Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, “Ekonomide pik yaptık” iddiasına sert sözlerle tepki gösterdi.
Partisinin Antalya 1’inci Olağan Kongresi’nde konuşan Davutoğlu, ekonomide işlerin yolunda gittiğini söyleyen Erdoğan’a, “Bizim durumumuz nasıl peki? Sayın Erdoğan’ın deyimiyle ‘ekonomimiz pik yapmış durumda.’ Türkçeye tercüme edelim: Yani ekonomik olarak zirvede olduğumuzu söylüyor. Demokratik olarak dünyaya ders verdiğimizi söylüyor. Bunu hangi hafta dile getiriyor üstelik biliyor musunuz? Doların 8’e, euro’nun 9 TL’ye yürüdüğü hafta. İşsizliğin yüzde 15’e, genç işsizliğinin yüzde 27’e, geniş işsizliğin yüzde 30’a yürüdüğü hafta. Evet işte bu yönüyle ekonomisi batmış, demokrasisi çökmüş ülkelerden ayrılıyoruz. Çünkü o ülkeler en azından aynı anda yalanda, palavrada, propaganda da pik yapmıyorlar. Asgari ücretin üç çeyrek altın bile olmadığı bir ülke mi ekonomide zirveye çıkmış” sözleriyle yüklendi.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, “Türk Tabipleri Birliği kapatılsın” çağrısını da eleştiren Davutoğlu, “Ne yapmak istiyorsunuz? Tabipler Birliği’ni de mi bölelim. Baroları böldünüz de ne oldu? 50 bin avukatın olduğu İstanbul’da hepsi topu topu birkaç bin imza bile toplayacak takatiniz yok. Bu işte yıkımınızın resmidir” tepkisini gösterdi.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ı hedef alan İçişleri Bakanı Soylu’ya da eleştiri oklarını yönelten Davutoğlu, “Vatandaşın güvenliğinden sorumlu bakan kalkmış AYM Başkanı ile polemiğe giriyor. Baştan aşağı hamaset, baştan aşağı tutarsız bir yaklaşım” ifadelerini kullandı.
“Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Arkadaşlar! Gidip Toros dağlarına bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki, bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez” derken bu yiğit Türkmen obalarının çocuklarının sonsuz vatan aşklarını ve istiklal iradelerini biliyordu.
Bu yiğit Türkmen obalarının içinde çıkmış bir kardeşiniz olarak bugün siyasette tekrar ayağımıza çarıklarımızı girerek meydana çıkmışsak temel saikimiz milletimizin ve ülkemizin geleceği ile ilgili duyduğumuz kaygıdır.
Geride hiçbir tereddüt ve hırs gözetmeksizin bıraktığımız makamlardan milletimiz şahittir ki, siyasette amacımız şahsi bir ikbal veya çıkar değildir. Aksine, nefsimizi ayaklar altına alarak bıraktığımız en yüce makamlar bizim için aziz milletimize hizmete vesileden başka bir şey değildir.
Şu bilinsin ki, geçmişte nasıl o yüce makamlardan kendimize, eşimize, yakınımıza, akrabamıza ve dostumuza tek bir kuruş menfaat sağlamadan milletin engin sinesine dönmüşsek, Rabbim tekrar bir güç verirse bu ülkeyi gelecek nesillere en onurlu bir şekilde bırakacak, alnımızın teriyle ve helal emek ile kazandıklarımız dışında tek bir kuruşa tamah etmeden aranıza döneceğiz.
Siyasetin her geçen gün yaygınlaşan yolsuzluklarla kirlendiği, temel hak ve özgürlükleri ihlal eden yasaklarla insan onurunun ayaklar altına alındığı, milletimizin refah seviyesinin her gün düşmesiyle yoksulluğun normalleştiği, dış politikada ülkemizin itibarının her geçen gün daha çok zedelendiği bir ortamda Toroslarda tüten yürek çadırlarının arasında büyümüş bir vatan evladı olarak durmak, susmak ve kayıtsızca beklemek bize yakışmazdı.
Bu bizi dualarıyla geleceğe hazırlayan yiğit Türkmen kadını babaannemize, helal süt ve rızk ile büyüten annelerimize, Torosların sahipsiz çocuklarının okutulması için hayatını vakfeden babamıza vefasızlık olurdu.
Ülke krize girmesin diye herkesin hırsla yöneldiği makamları terk ettik, anlamadılar. En samimi duygularla kapalı kapılar ardında uyardık, dinlemediler. Bu uyarılar fayda etmeyince milletimize hitap ederek feryat ettik, ihanetle suçladılar.
Tarih bilinçleri olmadığı için şu açık gerçeği bile göremediler ki, bu yiğit Oğuz Türkmen obalarından hain çıkmaz, haramzade çıkmaz, korkak asla çıkmaz.
İşte gördünüz. Dört yıl içinde siyaset her geçen gün yolsuzluklarla kirlendi, adalet mahkeme duvarlarında asılı bir söz olarak kaldı, paramız pul, itibarımız yerle bir oldu.
Ülkemizde yaşanan her şey milletimizin, sizlerin gözü önünde oluyor. İnanın ülkemizde yaşanmakta olan yönetim, ekonomi, adalet ve demokrasi krizi dünyada eşi benzeri olmayan bir kriz halini almıştır. Elbette dünyada demokrasi karnesi zayıf ve ekonomik sıkıntıların fazla olduğu ülkeler var. Ancak emin olun hiçbirisinin hali bizim halimize benzemiyor. Niçin biliyor musunuz? Çünkü bu ülkeler en azından durumlarının kötülüğünü kabul ediyor ve buna uygun politikalar geliştirmeye çalışıyorlar.
Bugün bu iktidara akıl hocası olan 28 Şubat artığı darbecilerin çok sevdikleri bu ülkeler en azından dünyanın en iyi demokrasisi olduklarını, dünyanın en güçlü ekonomisi olduklarını sabah akşam dile getirmiyorlar. Böylesi komik duruma, utanılacak duruma düşmek istemiyorlar.
Ne hale getirdiniz bu ülkeyi. Üç kişi bir araya gelince aynen 1990’larda, 80’lerde, 70’lerde olduğu gibi terör örgütü muamelesi yapıyorsunuz.
Terör örgütü bulamazsanız habire birilerini büyük bir gürültü ile tutuklayıp, ardından serbest bırakıyorsunuz. En geri kalmış ülkelerde bile göremeyeceğiniz savcılık iddianameleri, hakim kararları havada uçuyor. Biz sizin adınıza utanıyoruz ama siz bir türlü rezil olamıyorsunuz.
Olamadığınız gibi koalisyon iktidarının bir kanadı AYM’ye saldırıyor diğer kanadı doktorlara.Yahu siz Anayasa’dan, adaletten, hukuktan ve haktan niçin bu kadar korkuyorsunuz?İşlediğiniz cürümlerden, suçlardan dolayı mı?
Bakın, Anayasa Mahkemesi oy birliği ile en son bir karar verdi. Oy birliği ile sizin asgari düzeyde bile adaletin işlemesine, hukukun tesis edilmesine tahammül edemediğiniz için yaptığınız müdahaleleri yüzünüze vurdu.
Siz bırakın AYM’ye saldırmayı da mahkemenin sizin liyakatsizliğinizi, çapsızlığınızı ve hukuksuzluğunuzu teslim etmesine ne diyorsunuz onu söyleyin? Evet, AYM’nin bütün hakimleri sadece bir milletvekilinin dosyası hakkında karar vermediler aynı zamanda bu hükümetin kalitesi ve demokrasi standardıyla da ilgili bir not verdiler. O not 100 üzerinden koskoca bir sıfırdır, sıfır. Hem de oy birliğiyle verilmiş bir koskoca sıfır, bu ayıp biraz utanmanız varsa size yeter. Ama neredee…
Vatandaşın güvenliğinden sorumlu bakan kalkmış AYM Başkanı ile polemiğe giriyor. Muhatabı nezaketle o seviyeye düşmemek için sessiz kalmayı tercih ediyor; ama o hala yüksek perdeden konuşmaya devam ediyor. Baştan aşağı hamaset, baştan aşağı tutarsız bir yaklaşım. Dediği şu: biz bu ülkede güvenliği tesis edemiyoruz. Yani işimizi yapamıyoruz.
Bu ülkede AYM Başkanı korumasız sokakta gezemez diyor. Peki durum buysa, senin görevin ne? Sokaklarda emniyeti sağlamak sizin göreviniz, sorumluluğunuz değil mi? Bu kadar demokrasiden, liyakatten ve ciddiyetten nasibini almamış bir yaklaşım olabilir mi?
Diğer ortak da boş durmuyor. O da kafayı doktorlara takmış. Saldırıp duruyor. Emin olun bilmeyen eli kanlı bir terör grubundan bahsettiğini zanneder. N’oluyoruz… Niye birden biriniz hukuk devletinin en önemli kurumuna, diğeriniz bu salgın günlerinin kahramanı doktorlarımıza saldırmaya başladınız.
Tabipler Birliği ile farklı konularda seviyeli bir şekilde tartışabilirsiniz ama bu salgın günlerinde doktorların haklarını korumaya çalıştılar diye onlara hakaret edemez, tehditler savuramazsınız.
Ne yapmak istiyorsunuz? Tabipler Birliğini de mi bölelim. Baroları böldünüz de ne oldu?50 bin avukatın olduğu İstanbul’da hepsi topu topu birkaç bin imza bile toplayacak takatiniz yok. Bu işte yıkımınızın resmidir.
Hesapta toplumun yarısının oyunu almış koalisyon iktidarı var ama İstanbul’da ve diğer büyük şehirlerde kendilerine yakın baro açmak istiyorlar birkaç bin avukat bulmakta zorlanıyorlar. İşte buradan söylüyorum: ilk seçimde aynen baro kurma işinde olduğu gibi size oy verecek seçmen de bulamayacaksınız.”