Geçen hafta hakikatimsilerden söz etmiş ve yazının sonunu şöyle bağlamıştım:
“Biz bugün yenilenlerin vakayinamesine bu notu düşmüş olalım: Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Can Atalay, Mine Özerden, Yiğit Ali Ekmekçi ve Tayfun Kahraman hakikatimsilerle mahkûm edildiler. Şahidiz, unutmayacağız!”
Burada baştan sona kadar yanlış kurulup yürütülen ve bu nedenle bu toprakların adli sisteminin yol açtığı pek çok adaletsizliğin en büyüklerinden birini ortaya çıkaran bir sanının çarpıklığını tespit etmiş oluyoruz. Ayağımızı yere basıyor, pozisyon alıyoruz. Hakikat dışı bir hakikatimsiye karşı hakikati savunuyoruz.
Bu yeterli mi?
“Hakikat bizi özgür kılacak. İnsanlar temelde akılla hareket eden varlıklar oldukları için, onlara doğrudan olguları, gerçekleri verirsek, bunlardan yola çıkarak doğru sonuçlara ulaşacaklardır.”
Amerikalı bilişsel bilim ve dilbilim profesörü George Lakoff, maalesef bunun böyle olamayacağını söylüyor:
“Bilişsel bilim bize insanların böyle düşünmediğini söyler. İnsanlar çerçeveler içinde kalarak düşünürler. . . . Kabul edilebilmesi için, gerçeklerin insanların çerçevelerine uyması gerekir. Eğer gerçekler bir çerçeveye uymazsa, çerçeve kalır ve gerçekler geri teper.”
Lakoff’un kavramsal metafor alanındaki çalışmaları çok önemlidir ve çok şaşırtıcı konularda son derece keyif vererek öğreten yayınlara imza atmıştır. Ancak Lakoff saygın bir bilim insanı olmanın yanı sıra, kendisinin ABD’de “muhafazakârlar ile ilericiler” olarak adlandırdığı temel siyasi gruplar arası mücadelede, ilerici siyaset adına etkin biçimde çaba harcayan bir yazardır. Nitekim, bilimsel sahasından siyasete yönelen 2002 tarihli kitabı Ahlaki Siyaset: Liberaller ve Muhafazakârlar Nasıl Düşünürler (Moral Politics: How Liberals and Conservatives Think) tam da bu iki siyasi grubun nasıl birbirlerinden farklı ve kapsayıcı kavramsal çerçeveler oluşturduklarını inceler.
Lakoff’tan yukarıda yaptığım alıntı ise, onun çok daha pragmatik siyaset için oluşturduğu bir tür kılavuz kitaptan. 2004’te yayımladığı Bir Fil Düşünmeyin! başlığını taşıyan bu kitabın alt başlığı “değerlerinizi bilin ve tartışmayı çerçeveleyin” (Don’t Think of an Elephant! Know Your Values and Frame the Debate).
Kitabın başlığı Lakoff’un Berkeley Üniversitesi birinci sınıf öğrencilerine verdiği bilişsel bilime giriş dersinin başında yaptırdığı bir alıştırmadan kaynaklanıyor. Lakoff öğrencilerden şunu istiyor: “Bir fil düşünmeyin! Ne yaparsanız yapın, fil düşünmeyin.” Hiçbir öğrenci bunu yapamamış. Bir kere fil lafı geçince, herkes uzun bir hortum, kocaman kulaklar, dev gibi bir gövde, fillerin gösteri yaptığı sirkler filan düşünmeye başlıyorlar. Lakoff’a göre bu durum, sözcüklerin çerçevelerle ilişkili olmalarından kaynaklanıyor. Her sözcük bir çerçeveye göre tanımlanıyor ve “bir fil düşünmeyin” direktifinde olduğu gibi, çerçeve olumsuzlandığında, engellenmeye çalışıldığında bile doğrudan uyarılmış, uyandırılmış oluyor.
Lakoff’a göre çerçeveler dünyayı görme yolumuzu biçimlendiren zihinsel yapılar. Dolayısıyla ardına düştüğümüz amaçları, yaptığımız planları, nasıl eylemde bulunduğumuzu ve bu eylemlerin sonuçlarının hangilerinin iyi ya da kötü sonuçlarla tamamlanacağını da çerçevelerimiz biçimlendiriyor. Siyaset alanında çerçevelerimiz toplumsal siyasalarımızı ve bu siyasaları yürütmek için oluşturduğumuz kurumları da biçimlendirmekte. Kitabının önsözünü bu doğrultuda açan Lakoff, şunu söylüyor:
“Çerçevelerimizi değiştirmek, tüm bunları değiştirmektir. Yeniden çerçevelemek, toplumsal değişimdir.
Çerçeveleri göremez ya da işitemezsiniz. Bilişsel bilimcilerin ‘bilişsel bilinçdışı’ dedikleri şeyin parçasıdırlar. Bunlar beynimizde bilinçle ulaşamayacağımız ama sonuçları üzerinden bildiğimiz yapılardır. Düşünme biçimlerimiz ve sağduyu dediğimiz şey bunlar üzerinden ortaya çıkar. Çerçeveleri dil üzerinden de biliriz. Tüm sözcükler kavramsal çerçevelerle ilintili olarak tanımlanırlar. Bir sözcük duyduğunuzda, bu sözcüğün çerçevesi ya da çerçeveler manzumesi beyninizde etkin hale geliverir.
Yeniden çerçeveleme, kamuoyunun dünyayı görme biçimini değiştirmektir. Sağduyu olarak kabul edilen şeyi değiştirmektir. Dil çerçeveleri etkin kıldığı için, yeni çerçeveler yeni dil gerektirir. Farklı düşünmek farklı konuşmayı gerektirir.” (s. XV)
Lakoff bu sözleri Amerikan siyaset alanındaki her türden ilerici aktivisti bilgilendirmek için sarf ediyor. Çerçeveleme konusunun siyasetle ilişkisine aile değerlerini çalışırken girdiğini söylüyor. Amerikan muhafazakârlığının bir “katı baba dünya görüşü” üzerinden biçimlenirken, ilerici anlayışların ise “besleyici aile dünya görüşü” etrafında geliştiğini fark etmiş.
Bunların burada, en azından bu yazıda ayrıntısına girmek mümkün değil ama ailenin nasıl işlemesi gerektiği konusundaki ayrımdan yola çıkan bu iki ayrı dünya görüşü, kendilerine çocuk yetiştirmeden toplumsallaşmaya, devlet kaynaklarının ne yönde kullanılacağından dış ülkelerle nasıl ilişki kurulacağına kadar muazzam çok yönlü ve kapsamlı bir çerçeveler ağını ortaya çıkartıyor ve işletiyor.
Amerikan muhafazakârlığının sahiplendiği katı baba dünya görüşüne göre, dünya sert ve acımasız bir yer. Baba böyle bir dünyada ailesini tehlikelerden korumalı, karınlarını doyurmalı ve ayakta durmalarını sağlamalı. Bu yüzden de, aile tamamen babanın sözüne tabi olarak hareket etmeli ve babanın sözünü sorgulayan ya da sorgulama ihtimali olan her eylem en sert ve şiddet içerecek biçimde cezalandırılmalı.
Çocuğunu terbiye etmek için poposuna en sert biçimde şaplağı çeken ve hatta kemerle döven baba, sadece o çocuğun “iyiliğini” istiyor. Disipline girmeyen ve itaat etmeyi öğrenmeyen çocuk, daha sonra kendi ayakları üzerinde kalamaz. Ancak bu “iyi” eğitimi alan çocuk ayakları üzerinde durabilir. O nedenle, bu çerçeve üzerinden hareket eden muhafazakâr siyaset dezavantajlı toplumsal grupların devlet bütçesinden desteklenmesini de sevmez. Ya da az gelişmiş, belki biraz daha kibarcasıyla gelişmekte olan bir ülke de, yetişkin Amerika’nın yanında terbiye edilmesi gereken bir çocuktur. O yüzden böyle devletler kâh silahla kâh ekonomik yollardan cezalandırılır ve terbiye edilirler.
Bunun karşısında, cinsiyete göre biçimlenmeyen ve bütün ebeveynleri kapsayan besleyici aile modeli yer alacaktır. Bu modelde çocuğa empati ve sorumluluk doğrultusunda yaklaşılır. Bir yandan hastalık, kaza ve diğer tehlikelerden sakınılması için çaba harcanırken bir yandan da mutlu ve tatmine ulaşmış bir birey olması için uğraşılır.
Çocuğun hayatta tatmin bulması için yeterince özgür olması, bunun gerçekleşmesi için fırsat ve refah zemininde hareket edebilmesi, tüm bunlar olurken herkes tarafından adil muamele görmesi, tüm gelişimi boyunca açık, iki yönlü ve dürüst bir iletişim ortamında bulunabilmesi, dolayısıyla tüm bunları olumlu yönde etkileyecek ve güvenebileceği bir toplumsal hayat içinde yer alabilmesi vazgeçilmez koşullardır. Dolayısıyla ilerici siyasetin değerleri tamamen bu model ve anlayış üzerinden biçimlenecektir.
Lakoff, insanların kimlikleri ve değerleri doğrultusunda dünyayı anladıklarını özellikle vurgular. Örneğin oğul Bush’un ikinci Irak seferi konusunda, geçen haftaki yazımda göndermede bulunduğum Saddam’ın kitle imha silahları yalanı resmi olarak ortaya koyulduğu halde, muhafazakâr seçmenin yine de Bush’u desteklemesine işaret eder. Bunun pek çok başka örneği vardır.
Lakoff’a göre muhafazakârlar 1970’lerden itibaren büyük maddi kaynaklar ayırıp, üniversitelerde kürsüler ve enstitüler kurarak, kendileriyle bağlantılı entelektüellerin her konudaki üretimlerine maddi kaynak akıtarak ve medya üzerinde etkili olarak, aslında azınlıkta olan görüşlerini Amerikan toplumunda zaten var olan katı baba dünya görüşünün çerçevelerine yerleştirme üzerinden çok başarılı olmuşlardır.
Lakoff, muhafazakârların çerçeveler ve onlarla ilgili dili kullanma konusundaki üstünlüğünü kırmak için ilericilere 11 tavsiyede bulunacaktır:
- Muhafazakârların neyi doğru yaptığını ve ilericilerin treni nerede kaçırdığını fark edin. Konunun önemli bir bölümü bu olsa bile, tek sorun medyanın kontrolü değil. Doğru yaptıkları şey, meseleleri kendi bakış açılarından başarılı biçimde çerçevelemek.
- “Bir fil düşünmeyin!” örneğini hatırlayın. Karşı tarafın dil ve çerçevesini kabul edip kullanarak tartışmaya girerseniz, onların çerçevesini güçlendirmiş olur ve kaybedersiniz.
- Sadece hakikati söylemek sizi özgür kılmayacak. Gerçekleri kendi bakış açınızdan etkili biçimde çerçevelemeniz lazım.
- Her zaman kendi ahlaki perspektifinizden konuşmalısınız. İlerici siyaset ilerici değerlere dayanır. Değerleriniz konusunda açık olun ve değerler dilini kullanın. Siyasa cambazlıklarına girişmeyin.
- Muhafazakârların nereden geldiğini anlayın. Katı baba anlayışına karşı çıkacaksınız. Bunu yaparken neye neden inandıklarını açıklayabilmelisiniz. Ne söyleyeceklerini tahmin edebilmelisiniz.
- Farklı mesele alanları üzerinden stratejik düşünün. Tek tek program alanları üzerinden değil, daha geniş ahlaki hedefler üzerinden düşünün.
- Önerilerinizin sonuçlarını iyi planlayın. Birbirine bağlanarak çeşitli alanları olumlu yönde etkileyecek inisiyatifler oluşturun.
- Seçmenlerin kimlik ve değerleri yönünde oy kullandıklarını ve bunların illa da kendi çıkarlarıyla örtüşmeyebileceğini unutmayın.
- Birleşin! Ve işbirliği içinde olun.
- Reaktif değil, proaktif olun. Müdafaaya değil, hücuma oynayın. Her gün, her meselede yeniden çerçeveleme alıştırması yapın. Sadece inandıklarınızı söylemekle yetinmeyin. Onlarınkileri değil, kendi çerçevelerinizi kullanın. Bunları, kendi inandığınız değerlere uyduğu için kullanın.
- Kararsız seçmenlerde potansiyel biçimde bekleyen besleyici modeli etkinleştirmek için ilerici seçmene dönük konuşun. Sağa kaymayın. Sağa kayma iki yönde zarar verir: İlerici seçmeni yabancılaştırır ve muhafazakârların kararsız seçmende potansiyel olarak bekleyen kendi modellerini etkinleştirmelerine yardım eder.
Bu konuyu haftaya da tartışmaya devam ederiz ama İmamoğlu’yla ilgili geçen haftaki eleştiriler tam da bu sağa kayma tavrıyla bağlantılı değil miydi? Düşünmekte yarar var. Çok kapsamlı, uzun uzadıya ve ders çıkartarak düşünmemizde yarar var.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***