“Ebeveynler ve okullar farklı olmanın tamamen normal olduğu fikrine büyük önem vermelidir. Irkçılık ve diğer tüm ‘izmler’ ilkel aşiretçilikten, başka bir kabile, ırk, din, milliyet, sınıfa karşı içgüdüsel bir düşmanlıktan gelişir. Ailen sana çok çeşitliliği kabul etmeyi öğrettiyse eğer sen şanslı bir çocuksun.”
ROGER EBERT
Bu haftaki yazımı magazin dünyasından başlayarak, siyasilerin, din insanlarının ve hatta mafya babalarının dahi gündemine giren şarkıcı Gülşen’in sözleri ve bu sözlerinden dolayı tutuklanması üzerine bizim pencereden yorumlayarak yazmaya karar verdim. Herkes kendi penceresinden yorum yapıyor. Bizim neyimiz eksik ki? (Tamam doğru, nüfusumuz.)
Efendim herkesin malumu, Gülşen’in haftalar önce samimi olduğu belli olan müzisyen arkadaşına takılmasının aylar sonra ısıtılarak gündem olmasına ve rehin alınmasına vesile olan durumu görünce kafamda soru işaretleri belirdi. Bu arada sektöründe epeyce ün salmış bir şarkıcının birlikte çalıştığı insanlarla kurduğu arkadaşlık anlayışına ayrı bir saygı duydum. Genelde piyasa müzikleri yapanlarda gördüğümüz kare, burnu kaf dağında tarzında olanlardan epeyce farklıydı. Bunu vurgulamak gerektiğine inanıyorum.
Neyse kafama takılan soruya döneyim. Ben de geçmişte köklü bir tarihi olan, din eğitimi veren ve daha sonra normal eğitime geçen yatılı bir Ermeni okulda okudum. Bu okul mezunları içinde halen Patrikhanemizde görevli birçok din insanı var. Daha sonrasında kilisede uzunca bir süre dini ayinlerde görev aldım. Şöyle bir iç çekerek Gülşen Hanım acaba Hristiyan din insanlarına benzer sözler söylese ya da buna benzer cümleler kursa ne olurdu diye merak ettim? Acaba yine ceza alır mıydı? Yani bizlerle de papaz olur muydu?
Hepimiz biliyoruz ki Hristiyanlara Gülşen böyle bir patavatsızlık yapsa nefret söylemi olarak algılanmaz ve konudan bile sayılmazdı. Bırakın başkalarını, bizler bile konu etmezdik. Bizler günlük hayatın içinde ve sosyal medyada Gülşen’in söylediklerinden daha ağır ithamlara maruz kalıyoruz. Bu tarz söylemlerde bulunup da ceza alanına ise hiç denk gelmedim.
Hrant Dink Vakfı’nın her sene yaptığı medyada nefret söylemiyle ilgili araştırmada Hristiyan ve Yahudi olmak ilk sıralarda yer alır. ‘Affedersiniz Ermeni’ olmaktan sonra diğer dini inançlar bu listede üst sıralarda yerini alır. Peki bu nefret söyleminde bulunanların acaba bir ceza alıp almadığını soran varsa çok saf ve iyi niyetli olduklarını söylemem gerekir.
Bu nedenle Gülşen’in normal şartlarda demokratik bir ülkede toplumun tamamından eleştiri alması gerekirdi. Fakat ne yazık ki Gülşen’in bu söylemleri aslında kutuplaştırılan bir Türkiye’nin temel göstergesi. Bir yandan da toplumun bir kısmında yaratılan algının sonucu…
Din üzerinden siyaset yapılarak aslında ülkedeki eksenin ciddi anlamda kaymasına vesile olundu. Geçmişte toplumun her kesiminin, inançsızların dahi belli bir saygısı olduğu din insanlarına maalesef siyasi atmosferden dolayı artık başka gözle bakılır oldu.
LGS sınavları sonunda eğitim sisteminin talep ettiğinden çok daha fazla sayıda açılan İmam Hatip Liseleri nedeniyle çocuklarını bu okullara göndermek istemeyen ailelerin büyük tepkileri oluştu. Yakın bir süreçte oğlumun sınavı sonrası buna birebir şahit oldum.
Toplumun en büyük tepkisi de bu okullara giden öğrenciler başta olmak üzere imkânı olmayan öğrencilerin cemaat yurtlarında kalmak zorunda olması. Devletin tartışmasız denetimini birebir kendinin yapması gereken yurtların çeşitli dini cemaatlerin yurtlarının olması ve bu yurtlarda yaşananların hafızalarda yerini koruması tepkilerin ana sebebidir.
Geçenlerde iktidar yanlısı dönemin flaş dindar ismi Cübbeli Ahmet Hoca’nın İmam Hatip Liseleri için eski bir programda yaptığı yorumunu dinledim. Dini eğitim yapan bu okulların doğru bir eğitim yapmadığı eleştirisini yapmış. Benzer şekilde çevremde bu okullara giden çocuklarını geri alan insanları da gördüm. Dolayısıyla AK PARTİ döneminde bu okullara gitmek zorunda kalınmasından çokça insan hiç memnun değil. Eğitim söylemleriyle iktidara gelmeden prim yapan Ak Parti kendi çevresini bile mutlu edemedi.
Geçmişte az olan bu okullara giden öğrenciler arasında sosyalist partilerde yer alan ve aydın insanların olduğunu görürüz. İktidarın ne murad ettiği bilinmez ama görülen o ki gereğinden çok fazla açılan bu okullar niteliksel ve nicelik olarak toplumun genelinde tartışılıp kabul görmüyor.
Meselenin özü İmam Hatip veya İmam Hatipliler değil. Yaşanan durum mevcut siyasetin kutuplaşma algısının oluşturduğu neticeden ibaret. Buna eğitim sisteminde yapılan hataları da ekleyebiliriz. Diğer yandan bu okullar kutsal bir mabet de değiller. Bir eğitim kurumunun kutsallaştırması toplum tarafından sorgulanmalıdır.
Hepimiz biliyoruz ki cemaat vakıflarında zarar gören çocuklar için devletin en üst makamdan söylenen “Bir kereden bir şey olmaz.” sözü 20 yıllık Ak Parti’nin sicilinde en karanlık şekilde duracak. Bu yaşanan dramlar toplumun vakıflara olan güveni de yıktı.
İmam Hatipli dostum FATMA YAVUZ’un bugünlerde yaşananlara dair duruşunu çok değerli görüyorum. Değerli dostum kendi mahallesiyle yetinmediği için uzun bir süredir farklılıkları anlama ve mahalleler arasında bir köprü olma çabasında. Kendi mahallesinden eleştiri alacağını bilmesine rağmen bu konuyla ilgili açıklamasında sözünü sakınmadı. Fatma, esas meselenin bu okulları kendi arka bahçesi gibi gören iktidar yapısı olduğunu söyledi ve “Bizler kimsenin arka bahçesi olmamalıyız.” dedi. Bu açıklama bence her şeyi özetliyor.
Gülşen’in bu sözlerinin servis edilmesi gündem değiştirmek için miydi ya da taraflar arasında kalan ve artık Ak Parti’nin siyasetinden rahatsız olan mütedeyyin insanları tekrar kazanmak için planlanmış bir operasyon muydu bilinmez. Bilinen tek gerçek, Ak Parti ve küçük ortakları sayesinde ülke ekseninin yanlış yöne doğru kaymaya devam etmesi…
Yazımı yazarken şarkıcı Gülşen’in serbest bırakıldığını öğrendim. Bu gelişme aslında toplum tepkisinin karşılığı olduğunu gösteriyor. Uzun lafın kısası herkes için adalet en değerlisi. Elbet bu ülkede toplumlar, İnançlar birbirlerini tanıyarak kutuplaşmalarının önüne geçecek. Bizim mahalleden benim muradım da hep bu oldu, zorluklar konulsa da gerçekleşmesi için hep çalışacağız.
Yazımın sonunda yaptıkları doğru haberlerden dolayı rehin alınan 16 gazeteciyi selamlamak istiyorum. Hafta sonu davet edildiğim dayanışma gecesine rahatsızlığımdan dolayı katılamadım. Dayanışma gecesine göndermiş olduğum mesajı bir kez daha bu mecrada paylaşmak isterim.
Bir Haber Düzeni Değiştirir
“Salgın hastalık sebebiyle evde istirahat etmek zorunda kaldım. Özellikle böyle önemli bir dayanışma gününde aranızda olmayı çok isterdim.
Bir haber düzeni değiştirir. Kimsenin maşası olmadan gerçekleri halklara aktaran, bu yolda asla yılmamayı gösteren ve bunun için rehin alınarak bedel ödeyen özgür basın emekçileri, yolumuzu aydınlatmalarınızdan dolayı teşekkür ederim. Hrant Ahpariğin gerçek meslektaşları, yoldaşlık ruhumla sizleri selamlıyorum.
Tarih onurlu duruşunuzu yazacak!”
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***