Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başbakanı Fayez El Sarrac arasında Perşembe günü yapılan toplantıda iki ülke arasındaki ikili ilişkiler daha da sağlamlaştırıldı.
Erdoğan, El Sarrac’la Ankara’da düzenlediği basın toplantısında, Doğu Akdeniz’deki işbirliği de dahil olmak üzere Türkiye ile Libya arasındaki bağların genişletilmesi kararı aldıklarını aktardı.
Türkiye’nin de desteklediği Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümeti, Mayıs ayının sonunda, Halife Hafter liderliğindeki muhalif güçler karşısında bir dizi ilerleme kaydetmişti. Libya’da güç savaşı veren iki taraf bu hafta başında ateşkes müzakerelerine geri dönme kararı aldı.
Erdoğan basın toplantısında, “Darbeci Hafter’i destekleyerek Libya’yı kan ve gözyaşına boğanları elbette tarih yargılayacaktır” ifadesini kullandı.
El Sarrac ise Hafter güçlerine karşı bir zafer mesajı vererek, “Trablus’ta yenilgiye uğradınız; bunu kabul edin” dedi.
Bazı uzmanlar, Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin elde ettiği başarıları Libya’da altı yıldır devam eden iç savaşta dönüm noktası olarak nitelendiriyor. Ankara’nın da bu kuzey Afrika ülkesinde öne çıkan baskın dış güç olma potansiyeli de dikkat çekiyor.
Uzmanlar, Erdoğan’ın Libya’yı, Türkiye’nin bölgedeki siyasi ve ekonomik ağırlığını güvence altına alacak biçimde şekillendirmeye çalıştığı görüşünü dile getiriyor.
Amerika’nın Sesi’ne (VOA) konuşan Uluslararası Kriz Grubu (ICG) Türkiye Direktörü Nigar Göksel, “Türkiye’nin ana motivasyonu, Libya’nın Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin etkisi altına girmesini önlemek oldu. Bu olmuş olsaydı, Ankara’nın sadece Libya’da değil Doğu Akdeniz’deki jeostratejik ve ekonomik çıkarları darbe alırdı” dedi.
Bölgedeki savaşa Ocak ayında resmen dahil olan Türkiye Libya’ya asker gönderdi. Türkiye’nin Libya’da Suriyeli milisleri de görevlendirdiği iddia ediliyor. Ankara ayrıca Birleşmiş Milletler’in (BM) Libya’daki silah ambargosuna rağmen BM destekli Ulusal Mutabakat Güçleri’ne drone ve hava savunma desteği sağladı.
Türkiye hükümetinin Libya’daki bu müdahalesi Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Yunanistan, Kıbrıs ve Fransa tarafından sert bir şekilde kınandı. Mayıs ayında ortak bir açıklama yayınlayan bu beş ülke yetkilileri Türkiye’ye, ‘’BM silah ambargosuna uyma ve Suriye’den Libya’ya dış savaşçı göndermeyi bırakma’’ çağrısında bulundu.
Hafter, Libya’daki Türk hedeflerine karşı “Libya tarihindeki en büyük hava saldırısını” düzenleyeceği tehdidinde bulunurken, Ankara da tepki olarak “ciddi bir misilleme” uyarısı yaptı.
Ankara’nın Libya’yı Doğu Akdeniz’de etki sahibi olmak için bir geçiş kapısı olarak gördüğünü savunan ICG uzmanı Göksel, “Ankara’nın Libya’yla deniz sınırlarıyla ilgili anlaşmaya varmada acele etmesi, Trablus’un Hafter güçlerini bertaraf etme yönündeki ihtiyacının doruk yaptığı döneme denk geldi” dedi.
Jeostratejik nedenler
Türkiye, geçen yıl Kasım ayında Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’yle, Akdeniz’de deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin bir anlaşma imzalamıştı. Bu anlaşma, başta Türkiye’nin Akdeniz’deki sondaj planlarına karşı çıkan Yunanistan ve Kıbrıs olmak üzere bölgedeki komşu ülkelerin tedirginliğini arttırdı.
Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu yerel televizyon kanalı 24 TV’ye Çarşamba günü yaptığı bir açıklamada bu anlaşmanın Ankara’ya iki hedef sunduğunu şu ifadelerle dile getirdi: “Öncelikle, Kıbrıslı Türkler’in haklarını savunma; ikincisi, kıta sahanlığımızdaki çıkarlarımızı koruma.”
Türkiye Enerji Bakanı Fatih Dönmez de geçen hafta yaptığı açıklamada, bu anlaşma uyarınca Türkiye’nin üç ya da dört ay içinde Akdeniz’in doğusunda petrol arama çalışmalarına başlayabileceğini belirtti.
ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu’na göre, Akdeniz’in doğusunda tahminen 700 milyar dolar değerinde doğal gaz bulunuyor. Türkiye, Avrupa’dan gelen tepkilere rağmen Kıbrıs’ın kuzey kıyılarında bu kaynağa ulaşmak için sondaj çalışmaları yürütüyor.
Diğer taraftan, Kıbrıs, Yunanistan ve İsrail Doğu Akdeniz doğal gazını Avrupa’ya aktaracak 7 ila 9 milyar dolarlık bir boru hattı kurma çabası içinde. Bazı uzmanlara göre, Türkiye’nin Trablus’la yaptığı anlaşma, boru hattı Türkiye-Libya yetki alanından geçmek zorunda olcağı için bu plana engel oluşturabilir.
Düşünce kuruluşu Chatham House’ın kıdemli araştırmacılarından Tim Eaton VOA’ye yaptığı açıklamada, “Ulusal Mutabakat Hükümeti ile Türkiye arasında uygulanan ve Türkiye’nin konuya bakışını onaylayan mutabakat öfke yarattı ve bu durum Türkiye’nin Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne askeri destek sunma kararının arkasındaki etkenlerden biri” dedi.
Libya’da Türk inşaat sektörünün varlığı
Libya pazarında Türk firmalarının yerinin güvence altına alınmasının da Ankara’nın Libya’daki müdahalesinin ardındaki bir diğer neden olduğuna vurgu yapan uzmanlar da var.
Washington’daki AKP hükümeti yanlısı düşünce kuruluşu SETA DC’den Kadir Üstün, Türk firmaların uzun yıllardır Libya’da, özellikle de inşaat sektöründe aktif olduğunu hatırlatıyor.
VOA’ye konuşan Üstün, “Türkiye, Arap Baharı başladığında, hem ticari çıkarlarını hem de o dönem Libya’da yaşayan 20 binden fazla vatandaşını korumak için, o dönemki Libya lideri Muammer Kaddafi ile bir çözüm üretmeye çalıştı” dedi.
Kaddafi’nin devrilmesinden önce yaklaşık yüz Türk inşaat firması Libya’da projelere imza atmıştı. Ancak 2011’de patlak veren Arap Baharı’yla birlikte Libya’da boy gösteren uzlaşmazlıklar nedeniyle bu projeler yarım bırakıldı ve yaklaşık 19 milyar dolarlık bir kayıp yaşandı.
Bununla birlikte, Türkiye’nin Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne desteğini anlamaya çalışırken hesaba katılması gereken unsurlar sadece ekonomik ve jeostratejik çıkarlar değil.
Bazı uzmanlara göre, Ankara’daki yetkililer, Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin Hafter güçleri üzerindeki zaferi sonucunda Trablus’ta, Ankara’daki AKP iktidarına yakın, ideolojik olarak muhafazakar bir hükümetin devreye girmesini umuyor.
İdeolojik nedenler
Türkiye’nin geçmişte, Ulusal Mutabakat Hükümeti’nde söz sahibi olma adına Libya’daki İslamcı grubun oluşturduğu Adalet ve Kalkınma Partisi’ni desteklediği yönünde iddialar ortaya atılmıştı. Libya’daki bu grubun üyeleri Mısır’daki Müslüman Kardeşler’le olan bağlarıyla biliniyor.
Uzmanlar, bu ideolojik emelin Erdoğan hükümetini Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Arap ülkeleriyle uzlaşmazlık içine soktuğuna dikkat çekiyor. Söz konusu Arap ülkelerindeki liderler, bölgede başka İslamcı partilerin yükselişini bir tehdit olarak algılıyor.
Chatham House’dan Eaton, Ulusal Mutabakat Hükümeti yanlısı güçlerin içinde, Hafter’i yenilgiye uğratmaya kendilerini adayan bazı İslamcı unsurların olduğunun altını çiziyor.
Washington’daki Atlantic Council adlı düşünce kuruluşundan kıdemli araştırmacı Karim Mezran de, Türkiye ile birçok Arap ülkesi arasında Libya’nın yanı sıra Mısır ve Katar’la ilgili olarak da yıllardır devam eden dış politika ihtilaflarında ideolojik farklılıkların rolüne vurgu yapıyor.
Mezran, VOA’ye yaptığı açıklamada, Arap ülkelerinin Türkiye’nin ideolojik vizyonuna karşı durarak, bölgedeki İslamcı rejimlerin Ankara’daki iktidarla yakın ilişki kurmalarının önüne geçebilmeyi hedeflediğini söylüyor.
Mezran, “Bu, 2011 yılında, Arap Baharı’nın bölgedeki siyasi dengeyi değiştirebileceğinin anlaşılmasından bu yana devam ediyor ve bu ülkelerde İslami rejimlerin önüne geçebilmek için doğrudan müdahale etme kararı aldılar” dedi.