Türkiye’de uzun yıllar sonra yeniden yükselişe geçen enflasyon ve buna karşın uygulanan faiz politikası, hala tartışma konusu. Gelişmekte olan piyasalar sınıfında olan ve küresel ekonomiden etkilenen Türkiye’nin, uyguladığı ekonomik programı ve genel görünümünü, iktisatçılar VOA Türkçe’ye değerlendirdi. Ekonomi uzmanları, düşük faiz, düşük enflasyon modeli konusunda iyimser olmadıklarını söylüyor.
Türkiye’de Temmuz 2022 itibariyle yıllık enflasyon Türkiye İstatistik Kurumu verisine göre yüzde 79,6. Bağımsız araştırma grubu ENAG’a göreyse yüzde 176. İster TÜİK verisi ister ENAG verisi olsun, Türkiye’de son dönemde rekor düzeyde bir enflasyon söz konusu.
Enflasyon, COVID-19 salgını sonrası aralarında Amerika’nın da bulunduğu birçok dünya ülkesi açısından sorun yaratıyor. ABD, 41 yıl sonra yüzde 9,1 enflasyonla karşı karşıya.
Avrupa Birliği ülkelerinde de yüzde 10’lar civarına yaklaşan enflasyonlar söz konusu. Ancak gerek ABD gerek AB ülkeleri, enflasyonla mücadele için faiz arttırımlarına gidiyor. Türkiye ise bunun tersi bir yol izliyor.
“Bu uygulamanın, dünyanın hiçbir yerinde işe yaradığını görmedik”
Profesör Joseph Foudy – New York Üniversitesi: “Türkiye, ekonomiyi canlandırmak için faiz oranlarını düşük tutmak gibi bir modele sarıldı ve bunun da enflasyon açısından yararı olacağını savundu. Ancak bu, çok sayıda ekonomistin uygulanabilir olduğuna inandığı bir şey değil. ABD’de olduğu gibi, enflasyonu kontrol altına almak adına başarılı uygulamanın, faiz oranlarını yükseltmek olduğunu görüyoruz. Yani buna bir çeşit dezenflasyon uygulaması diyebiliriz. Türkiye’de hükümet, düşük faize bel bağladı ama maalesef bu uygulamanın, dünyanın hiçbir yerinde işe yaradığını görmedik. Bu noktada Cumhurbaşkanı’nın her konuşmasında, liranın değerinin nasıl düştüğünü görebilirsiniz. Çünkü ekonomistler de iş dünyası da bunun işe yarayıp yaramayacağı konusunda endişe taşıyor.”
Türkiye yine de bu modelde ısrarcı ancak uzmanlar, enflasyonla mücadele için formülün belli olduğunu söylüyor.
Profesör Kudret Topyan – Manhattan College: “Bizim öğrencilere anlattığımız ve ikinci sınıf öğrencilerinin bile anlayabileceği bir model vardır. Faizi yazarsanız R diye, eşittir enflasyon artı, risksiz yatırıma verilen ödül, artı öbür riskler. Nedir öbür riskler? İşte iflas riski, likidite riski, kullandığımız enstrümanın hayati riski. Yani faiz, enflasyon artı 4 tane ayrı şey. Yani şimdi sizde yüzde 150 enflasyon varsa, sizin yüzde 150 artı, 4 ayrı şey, yüzde 190 faiz vermeniz gerekiyor. Yüzde 190 faiz olursa Türkiye de, faiz, olması gereken faiz oluyor. 75’i alalım enflasyon yerine; o zaman yüzde 85 faiz vermeniz gerekiyor. Modelin söylediği bu, matematiksel modelin.”
Peki, Manhattan College’dan Ekonomi Profesörü Kudret Topyan’ın anlattığı bu denklem her zaman tutuyor mu?
Profesör Kudret Topyan – Manhattan College: “Hayır. Amerika’da da tutmuyor. Amerika’da yüzde 9,1 mesela enflasyon ama 10 yıllık bono faizi, yüzde 3,5. Ama problem bu, onu oraya indirmeye uğraşıyorlar ve onu yapacak ki iki taraf da idare olsun. Şimdi şöyle düşünün; ben size 1000 dolar verdiğimde bir sene sonra geri alacağım dediğimde, yüzde 150 enflasyon varsa ülkede, sizin bana 2500 dolar vermeniz lazım ki ben aynı malları aynı mal sepetime alabileyim. Yani niçin çalışmıyor bunların hiçbirisi? Eskiden dövize çevirip bir mevduat hesabı vardı, şimdi ona benzer bir şey getirdiler, hala daha çalışmıyor niye? Millet sizin verdiğiniz rakamlara güvenmiyor artık. Yani enflasyon rakamına güvenmezsem ben, sizin yaptığınız matematiğe de güvenmem. Yani o zaman ben sizin açtığınız o hesaplara para yatırmam. Çünkü yılın sonunda bana bir hesap yapacaksınız. Sizin hesapla, benim hesabım tutmayacak. O zaman ben de dövizimi cebimde tutuyorum, sizin bankanıza vermiyorum. Bu kadar basit. Neyin sebep, neyin sonuç olduğunu düşünmeye hiç gerek yok. Yani herhangi bir ülkede verilen faiz miktarı, enflasyon miktarı artı, 4 tane ayrı materyal girdidir”
FED’in faiz arttırmasının etkileri
New York Üniversitesi’nden Ekonomi Profesörü Joseph Foudy bu modelin karşısında ABD’nin enflasyonla mücadele etmek için faiz arttırmasının, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler açısından sorunu daha da büyüttüğüne dikkat çekiyor.
Profesör Joseph Foudy – New York Üniversitesi: “Türk ekonomisi ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri konusunda kaygı duyuyorum. Gayrisafi Milli Hasıla rakamları genel olarak iyi, talep güçlü. Ancak gelişmiş ülkelerdeki mevcut trende karşı zayıflar. Özellikle ABD’nin, enflasyon karşısında faizleri arttırması doları güçlendiriyor. Bu, Türkiye gibi ülkeler için ihracat açısından iyi ama para birimleri üzerinde ağır baskılar yaratıyor. Değer kayıplarını arttırıyor. Özellikle petrol gibi dolara bağlı ürünlerin fiyatının yükselmesi anlamına geliyor ve bu da enflasyonu körüklüyor. Bir başka sorun da; yabancı para cinsinden borçlanan bu ülkeler için bu borçları geri ödemek daha da pahalıya geliyor. Ayrıca dünya genelindeki yatırımcılar için faizlerin yüksek olduğu ABD, daha güvenli görünüyor. Türkiye’nin bunu görmesi ve yatırımcıları çekmek için faiz oranlarına daha fazla ek gelir ilave etmesi gerekiyor. Mevcut durum gelişmekte olan piyasalar açısından korkunç bir fırtına ortamı anlamına geliyor”
Uzmanlar bu noktada Türkiye’nin kuru kontrol etmek için Merkez Bankası rezervlerini kullanmasının da doğru bir görüş olmadığını savunuyorlar.
Profesör Kudret Topyan – Manhattan College: “Yani Merkez Bankası rezervlerinin durumu malumunuz. Öyle bir noktaya geldik ki bugün dolar değer kazanıyor. Bir ülkenin yani kamu hissesinin değer kazanması için, faizlerin artması gerekiyor. Bugün faizler arttığı için dolar, değer kazanıyor Faizler arttığı zaman, kapital her yerden Amerika’ya akıyor. Çünkü Amerikan doları yoluyla daha fazla para alıyorsunuz. Mesela bunun Türkiye’ye yansıması ne? Şimdi dolar değer kazandı. Dolar değer kazanıyor. Amerika’nın faiz artırımı nedeniyle değer kazanıyor. Zaten geçen yılın 7’si, bu sene olmuş 17. Şimdi nereye gidecek? Sizin elinizdeki Merkez Bankası rezervleri bir currency’i stabilize (kur stabilizasyonu) etmek için kullanılacak şey değildir. Onu ne için yaparsınız? Küçük inmeler, çıkmalar falan düzenlemek için belirli bir sevk için yaparsınız. Ama genelde bu sizin yatırımınızdır, bir ülkenin yatırımıdır. Yani elinizdeki Euro miktarı, elinizdeki dolar miktarı, esnekliğiniz gidiyor. Bir şey yapamıyorsunuz. Eliniz kolunuz bağlı kalıyor”
Türk ekonomisi açısından bir başka risk de bir yıldan kısa bir süre içerisinde genel seçimlerin yapılacak olması. Uzmanlar, seçim dönemlerinde ekonomik programları uygulamanın zor olduğunu, seçim yatırımları nedeniyle ekonominin daha da zora gireceği tahmininde bulunuyor.