YORUM | CUMALİ ÖNAL
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun seçim mitingine dönüşen Karadeniz bayram turundan yaptığı paylaşım iki gündür Türkiye gündeminin ilk sırasında. Amerikan Merkez Bankası’nın 50 baz puan faiz artırması, Türkiye’de enflasyon rakamının resmi olarak yüzde 70’e çıkması dahi bu paylaşım kadar ses getirmedi.
Tabi makaleyi yazdığım saatlerde Zafer Partisi Lideri Ümit Özdağ’ın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya meydan okuyarak İçişleri Bakanlığı’nın önüne gideceğini açıklamasına kadar…
Fotoğrafın bu kadar sansasyonel hale gelmesinin en önemli sebebi Erdoğan’a biat etmiş Nagehan Alçı’nın bir anda İmamoğlu’nun yanı başında belirmesi. Özellikle laikçi/Kemalist kesimler Alçı’nın yanına kadar sokulmasına izin verdiği için İmamoğlu’na ateş püskürüyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yandaş gazetecilerle verdiği pozları çağrıştıran paylaşımda İmamoğlu’nun etrafında kümelenen Akif Beki, Ertuğrul Özkök ve İsmail Saymaz’ı kimse görmüyor bile.
Halbuki karede yer almayı en fazla hak eden olarak görülen CHP’lilerin medya prensi İsmail Saymaz, Alçı’dan çok da omurgalı değil. Erdoğan çağırdığında koşa koşa giderim diyen bir isim…
Ya Türk medyasının ahlak, haysiyet ve dürüstlükten yoksun bir seviyeye gelmesinde en büyük paya sahip isimlerinden Ertuğrul Özkök? 20 yıl boyunca gazeteciliğin amiral gemisi Hürriyet’i yöneten Özkök, “Erdoğan’ın liderliği çok başarılı, bence Türkiye çapında değil dünya çapında bir lider” veya “İktidarı desteklemek de şerefli bir iştir” sözlerini Türk halkıyla dalga geçer gibi dile getiren kişidir.
Akif Beki ise karedeki en kıdemli Erdoğancı, çünkü bir dönem onun basın danışmanlığını yapmıştı.
Bu anlattıklarımız işin magazin kısmı. İmamoğlu Alçı’yı değil de, Atatürk rantiyecisi Yılmaz Özdil’i alsaydı halkın gözünde büyüyecek miydi? Ya da son yılların bavulcu gazeteciliğiyle öne çıkan isimleri Cumhuriyet’in Barış’larını alsaydı?
Hayır, tam tersine “kendi yandaşlarını besliyor” eleştirileriyle belki daha fazla hedef alınacaktı.
Tek çözüm, halkın parasıyla gazeteci dolaştırılmaması. Zaten tüm medya kuruluşları bu tür gezilere kendi muhabirlerini gönderiyor. Türkiye’nin ideolojik, politik, sınıfsal olarak parçalandığı bir ortamda liderlerin belli görüşleri temsil eden gazetecileri yanlarında taşıması ister istemez toplumda büyük bir rahatsızlık meydana getiriyor.
Bu kareyi Nagehan’sız incelediğimiz zaman resmin ne demek istediğini daha iyi anlıyoruz aslında. O da İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adayı olmak istediğini gözümüze sokması.
Bir şehrin belediye başkanı başka şehirlerde neden bir bayram kutlamasını seçim mitingine dönüştürmek ister? Ve bu kutlamaya neden gazetecileri çağırır? Neden seçim mitingleri için hazırlanan otobüsler kullanılır? Neden Erdoğan gibi pozlar verilir? Hepsi ve tamamı İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığına ne kadar iştiyaklı olduğunun göstergesi.
Eleştirilerin hedefindeki Nagehan Alçı da, kendisini eleştirenleri Ortadoğu kafalı olarak adlandırdığı Habertürk gazetesindeki köşe yazısında İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adayı olmak istemesinin Nurettin Nebati’nin gözlerindeki ışıltı kadar net olduğunu söylüyor.
Ancak başta Nagehan Alçı olmak üzere etrafını saran yandaş gazetecilerle poz vermesi İmamoğlu’nun hesaplarına zarar verecek potansiyelde gibi görünüyor.
Tıpkı Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın kendi cumhurbaşkanlığı adaylarının Mansur Yavaş olduğunu söylemesi gibi. Akabinde Yavaş, defaatle bu tür bir hedefi olmadığını açıklamak zorunda kalmıştı. Hem Özdağ’ın çıkışı ve hem de Nagehan Alçı’lı seçim mitingi Yavaş’la İmamoğlu’nun muhtemel bir adaylığını açıklama girişimine set vurma gibi. Tabi bu durum şimdilik böyle.
Seçim takviminin bilinmemesi ve her an şartların değiştiği bir ülkede bulunmamız bu iki isme yönelik durumu tersine çevirebilir. Türk halkı her sabah farklı bir vasata uyanıyor.
Fakat bir gerçeği de fark etmemiz gerekiyor. Ne Yavaş ve ne de İmamoğlu, Türkiye’yi içinde bulunduğu kaotik durumdan çıkaracak vizyonda da değil, hassasiyette de.
Örneğin bir soykırım söylemi olan “FETÖ” safsatasını iki isim de tepe tepe kullanıyor ve bu konuda iktidarla yarış halindeler. KHK’lılar ve mağdurlara yönelik herhangi bir açılımları olmadığı gibi bu insanlara umut olacak hiçbir girişimde de bulunmuyorlar.
Buna ek olarak İmamoğlu’nun üst perdeden konuşması, sergilediği kibir de Erdoğan özentisini gösteriyor.
Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu’na cevaben yaptığı, “İstanbul’da İmamoğlu var önce önünü ilikleyeceksin sonra konuşacaksın çünkü 16 milyon insan seçti” türü üst perdeden sözleri sıklıkla kullanması dikkat çekiyor.
Ayrıca her iki isim daha önceki AKP’li başkanlar İ. Melih Gökçek ve Kadir Topbaş döneminde yapılan yolsuzlukları çok istekli bir şekilde Türk halkına anlatmadı ve hala pek çok yolsuzluğun içeriği tam olarak bilinmiyor. Bunda korku kadar rejimle ters düşmeme stratejileri önemli bir rol oynuyor.
Mesela Kemal Kılıçdaroğlu’nun İBB’ye yapılan siyasi baskılar üzerine 4 Ocak’ta yaptığı “İstanbul’un rantını o kadar çok yediler ki doymuyorlar, o rantı yedirmeyeceğiz” sözlerinin içi tam doldurulabilmiş değil.
Tam tersine İmamoğlu, türbede ellerini arkada bağlamaktan dolayı veya Kanal İstanbul‘a karşı çıktığı için hakkında soruşturma başlatan Süleyman Soylu’ya karşı karnından konuşmayı tercih etti.
Veya IŞİD tarafından kendisine yönelik suikast iddialarını Soylu’nun yalanlaması karşısında suskunluğa gömüldü.
Halbuki İmamoğlu, Erdoğan’ın 19 Haziran’daki seçim öncesi mitinglerde sarf ettiği, “Pazar günü Sisi mi diyeceğiz, yoksa Binali mi?” hakaretlerine maruz kalmış ve rakibini yüzde 54’e yüzde 45 gibi açık farkla bozguna uğratmış bir isim.
Bu konularda sessiz kalmayı ya da sesini yükseltmemeyi yeğleyen İmamoğlu’nun, bir bayram kutlamasını seçim mitingine dönüştürmesi çok masum bir hareket gibi görünmüyor.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***