YORUM | Doç. MAHMUT AKPINAR
Arap Baharı’nda Tunus’ta başlayan eylemler 15 Mart 2011 Suriye’ye sıçradı, kısa sürede yayıldı. Batı’nın ve münhasıran AKP’nin çabasıyla kısa sürede iç savaşa dönüştü. İslamcı ve polyannacı iktidar Halep’e 82 plakasını veremedi, Şam’da Cuma namazı kılamadı. Ama 11 yıl sonra tekrar Esad rejimiyle görüşmeye hazırlanıyorlar. Soçi’de Putin’le konuşan Erdoğan “Suriye rejimi ile normalleşme” mesajı verdi. Oysa daha geçen ay Suriye’ye yeni operasyondan bahsediyor, iç politikaya yönelik yeni bir fetih ve kahramanlık öyküsü üretmeyi planlıyordu. Putin “Hayır!” dedi ve çözüm için Esad rejimini işaret etti. Erdoğan: “Suriye’de attığımız her adımda güvenlik güçlerimiz, istihbaratımız, Milli Savunma Bakanlığımız olarak Rusya’yla irtibat halindeyiz“ diyerek Suriye politikaları üzerindeki Rusya patronajını resmen ilan etti.
15 Temmuz gerekçe gösterilerek AKP tarafından kapatılan 16 üniversiteden birisi olan Turgut Özal Üniversitesi Hocaları olarak, 2012 yılında, Suriye ve Ortadoğu konularını analiz eden bir “Ortadoğu Raporu” yayımladık. Raporda bugün ortaya çıkan tabloya işaret etmiş ve durumun daha kötü hale gelebileceğinden bahsetmiştik. Keza Başkanı Prof. İbrahim Cerrah’ın hala hapiste tutulduğu HESA adlı düşünce kuruluşunda da benzer raporlar yayımlamıştık. AKP binlerce okul, onlarca üniversite yanında yandaş olmayan bir düzine düşünce kuruluşunu da müsadere etti.
Bağde harabül Şam, şimdilerde gerçeklerin acı yüzü bütün çıplaklığıyla görünüyor.
Ortadoğu Raporu’nda, daha olayların başlarında neler demişiz:
“Suriye’deki azınlık yönetimi kolay kolay demokratikleşmeye müsaade etmeyecektir. Orduya, polise, istihbarata ve devlete hakim Baas’çı azınlık yönetimi şiddet kullanmaktan çekinmeyecektir. Suriye’deki olaylar yeni bir Hama-Humus faciasına doğru gitmektedir” S:74
“Batının Türkiye’yi Suriye’ye müdahale konusunda yoğun teşviki, hatta itmesi vardır. Türkiye asla tek başına bir müdahalede bulunmamalı ve kendiliğinden inisiyatif alarak Suriye topraklarına girmemelidir. Böyle bir tavır Ortadoğu’da daha büyük ve yaygın sıkıntılara, çatışmalara neden olabilecektir.” S:75
Müslüman, demokratik Türkiye Ortadoğu’nun Müslüman halklarına öncü olabilir, ancak tam bir örnek olarak sunulamaz. Türkiye hala 1980 Darbesi sonrası askerlerin yaptığı anayasayı kullanmaktadır, demokratik bir anayasa dahi yapamamıştır. Öte yandan Türkiye’nin “model”, “örnek” olarak sunulması halklara sıcak gelse dahi, Ortadoğu’daki yönetimlerde rahatsızlığa neden olacaktır. Türkiye’ye karşı tedbir alma, mesafe koyma lüzumu duyacaklardır. Böyle bir durum Türkiye’nin menfaatlerine de, bölgenin demokratikleşmesine de hizmet etmeyecektir” s:91
Sonuç kısmında ise şu cümleleri kurmuşuz:
“Tunus’ta başlayıp Fas, Bahreyn, Mısır, Libya ve Suriye’ye sıçrayan, bölgedeki diğer ülkelere de taşma potansiyeli taşıyan kitlesel olayların ve büyük sosyal değişimin, bölgeyi istikrarsızlığa sürükleme ve bölgenin geleceğini karartma potansiyeli vardır.
Her kriz aynı zamanda bir dönüşüm fırsatıdır. Risklerin doğru yönetilebilmesi için meselenin ekonomik, sosyal ve siyasal anlamını, yaşanan değişim ve dönüşümün nedenlerini ve sonuçlarını bilimsel açıdan doğru analiz etmek gerekmektedir.
Demokrasi, özgürlük, refah diye sokaklara dökülen gençlerin haklı taleplerinin bölgeyi yeniden dizayn etme kararı alan emperyalist güçler tarafından manipüle edilerek araç olarak kullanılma riski vardır. Ortadoğu’da ekonomik ve siyasal açıdan demokrasiye geçiş mücadelesi mi yaşanıyor, yoksa yeni dünya düzeninin Ortadoğu ayağı mı inşa ediliyor bunu zaman gösterecektir.
Ortadoğu’daki gelişmeler iyi yönetilemezse Türkiye ekonomisi büyük yara alacaktır. Gelişmeleri iyi yönetebilmek ve pozitif değişime öncülük edebilmek için beş temel meselenin çözümlenmesi gerekmektedir:
1.Dönüşümün ve belirsizliğin ekonomik nedenlerini doğru belirlemek
2.Gelişmelerin Türkiye, Ortadoğu ve dünya ekonomisinde yol açabileceği muhtemel etkileri doğru öngörmek
3.Proaktif ekonomik, siyasi ve diplomatik adımlarla değişimi pozitif yönde etkilemek
4.Bölge içinden ve dışından manipülasyonlara izin vermemek
5.İsrail ve İran dahil bölgedeki hiçbir ülkeyi dışlamadan diyalog ve iş birliği ortamı oluşturmak ve problemleri uzlaşmayla çözme iradesi göstermek. Bunun için riskleri avantaja çevirmeye yardımcı olacak bölgesel UA bir örgüt (O-20) kurulabilir.
Ortadoğu’da ciddi bir dönüşüm yaşanmaktadır. Halkların baştaki diktatörleri devirip demokrasiye ulaşabilecekleri konusunda dünya merak içindedir. Ortadoğu’daki değişimin sancılı olacağı anlaşılmaktadır. Halklar taleplerini sabırlı, soğukkanlı ve ısrarlı ama şiddete bulaşmadan sürdürmeye çalışmalıdırlar. Krallar, devlet başkanları ise değişim ve demokratikleşme taleplerini iyi okumalıdır. Bu noktada en makul, hasarsız yol mevcut yönetimlerin reform sözü vererek seçimlere gitmeleri ve yeni, seçilmiş hükümetlerin oluşmasına müsaade etmeleridir. Dünyada demokrasilerle birlikte monarşilerin yaşadığı İngiltere, Hollanda gibi örnekler vardır. Bu konuda halklarla yönetimler arasında uzlaşma sağlanabilir.”
Devletler ve şirketler arasında Sıfır Toplamlı Oyun Teorisi vardır (Zero – Sum Game). Bu teoride oyuncuların kazançları ve kayıpları sıfıra eşittir. Yani meşhur borsa üstadı ve çırağı arasında yaşanan ve günün sonunda: “O halde biz bu b.ku neden yedik?” diye sorgulanan durumdur. Bir de negatif toplamlı oyun vardır. Yapılan işlem sonucunda toplam kayıplar kazançlardan daha fazladır ve ortaya bir katma değer, kazanım değil, zarar ve hasar çıkmıştır. Türkiye’nin Suriye’de oynadığı oyunun sonucu tam olarak budur. Her alanda kayıplarla, hayal kırıklıklarıyla, hasarlarla doludur.
Bazılarını saymaya çalışalım:
- Ekonomik kayıplar bir yana, Suriye halkından yüzbinlerce, belki milyona varan insan yaşamını kaybetti. Milyonlarca yaralı oluştu. 22 milyon nüfuslu ülkenin 7 milyonu ülkesini terk etmek zorunda kaldı. 13 milyon kişi bir şekilde yerinden oldu.
- Suriye’de etnik ve mezhebi gerginlik Baba Esad dönemine göre oldukça azalmıştı. Batı eğitimli Beşşar kısmen ılımlı politikalar izlemeye başlamıştı. Eğer Gülen’in ve Suriyeli (aslen Cizre-Bostanlı) Alim Ramazan El Buti’nin dediği gibi zamana yaygın bir yol haritası izlenseydi, ülke sağlıklı bir demokratikleşme yaşayabilirdi. Polyannacı Davutoğlu ve halifelik rüyası gören Erdoğan nedeniyle Türkiye Suriye’yi iç savaşa sürükledi. Böylece Suriye altyapısı tamamen tahrip oldu, toplum eskisinden çok daha keskin şekilde bölündü, araya kan ve silah girdi. Nüfusun %10’unu oluşturan Nusayri azınlığa dayalı Esad rejimi daha da otoriterleşti.
- Savaş’la radikal cihadist gruplar sınırlarımızın dibinde konuşlanmakla kalmadı, bizzat Türkiye’de barınır, yaşar oldu. AKP cihadist grupları 2015 kanlı seçim süreci ve 15 Temmuz gibi iç politik dizaynlarda da kullandı.
- Suriye meselesinde saplandığı batak ve otoriterleşme, içe kapanma nedeniyle, Türkiye Batı liginden kopup Çin, İran, Rusya kampına yaklaştı. Demokrasi ve hukuktan iyice uzaklaştı. Gelinen noktada Türkiye Suriye’de ve Ortadoğu’da Putin’den izinsiz adım atamayan bağımlı bir ülkeye dönüştü.
- AKP iktidarı Suriye’deki rejim karşıtı ÖSO gruplarını destekleyince İran bizzat alanda Esad rejimi yanında savaşa girdi ve Suriye üzerinde daha güçlü bir vesayet kurdu.
- İran’ın bölgedeki hegemonyası genişledi, siyasi, askeri, istihbari etkinliği arttı. Batının Ortadoğu’da sözde İran aleyhine giriştiği bütün işgaller İran’a yaradı. İran, Irak üzerinde vesayet kurdu, Suriye, Lübnan üzerindeki etkisini arttırdı. Yemen önemli oranda İran denetimine girdi.
- Deli Petro’dan bu tarafa sıcak denizlere inme hayali gören Rusya bu hayalini gerçekleştirdi. Akdeniz’e indi, karada, denizde askeri üsler kurdu. Suriye hava sahasını kontrol eder hale geldi. Global anlamda Suriye’nin hamisi oldu.
- Suriye’deki eski dengeler tamamen bozuldu ama yeni dengeler kesinlikle Türkiye’nin lehine değil. Türkiye destekli grupların Suriye üzerindeki etkisi günden güne azalıyor. Savaş Türkiye’nin dibinde istikrarsız, kontrolsüz bölgeler oluşturdu.
- Suriye’den gelen devasa göç Türkiye’nin ekonomik, siyasi dengelerini kırılgan hale getirip, demografik yapısını bozdu. Devlet ve toplum üzerinde müthiş baskı oluşturdu. Ortaya çıkan olumsuzluklar nedeniyle halkta sadece Suriyeliye değil, her tür yabancıya nefret gelişti, ırkçılık, yabancı düşmanlığı zirveye çıktı.
- Türkiye Araplar nezdinde “Arap topraklarını işgal eden, işgalci güç!” olarak görülmeye başlandı. Dünya kamuoyu da operasyonları “işgal” olarak gördü ve kınadı.
- Türkiye’ye gelen Suriyeliler ve Afganlar Türkiye’deki radikal laikçi kesimlerin iç politikada tekrar güç kazanmasına neden oldu. Laik-dindar gerilimini yeniden yükseltti. Toplum, laikçilerin eski yaptıklarını unutup Kemalist şoven kesimleri “problemi çözecek kahraman!” görmeye başladı.
- Ortadoğu’ya müdahaleler İsrail’in güvenliği için Ortadoğu’da tehdit oluşturabilecek devletleri etkisizleştiren, Erdoğan’ın kendisini eş başkanı ilan ettiği BOP planına uygun sonuçlar ortaya çıkardı. Zira Suriye de Irak, Mısır gibi Arap-İsrail savaşlarında etkili devletlerdendi.
- Milliyetçi söylemlere rağmen Türkiye sınırına bitişik geniş alanda de facto, silahlı ve özerk Kürt bölgeler oluştu. PYD İŞİD ile savaştığından ve seküler olduğundan Batının destek ve sempatisini kazandı. Kendi içindeki Kürtlerle problemlerini çözemeyen Türkiye, Suriye’deki Kürtlerle de düşman oldu.
- Kürt meselesi hem Rusya’nın hem de Batının daha çok müdahil olduğu, Türkiye’nin inisiyatifinin daha da azaldığı UA bir soruna dönüştü.
- Demokrasi ve özgürlük mücadelesi diye başlatılan ama hüsranla, yıkımla sonuçlanan iç savaş, diğer hak ve hürriyet mücadeleleri için umut kırıcı oldu. Suriye’de var olan baskıcı, sektöryen Baasçı muhaberat rejimi daha ılımlı ve demokratik olmayacak, aksine iyice katılaşacaktır. Suriye, eskisinden daha kötü ve yaşanmaz hale gelmiştir.
- Suriye’deki savaşa sadece yabancı cihadistler değil Türkiye’den insanlar da götürülmüş ve savaştırılmıştır. Hatta tarikatlardan dahi götürülenler olmuştur. Böylece Türkiye’deki geleneksel Müslümanların da radikalleşmesi, silahla, şiddetle tanışması sağlanmıştır. AKP rejimi geleneksel İslami grupları dahi radikalleşmeye itmiştir.
- “Komşularla sıfır sorun politikası” diye yola çıkan AKP “komşularla sırf sorun” noktasına gelmiştir. Ortadoğu’da barışı, ekonomik refahı, demokrasiyi yaymak yerine düşmanlığı savaşları istikrarsızlığı derinleştirmiştir.
- Yaşananları kuşbakışı ve zamana yaygın değerlendirirseniz, Erdoğan’ın iktidara ilk geldiğinde söylediği “Ben BOP eş başkanıyım” ifadesiyle örtüştüğünü görürüz. Erdoğan Ortadoğu’yu karıştırarak, Türkiye’nin ekonomik, beşeri, askeri kaynaklarını bitirerek, Türkiye dahil İsrail’in güvenliğine tehdit oluşturacak güçlerin bertarafına hizmet etmiştir.
- Türkiye Suriye’de UA hukuka göre işgalcidir. Günün sonunda verilen şehitler, ekonomik, askeri kayıplarla birlikte oralardan çekilmek zorunda kalacaktır. Rusya ile kurulan bağımlılık ilişkisi nedeniyle Putin istediğinde Erdoğan Suriye’den çıkacaktır. Yakın zamanda buna hazır olun.
Suriye krizi Türkiye’yi, batıyı sadece güvenlik bakımından, ekonomik açıdan etkilemedi. Siyasi açıdan da etkiledi. Savaş sonrası batıya ciddi bir göç yaşandı ve bu göç ırkçı yaklaşımları, İslamofobik eğilimleri yükseltti. Sağ partiler keskinleşti, merkez partiler ise daha sağa kaymaya başladı.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***