ve o üçüncü göz dediğimiz insanlar ilk geldiklerinde ben bunu, bu tarihi deklare edeceğim’ yaklaşımı gösterdim. ‘Daha fazla bekliyorduk’ dediği oydu. Daha sonra bu salvolar başlayınca, ‘ben o resmi de doğru bulmuyorum, ne üçüncü gözü’ falan noktasına geldi. Başlangıçta ilk demeci, ‘biz biraz daha fazlasını bekliyorduk’ şeklinde, olumlayan bir yerden. (Metinden kendisi de haberdardı öyle değil mi, yani o mutabakat metninden?) Elbette ki. Yani bu işler ciddi işlerdir, oturup benim, senin ötekinin yazacağı bir şey değildir. Bu, yaklaşık bir buçuk aylık bir tartışma ve çalışmanın ürünüdür o metin.”
‘HERKES TATLI SU KURNAZI’
Söyleşide muhalefeti de eleştiren Önder, “Bu HDP’nin bağrına taş basması sonucu yerel iktidarı kazanan hiç ama hiçbir yönetici, seçimden sonra ‘Yav niye bağrınıza taş bastınız, verdiniz sağ olun ama bağrınıza niye taş bastınız biz size ne yaptık ki?’ sorusunu sormadı. Bundan daha büyük bir aymazlık olamaz. Herkes tatlı su kurnazı. Aldık tamam işimiz bitti. İcap ederse yine böyle alicengiz seçeneksiz bırakma numaralarıyla bir daha alırız zannediyor. Oysa bana benim doğal tabanım olmayan bir kitle bana bağrımıza taş basıp sana oy vereceğiz dese günlerce uykuyu yitirirdim ben. Niye böyle hissettiler. Ve bir dahakinde bağırlarına taş basmamaları için yapabileceğim şeylerin imkân zeminini arardım. Bunların imkân zemini önce bu soruyu sormak. Bunu söyleyene hiç kimse gidip sordu mu kamusal alanda ya da özel alanda, ya Selahattin bey sağ olasın, var olasın ama niye bağrınıza taş, seçmeninizin bağrına taş basmasını istediniz. Zannediyorlar ki işte haksız tutukludurlar siyasi tutukludurlar, demekle bu iş bitecek. Bu iş onunla bitmez. Yapısal tarihsel sosyokültürel siyasal birçok arka plan şeyi var. Onun için…
Arkadaşlar yeni bir sürece giriyoruz, geçen sefer bağrınıza taş basmıştınız. Ne yerde taş kaldı, ne bağrınızda yer kaldı, bağrınız Karacaahmet Mezarlığı’nı geçti taş dike dike. Ne yapabiliriz? Bu soruyu sordukları zaman o imkan zemini ortaya çıkar. Yani falanca adayda ortaklaşalım meselesinin yeteceğini düşünmüyorum. Bunca süreç geçirmiş birisi olarak. Kim ki buna dayanarak bir hesap yapar seçimin ertesi günü şapkasını koyacağı bir masa arasın şimdiden.
BİZİM YANIMIZDA DURMAYACAK NE VAR?
Evet, neyimiz var bizim? Bu ülkenin en şerefli insanlarıyız. Ne, bizim yanımızda durmayacak ne var? Demokrasi mücadelesi, demokrasi mücadelesi diyorsun. Partisinin 3’te ikisini cezaevine vermiş bir sürü insanını toprağın altına vermiş bir yapı. Sen ne yapmışsın? Bir bardak çayından vazgeçen üç tane adam söyle üç tane kadın söyle. Cezaevindeki mevcudunuzu söyle diye sorarlar adama. Sen oradan kalkacaksın bana demokrasi donu biçeceksin öyle mi? Ve sonra da ufak kurnazlıklarla beni sevk ve idare edeceğini sanacaksın. Geçti Bor’un pazarı eşeği sürecek Niğde’yi bile bulamazlar. Ciddi olacaklar, dürüst olacaklar, kararlı olacaklar. Cesur olacaklar. Olunacaksa ha şimdi tam zamanı. Öyle hele durun daha biz kendi aramızdaki işi çözelim. Size de Allah kerim geldiğimizde biz hiç onlar gibi davranır mıyız’a karnı tok bu kitlenin.”
‘SEÇİMLERE KADAR TAŞIYAMACAKLARINI DÜŞÜNÜYORUM’
“Altılı masanın akıbetini nasıl görüyorsunuz?” sorusuna da Önder, “Siyasi zekalarına ve yaklaşımlarına bağlı. Ama muhtemelen kendi içlerinden sabote edileceklerini düşünüyorum. Yani bu şeyde bu görünümde seçimlere kadar taşıyamayacaklarını düşünüyorum ve bunda da temel sıkıntının kendi bileşen yapılarından kaynaklanacağını düşünüyorum.
Şimdi dövmeden korkup dövme yaptırmaya çalışan insanın hikayesine benziyor. Yani gitmiş adam, heves etmiş ben de ‘bir dövme yaptıracağım’ demiş. Figürleri göstermişler aslan figürünü beğenmiş. İlk iğneyi yiyince zıplamış, ‘neresini yapıyon’ demiş, ‘kuyruğunu’ demiş. ‘Boşver kuyruksuz olsun.’ İkinci iğne ‘neresini’, ‘yelesini yapıyom’, ‘boşver yelesi de olmasın.’ Tam böyle bir akıbet yaşamaya aday gibi gözüküyor. Sen önemli meseleleri önce konuşursun, bir mutabakat sağlarsın. Ya da sağlayamayacağın sınırlar ortaya çıkar ve bir yaklaşım, yeni bir yaklaşım geliştirebilmenin imkanlarını araştırırsın. E bunlar ne kadar yapısal mesele varsa bunların tümünü erteleyerek, kundağa saçak meselelerle uğraşıyor” ifadelerini kullandı.
‘KILIÇDAROĞLU’NU KIYMETLİ BİR YERDE GÖRÜYORUM’
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun mesajlarına dair de Önder, “Kemal Bey’i tüm bu siyasi tablo içerisinde çok yüksek ve kıymetli bir yerde görüyorum. Çabalarını, efendime söyleyim yaklaşımlarını fazlasıyla, benim durduğum yerden fazlasıyla kıymetli ve soylu bir çabanın içerisinde. Önce bunu söylemeliyim. Fakat “bu yeter mi”nin cevabı kocaman bir “hayır.” Malum, cehenneme giden yolun şeyi iyi niyet taşlarıyla bezelidir. Onun için öncelikle bizim oyumuzla yerel iktidara gelmiş olan yöneticiler, partiler, yapılar işe bu bağıra taş basma meselesinden başlamakla mükellefler” dedi.
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***