Türkiye’de en büyük sorunun enflasyon değil, açlık ve sefalet olduğunu kaydeden Atilla Yeşilada, “Çok ciddi bir yoksullaşma yaşıyoruz. Toplumun zaten gevşeyen sosyal bağlarını sarsan ve bence kış aylarında geniş çapta şiddet olaylarına neden olacak bir yoksullaşma bu” dedi.
Yeşilada’nın Sözcü’den Ruhat Mengi’nin sorularına verdiği yanıtlardan bazıları şöyle:
Tanınmış bazı ekonomistler devamlı olarak “yüksek enflasyonla yaşamaya alışmamız gerektiğini” söylüyorlar ancak emeklisi, memuru, işçisiyle toplumun büyük kesimleri zorlukla yaşamaya çalışırken, yapılan zamma rağmen açlık sınırının altında bir asgari ücret varken hızla artan enflasyonla yaşamaya alışmak nasıl olur, bir yolu var mıdır?
Bunlar artık biz ekonomistlerin kullandığı basmakalıp ifadeler haline geldi, şahsi kanaatimi söyleyeyim; bence en büyük sorun enflasyon değil, açlık ve sefalet, çok ciddi bir yoksullaşma yaşıyoruz. Toplumun zaten gevşeyen sosyal bağlarını sarsan ve bence kış aylarında geniş çapta şiddet olaylarına neden olacak bir yoksullaşma bu. Enflasyonla yaşamaya alışmak bir uyarı, öğüt niteliğinde almıyorum bunu. Bu türde bir enflasyonla yaşamaya alışamayız. 90’larda alışmıştık, hepimiz o günleri az çok hatırlıyoruz çünkü bütün gelir, ücret ve fiyatlar eş zamanlı olarak yükseliyordu, 93’te kısa süre bir bankada çalıştım, 3 ayda bir bize zam veriyorlardı. Yani, fiyat artışlarıyla gelir artışları az çok başa baş gidiyordu, kötü bir dönem demiyorum ama yüksek enflasyonlu hayata bir geçiş yapmıştık. Şu andaki enflasyon daha çok 70’lere benziyor, rahmetli Ecevit’in Kıbrıs Harekatı sonrasında ilk petrol krizi vurdu ve Türkiye’de ilk defa o zaman çift haneli yükselen enflasyon dönemine girdik.
Ben Türkiye’nin sosyal karmaşasında da enflasyonun getirdiği yoksullaşmayı önemli bir neden olarak görürüm. Bu geçiş dönemlerinde “enflasyona alışmak” diye bir şey yok, çok büyük kayıplar yaşanıyor. Dar gelirlileri bir kenara koyalım, işsizler ve sabit bir gelirle yaşamaya mahkum olanlar yani artık daha fazla “emek pazarına katılamayacak olanlar” örneğin belli bir yaşın üstündeki emekliler, o insanlar hayatlarının mali olarak en çetin dönemlerinde bir de bu enflasyon şokunu yediler, çok ağır darbe alıyorlar. Mevduat sahibinin; küçük ve orta düzeyde servet sahibinin fakirleşmesi de başka bir sorun arz ediyor. Yani sizin geliriniz enflasyona endeksli de olsa, gelirinizi enflasyon kadar arttırmayı başarsanız da şu anda mali sistemde böyle bir imkan olmadığı için servetiniz sürekli eriyor ve o da ikinci bir sorun getiriyor, çünkü insanların serveti azalınca tüketimleri de azalır.
Merkez Bankası müdahale etmese şu anda dolar rahatlıkla 20, 22 liraya çıkar” diyorsunuz. Merkez Bankası devamlı milyar dolarlar satarak doların artması engelleniyor, 17-17,5 lira arasında inip çıkıyor. MB’nin bozduracağı dövizler seçime ulaşana kadar yetecek mi?
Yetmez, kışı bile çıkarmaz, bu şekilde müdahaleye devam ederse Merkez Bankası havlu atar. Merkez Bankası’nın döviz artışına müdahale edebileceği döviz miktarı 30 milyar dolar, belki onun da biraz altına indi ama yalnız piyasadan, Türkiye’de bireysellerden ve dövizleri çalınan şirketlerden gelen talep yok, bir yandan da mani olamadığınız dış açığı finanse edeceksiniz, artık mali sistemde bireylerin mevduatı dışında özel sektörde döviz bırakmadılar, hepsini emdi Merkez Bankası. Özel sektörün ne kadar kullanmadığı, yedek olarak biriktirdiği döviz varsa hepsi Merkez Bankası’na geçti, buna rağmen elindeki kullanılabilir döviz miktarı artmıyor, sürekli bir kaçak var. O kaçak şimdi yaz aylarında turizm nedeniyle biraz daha ufak gözüküyor ama turizm gelirleri Eylül’de bittiğinde ya da yine millet bir şekilde heyecana gelip bir siyasi vakadan dolayı veya dünyada olan bir olaydan dolayı dolara hücum ettiğinde Merkez Bankası’nın savunma hattı da çökecek ve biz bir kez daha 21 Aralık 2021 gününe geri döneceğiz.
21 Aralık’ı hatırlarsak, o gün bu Kur Korumalı Mevduat icat edilmeseydi dolar 100 liraya da gidebilirdi, bunlar panik atakları, buralarda artık işin değeri, ederi, fiyatı kalmıyor, herkes ne pahasına olursa olsun döviz elde etmek için korkuyla saldırıyor, denize düşmüşsünüz can simdi aramak için yanınızdakini itiyorsunuz öyle bir durum. Ama dolar-TL 20’yi aştığında bireylerin de döviz mevduatlarına kısıtlama gelir, onların da döviz mevduatlarını istedikleri gibi çekip kullanmaları engellenir, krizi önlersiniz, onun yerine buhran ve güven bunalımı gelir.
Böyle bir kısıtlamaya çok da ihtimal verilmiyor gibi konuşuldu şimdiye kadar, yani ne kadar döviziniz olursa olsun “günde 1000 dolardan fazla çekemezsiniz” gibi bir yasak mı gelir?
Tabii gelebilir, niye gelmesin. Başka bir çözüm kalmadı artık, Merkez Bankası’nın dövize müdahale edeceği rezervi kalmadığı anlaşılırsa 1- Piyasalar panik halinde dolar almaya başlar, 2-Merkez Bankası’ndaki dövizler aynı zamanda bankalardaki döviz mevduatının da teminatı olduğu için bankalardan döviz çekmeye başlar, o zaman da dövizin nereye gideceğini hesaplayamazsınız, parabolik bir şekilde yükselmeye başlar. Bu Rusya’da oldu, 2 gün içinde dolar-ruble kuru 80’den 120’ye gitti, düşünün, yüzde 50 devalüasyon olmuş, orada merkez bankası devreye girip “bankadan belirli miktarda nakit çekebilirsiniz, yurt dışına para çıkarmayı yasaklıyorum” dedi, Türkiye’de de bu işin başka bir çaresi yok. O yüzden seçimden önce bunlar gerçekleşecek, yüzde 99 eminim.
Enflasyon o kadar hızlı artıyor ki artık kredi kartlarına ne kadar ödeyeceğimizi hesaplayamaz hale geldik, bu durumda sizin de bankada ihtiyacınız için tutmak zorunda olduğunuz TL miktarı sürekli, artıyor, bunu dövize geçmenin anlamı yok, bunu yapabilenler zaten çoktan kaçtılar.
2016 darbe girişiminden bu yana çok büyük paralar kaçtı. Özel bankacılarla konuştum; on milyarlarca dolar yurt dışına nakledildi, o zamandan beri de bu aralıklı olarak devam ediyor. İsim vermeyeyim ama bazıları paralarını kaçıramaz, itibarı olan, dev bir holdingin sahibi olan kişiler Türkiye’deki paralarını kolay kolay yurt dışına çıkaramaz, hesap sorarlar. Saraydan bir telefon gelir, onlar mecburen tutuyor ama gizli zenginler, AKP’nin zenginleri hepsi kaçırdı paralarını yurt dışına.
3 ay önce de “Dolarda deprem olacak diyordunuz, 2 ay, bir ay önce de dediniz. O deprem oldu mu, yoksa daha büyüğünü bekliyor muyuz?
Ben “deprem olacak” dediğimde dolar 14,5 liraydı, şimdi bakıyorum dolar 17,50 olmuş, yüzde 20’den fazla değer kaybetmiş, daha depremin ne kadar büyüğü beklenebilir ve bu olmaya devam edecek. Çünkü sürekli olarak doların yükselmesini engellemek için aynı hataları tekrarlıyoruz, siz sürekli olarak yanlış ilaç aldığınızda hastalığın iyileşmesini beklenemez tabii ki.
“Dolar kuru patlarsa AKP siyasetten silinir” demiştiniz, daha nasıl patlayacak, kaça çıkarsa silinir?
Şu anda siliniyor zaten, anketlerde yüzde 30’un altına indi ve kış aylarında bu daha da gerileyecek, ben bir günde silinmeyi kast ettim ve 2001 örneğini gösterdim, yani AKP diye bir siyasi varlık kalmaz, eğer bir kez daha bir kriz olursa bu kriz dövizin belirli bir kura gelmesinden değil, onu engellemek için alınacak tedbirlerle ortaya çıkar, sermaye kontrolü gelirse, Türkiye dış borçlarını ödeyemediği için döviz çıkışlarını tamamen yasaklarsa, bu tip senaryolarla. Şu anda zamanı kestirmek güç, yıl sonunda doların 20-22 TL’ye varması gerçekleşirse varmadan önce Merkez Bankası veya Cumhurbaşkanlığı makamı sermaye kontrollerini harekete geçirir.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***