Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’dan çok istirham ediyorum: Türkiye Cumhuriyeti’nin çivisi çıktı ve seçime giderken meşhur tabirle elimizde kalacak, sağlık olsun, ama ne olur yavrumuza daha fazla bulaştırmayalım, günahtır. Yavru Vatan’ımızdan bahsediyorum.
Çivisi çıktı derken bu yazıda “malumu ilam” etmeyeceğim. Yani ekonomiymiş, yargıymış, hukuk gözeten yargıçların sürülmesiymiş, sabahın köründe gözaltılarmış, Diyanet’in yapay eti haram ilan etmesiymiş, CB Erdoğan’ın kendi maaşını “enflasyon nedeniyle” 141.453 TL’ye yükseltecek bir ek bütçe teklifi vermesiymiş; bütün bunları okumaktan artık taa buramıza geldi.
Sadece, görmemiş olabilirsiniz diye, ülkenin vaziyetini özetlemesi için tek bir olayı vereceğim. İmlasıyla filan haberden olduğu gibi aktarıyorum:
“Sayın İçişleri Bakanı, Bugün Kadıköye söğütlü çeşme tren istasyonu önünde dağıtılan çorbadan içtim ve çok kötü şekilde hasta etti yüzüm yanmaya başladı tahriş oldu kim dağıttı derseniz Kadıköy deki CHP belediyesi dağıttı lütfen hakkımı arayın bu gün çok kötü şekilde zehirlendim. Ben dışarıda yaşıyorum evsizim. Lütfen CHP zulmü den illallah ettim. Bununla da kalmayıp tren içerisinde başımdaki çip vasıtasıyla biji pkk diye söyletti. Pkk yı kınıyorum pkk aşağılık bir oluşumdur ve CHP’nin yan koludur.”
Tamam, olay gerçekse garibanın biri, kafadan da gayrimüsellah. Ama mesele bundan sonra başlıyor:
CİMER, yani Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi başvuruyu İçişleri Bakanlığı’na sevk ediyor, orası İstanbul Valiliği’ne ulaştırıyor, Valilik Kadıköy Kaymakamlığı’na, orası Kadıköy Belediyesi’ne. Belediye de cevap veriyor: “Bu iddiaların tümü gerçek dışı ve hayal ürünüdür.“
La havle ve la kuvvete. İşte böyle bi TC’den bahsediyoruz.
***
Böylesi bi TC, en azından 1974’ten beri manevi koloni olarak kullandığı KKTC’ye enflasyon başta olmak üzere bütün kötülüklerini otomatik olarak bulaştırdı. Şimdi de Ada, Ersin Tatar’ın kayyım cumhurbaşkanı olarak atanması üzerine, gitgide “adı konmamış ilhak”a doğru götürülüyor.
Koloni filan ama, Ada’da hukukçular işini yapmakta ve hukuku uygulamakta. Bu Haziran başında, BRT (Ada’nın TRT’si) Genel Müdürü Meryem Özkurt Lefkoşa’daki bir mahkeme tarafından seçim yasaklarını ihlalden 2 ay hapse mahkûm edildi ve cezaevine yollandı.
Ne suç işlemişti bu önemli bürokrat? Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce, uyarılmasına rağmen, Ersin Tatar’ın Ankara’nın desteklediği kişi olduğu izlenimi yaratacak iki merasimin yayımlanmasına aracı olmuştu.
Sivil toplum örgütlerinin hükümete ve ayrıca bakanlara açarak kazandığı çok sayıda dava var. Örneğin öğretmenlere hakaret eden eğitim eski bakanı Kemal Dürüst 2018’de tazminata mahkum edildi.
Mahkemeler laiklik konusunda çok titiz. Örneğin, Kasım 2015’te Lefke’de bir şikayeti değerlendiren mahkeme sabah ezanının hoparlörden okunmasını yasakladı. Narin F. Şefik’in başkanlığını yaptığı KKTC Anayasa Mahkemesi 15.04.2021’de aldığı kararla Kur’an kurslarının faaliyetlerini durdurdu; Din İşleri Komisyonu’nun Kur’an kursu düzenleme yetkisi anayasanın laiklik ilkesi nedeniyle elinden alındı. Çok ayrıntılı olan karar oybirliğiyle çıktı.
Bu karar R. T. Erdoğan’ın ertesi günkü Cuma namazı çıkışında dile getirdiği bir tehdide konu oldu: “[KKTC] Anayasa Mahkemesi Başkanı, bu yanlışından süratle dönmelidir. Dönmediği takdirde atacağımız adımlar da bundan sonraki süreçte farklı olacaktır, bunu da bilmeleri gerekir“.
***
CB Erdoğan’ın bu sözlerinin boş tehdit olmadığı kısa zamanda anlaşıldı. İki toplumlu ve iki bölgeli federasyon çözümü arayan Mustafa Akıncı’nın yerine Ersin Tatar cumhurbaşkanı yapılınca 14.04.2022’de Ankara’da imzalanan (ve açıkça bir kapitülasyon belgesi olan) İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması’nın “Ek-1”i uyarınca KKTC artık TC’ye benzemeye başladı.
Şimdi, TC’de tezgahlanmakta olan sansür yasasının (“Dezenformasyon”) paraleli olarak KKTC’de de Müfsidane [fesat sokucu] Yayınlar Yasası çıkarılmak isteniyor. Bunları 02.06.2022 tarihli haftalık yazımda ayrıntısıyla anlatmıştım, tekrara gerek yok.
Gerek yok ama, Kıbrıslı gazeteci Hasan Kahvecioğlu’nun hatırlattığı tarihsel derinlik çok öğretici: Türkiye’deki iktidarın eleştirilmesini yasaklamayı amaçlayan Müfsidane Yayınlar Yasası tasarısı, İngiliz koloni yönetiminin 13.04.1921’de çıkardığı Seditious Publications Law’un (kışkırtıcı yayınlar yasası) torunu. Çünkü o tarihteki İngiliz koloni yönetimi, “Majesteleri” için yazılanlardan çok rahatsız vaziyette. 101 yıl sonraki Türkiye koloni yönetimi gibi yani.
Tabii, bu yasanın ve benzerlerinin kabulü, demokrasi geleneği kavi olan KKTC toplumu izin verirse mümkün olacak. Ve tabii, yasanın arkasındaki dış güç, artık hangisiyse o, iktidarda daha ne kadar kalabilecekse.
Ve yine tabii, Türkiye’deki muhalefetin ulusalcı katkılarına rağmen bu böyle olacak. K. Kılıçdaroğlu, CB Erdoğan’ın 10 sorusuna yanıt içinde şunu da söylemekte: “Duruşumuz çok nettir. Akdeniz ve Ege’de baskıyı artırmamız şarttır”.
***
Turpun büyüğü hep heybede kalırmış. Çıkarıp bakalım.
Rumlar bir mektupla BM ve KKTC’ye “Güven Yaratıcı Öneriler” gönderdi. Ama siz de benim gibi ilk defa duyuyor olabilirsiniz çünkü bu yepyeni olanağı Türk tarafı kimselere duyurmadı. Ta ki “müzakere edilmeden” reddedildiği açıklanana kadar. Oysa, Kıbrıs gibi kangrenleşmiş bir meseleyi bu girişim çözebilirdi. Olay şu:
Pazarlıkta kullanmak amacıyla TSK’nin 1974’ten beri kapalı tuttuğu ve artık her yanı dökülmekte olan Maraş (Varoşa) bölgesi, mülkiyet sahiplerine açılmak amacıyla, BM Güvenlik Konseyi’nin 550 ve 789 s. kararları uyarınca BM denetimine devredilecek. Buna karşılık:
1) Ercan Havalimanı BM yönetiminde uluslararası statü kazanacak. Bu sayede KKTC’ye yılda minimum 12 milyon Avro, getireceği turizmle birlikte 1,2 milyar Avro ek gelir sağlanacak. Ayrıca bu bir uluslararası tanınmaya girizgah olacak.
2) Mağusa Limanı’na AB denetiminde dünyayla doğrudan ticaret imkanı tanınacak. Böylece liman hem Kıbrıs’ın geleceği için ortak yönetim anlamında bir pilot bölge olabilecek, hem de önemli bir kesimin AB yurttaşlığı alması için yol açılacak. Şöyle ki:
Şu anda tahminen 160.000’den fazla Kıbrıslı Türk, Kıbrıs (AB) kimliği/pasaportu almış durumda. Hatta, Ağustos 2021’de Rum Bakanlar Kurulu iptal edene/uzatmayana kadar bizzat E. Tatar da bu sayıya dahildi.
Fakat, Ada’ya 1974’ten sonra gelen TC’li ailelerin Kıbrıs’ta doğan çocukları ve torunları, ayrıca karma evliliklerden dünyaya gelen çocuklar, uluslararası tanınmış limanlardan adaya giriş yapmadıkları veya “tanınmış bir ülkede evlilikten doğmadıkları” için AB yurttaşlığı alamıyorlardı. Şimdi bu da imkan dahiline girecek.
Ama bu durumda TC’deki Tek Adam Rejimi KKTC’ye ihraç edilemeyebilir. Olacak iş değil tabii.
***
Mülkiye mezunu Kıbrıslı şair Mehmet Yaşın’ın 1979 tarihli bir şiiri var:
Düşünürdüm küçücük bir çocukken
Rum komşumuzun kedisi de
Rum mu diye.
Bir gün anneme sordum
meğer kediler Türk
köpekler Rum’muş
kediciklere köpekler saldırıyormuş.
Günler sonra bir gün
ne göreyim,
bizim kedi
doğurduğu yavruyu yedi.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***