15 Temmuz’un askeri darbe girişimi olmadığını söyleyen Tümamiral Mustafa Zeki Uğurlu, ‘‘O gece yapılmakta olanlar hiçbiri darbe girişimi emaresi değildi. Yani eğer bir darbenin başarısız olmasını isterseniz böyle bir şey planlarsınız.’’ dedi.
15 Temmuz’u ‘şeytanca bir plan’ olarak değerlendiren Tümamiral Mustafa Zeki Uğurlu, 15 Temmuz’u planlayanların tüm alternatifleri düşünerek saat saat, dakika dakika planlama yaptığını belirtti. Uğurlu, ‘‘Silah arkadaşlarım o gece kendilerini evlerine kapatsalar, sokaklara çıkıp darbe girişimini protesto etseler, camilerde sela dahi okusalar, karargâhın içini boşaltıp herkesi terhis etseler bile olanlara engel olamayacaklarmış. Hani derler ya denizlerin sakin pruvan neta, düşmanın mert olsun, maalesef bize mert olmayanı düştü. ’’ şeklinde konuştu.
1914’te Osmanlı bayrakları çekilerek Karadeniz’e açılan Goeben ve Breslau zırhlılarının Rus limanlarını bombalaması üzerine Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na girdiğini hatırlatan Uğurlu, ‘‘O gece Goeben ve Breslau zırhlıları gibi gönderlerine sahte bayraklar, sahte sancaklar çektiler. Milletimiz maalesef onları Yavuz ve Midilli sandı. Marmaris, Akıncılar, Boğaz Köprüsü, TBMM, Özel Kuvvetler Komutanlığı gibi birkaç yerde kanlı operasyonlar icra ettiler.’’ İfadelerini kullandı.
15 Temmuz’da ABD’de bulunmasına rağmen 27 Temmuz 2016 tarihli KHK ile ihraç edilen Tümamiral Mustafa Zeki Uğurlu, Alesta isimli Youtube kanalında ihraç kurmay subayların sorularını cevapladı. Uğurlu 15 Temmuz’a ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
Tümamiral Mustafa Zeki Uğurlu’nun açıklamalarında öne çıkanlar şöyle:
‘‘15 Temmuz’da ABD’de Norfolk’daydım. NATO-ACT (Müttefik Dönüşüm Komutanlığı) karargâhında görevliydim. Çok yoğun bir mesai yapıyorduk günde 3-4 toplantı yapıyorduk çoğunlukla da biz liderlik yapıyorduk. O sırada bir toplantıdaydık toplantıdan çıktığımızda bir arkadaşımız Türkiye’de garip şeyler olduğuna, Silahlı Kuvvetleri’n bir darbe gerçekleştirdiğine, Boğaz Köprüsü’nü trafiğe kapattığına dair birtakım haberler iletti. Şaşırdım makamıma yürürken çelişkiler nedeniyle açıkçası da pek de inandırıcı bulmadım. Ayrıca böyle bir şey planlansaydı her şeyden önce ABD’deki en kıdemli Türk subayı olarak bana haber vermeleri gerekirdi diye düşündüm. Hemen Genelkurmay Başkanı’na Kuvvet Komutanıma, sınıf arkadaşlarıma, İstanbul’daki kızıma ulaşmaya çalıştım ama mümkün olmadı. Tam bir kaos hakimdi Türkiye’de. Google maps aklıma geldi İstanbul’daki trafiğe baktım, hakikaten köprü ve köprüye ulaşan yolların tamamı kıpkırmızıydı.
‘‘O GECE YAPILMAKTA OLANLAR HİÇBİRİ DARBE GİRİŞİMİ EMARESİ DEĞİLDİ’’
Aslında Türkiye’nin önceden yaşadığı darbelerle mukayese edildiğinde askerî açıdan bana göre fazla bir hareketlik de gözükmüyordu. Yani Güneydoğu’da Trakya’da, Anadolu’da tümenler, tugaylar hareketsizdi. Aynı şekilde Saha Komutanlıklarından da bir haber gelmiyordu. Bence askeri doktrinlere, normlara uymayan, sıra dışı, basit, seri bazı garip olaylar meydana geliyordu. Bence o gece yapılmakta olanlar hiçbiri darbe girişimi emaresi değildi.
DARBENİN BAŞARISIZLIĞINI GARANTİLEMEK İSTERSENİZ BÖYLE BİR PLAN YAPARSINIZ
Yani eğer bir darbenin başarısız olmasını isterseniz; herkes sokaktayken akşam saatlerinde yaparsınız. Eğer bu başarısızlığı garantilemek isterseniz İstanbul gibi bir metropolde Boğaz Köprüsü’nü trafiğe kapatırsınız ya da 13 yaşındaki askeri öğrencilerin eline mermisiz silah verip görevlendirirsiniz ya da halkın sempatisini kaybetmek, kışkırtmak, direnişe geçirmek isterseniz milletin meclisini bombalarsınız. Başarısız olmak isteseniz siyasi figürlere dokunmazsınız, basına ciddi bir kısıtlama getirmezsiniz. Yani bence o akşam olanlar yıllardır tanıdığım o zeki, tecrübeli generallerin, amirallerin tarzı değildi. Birçoğunu tanıyorum bir kısmıyla birlikte çalıştım. Birçoğu yurtdışında da eğitim görmüştü. Belik onlarca barışı destekleme harekâtlarına, harp oyunlarına, müşterek tatbikatlara katılmışlar veya planlamışlardı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerçek harekât planlarını hazırlayan ve periyodik olarak güncelleyen kişilerdi. Yani onlar o gece kıtalarda, garnizonlarda komutandılar kritik görevlerdeydiler. Emirlerinde öyle kısıtlı birliklerde yoktu, uçak filoları, gemi filoları, zırhlı birlikler, tanklar, helikopterler vardı. Bir darbe planlamak ya da yapmak isteselerdi o gece olanların hiçbirini yapmaz ve planlamazlardı.
FİŞLEME LİSTESİNE İSMİMİ SONRADAN ELLE YAZDILAR
O gece öyle geçti sonrasında bildiğiniz gibi tarihi cadı avı başladı. Yaklaşık iki hafta sonra bana hiçbir şey sormadan, hiçbir şey tebliğ etmeden 668 KHK ile ihraç edildiğimi birçok arkadaşım gibi ben de basından öğrendim. Çok ilginç aylar sonra mahkeme kayıtlarına düşen bilgisayar çıktısı excel fişleme listelerinin bir sayfasının üzerine elle yazılmış ilave edilmiş ismimi gördüm, yani son dakika fişlenenlerden biri olmuşum. Daha sonra ki günlerde NATO Karargahı’nda benimle birlikte çalışan arkadaşlarımın yüzde 80’i 90’nı aynı kaderi paylaştı. Hatta bizlerin yerlerine atanıp yurtdışı görevlerde çalışmaya başlayanlardan Türkiye’ye geri çağrılıp tutuklananlar bile oldu. Şimdi biliyorsunuz o dönem ergenlik çağında olan küçük çocuklarla uğraşıyorlar.
1914’te Almanya’ya ait Goeben ve Breslau zırhlılarına Osmanlı bayrakları çekilerek Karadeniz’e açılmış, Odessa, Sivastopol gibi Rus limanlarını bombalamışlar ve Osmanlı’nın 1. Dünya Savaşı’na girmelerini sağlamışlardı. Aynı şekilde bir grup menfaat ve suç ortağı devletin imkanlarını da kullanarak tıp ki Goeben ve Breslau zırhlıları gibi gönderlerine sahte bayraklar, sahte sancaklar çektiler. Milletimiz maalesef onları Yavuz ve Midilli sandı. Marmaris, Akıncılar, Boğaz Köprüsü, TBMM, Özel Kuvvetler Komutanlığı gibi birkaç yerde kanlı operasyonlar icra ettiler.
MUHALEFET DAHİL HERKES EMPOZE EDİLEN DARBE HİKAYESİNE İNANDIRILDI
O akşam ve sonrasında çok ciddi bir algı operasyonuyla da karşı karşıya kaldık. Yüzlerce çelişkiye rağmen bir kısmımız da empoze edilen bu darbe girişimi hikayesine maalesef inandı ya da inanıyormuş gibi yapmak zorunda kaldı. O gece bize oldu denilenler de gerçekten olanlar arasındaki farklar aylar sonrasında dikkat çekmeye başladı. Bu kez de baskının dozunu artırdılar. Yani gerçek suçluları, işkencecileri korumak için kanunlar çıkarıp mahkemeleri baskı altına aldılar. Soruşturmalara engel oldular. Dümen sularına girmeyen gazetecileri, avukatları tehdit ederek, tutuklayarak susturdular. Yani öyle etkili bir bilgi harbi uyguladılar ki muhalefet dahil birçok kişi bunun etkisinde kaldı. Yurtdışında olduğumu bildiği halde kendi annem bile 15 Temmuz’u kastederek ‘oğlum sen o gece burada mıydın’ diye sordu.
KONTROLLÜ DARBE İFADESİ ÇOK MASUM KALIR, TİMLERE EN AZ 2 MİT ELEMANI YERLEŞTİRMİŞLER
Ama bugün ortaya çıkan delillerden anlıyoruz ki her şey onların istedikleri gibi olmuş aslında. Hazırlıklarına 2016 yılının ocak ayında başladıkları anlaşılıyor belki daha da erken olabilir. O kadar güzel planlama yapmışlar ki aksaklık çıkabilecek yerlerde kontrol mekanizmaları bile kurmuşlar. Bir örnek vermek gerekirse meşale General Sönmezateş’i (Gökhan Şahin Sönmezateş) Marmaris’e göndermişler ve General Semih Terzi’yi Özel Kuvvetler’de düşürdükleri tuzak gibi onu da tuzağa düşürmek istemişler. Bunu öylesine garantilemek istiyorlar ki timlerin içerisine iki tane MİT muhbiri yerleştirmişler belki de daha fazla ama ikisi kesin bu mahkeme kayıtlarındaki ifadelerinde bile var. Tim’in konumu devamlı olarak MİT’e aktarıyorlar. Marmaris’teki hazırlıkların tamamlanabilmesi için Çiğli’den kalkış saatini geciktiriyorlar ve zamanı gelince de yol veriyorlar. Yani kontrollü darbe ifadesi çok masum kalıyor, gerçekte yaşananları da maskeliyor.
ŞEYTANCA BİR PLAN; SİLAH ARKADAŞLARIM CAMİLERDE SELA OKUSALAR BİLE YİNE TUTUKLANACAKTI
Öyle anlaşılıyor ki özgürlükleri ellerinden alınan arkadaşlarımız o akşam ne yaparlarsa yapsınlar olanlara engel olmaları mümkün değilmiş. Yani kendilerini evlerine kapatsalar, sokaklara çıkıp darbe girişimini protesto etseler, camilerde sela okusalar, karargâhın içini boşaltıp herkesi terhis etseler ya da birçoğunun yaptığı gibi kıtalarının kapılarını kapatsalar ve kimseyi dışarı çıkarmasalar bile onlara olanlara engel olamayacaklarmış. O gece Meclis’te ve Saray yakınlarında o bombalar patlayacakmış çok açık yani. Marmaris’in üzerinde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne aitmiş gibi gösterilen o 3 helikopter zaten uçacak, siyah kamuflajlı maskeli katiller halatlarla oteller bölgesine inecek bir suikast timi görünümünde sağa sola ateş açacak hatta o polis memurlarını öldürecekmiş. Boğaz Köprüsü’nde o Harbiyeli çocuklar zaten katledilecekmiş. Önceden hazırlanmış, bekliyorlarmış. Yine önceden hazırladıkları listelerle binlerce kişi zaten tutuklanacakmış. Şeytanca bir plan, inanılması güç bir vaka ama olan bu. Hani derler ya denizlerin sakin pruvan neta, düşmanın mert olsun, maalesef bize mert olmayanı düştü.
DAKİKA DAKİKA PLANLANMIŞ
O geceyi saat saat dakika dakika alternatifleriyle beraber planlayıp oynamışlar. Bu şu çok net o gece kimin nerede olduğunun veya ne yaptığının hiçbir önemi olmamış. Mesela Deniz Kuvvetleri Harekât Başkanlığı gibi kritik bir görevde olan sınıf arkadaşım tümamiral, onsuz darbe planlanamaz. Hadise başladığında karargâhtan yüzlerce kilometre uzaklıkta ailesiyle birlikte tatildeydi. Olayların başladığını öğrendiğinde doğrudan Deniz Kuvvetleri Komutanı’nı aradı, emirlerini sordu. Bunun böyle olduğunu Deniz Kuvvetleri Komutanı da doğruladı sonradan. Sonra Donanma Komutanı Veysel Kösele’yi aradı ve onun emirleri doğrultusunda hareket etti. Birkaç gün daha ailesinin yanında kaldı ve sonra da Ankara’ya döndü. Diğer bir sınıf arkadaşım amiral o da benzer şekilde davrandı. Diğer bir amiral arkadaşımız o gece ABD’de bir toplantıdaydı. Tutuklamalar ve işkenceler başladığı halde uçak biletini erkene aldırıp Türkiye’ye döndü. İstisnasız hepsi tutuklanıp ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarına çarptırıldılar.
1600 ARKADAŞIMIZA MÜEBBET HAPİS VERİLDİ
Bugün ağır bir tabloyla karşı karşıyayız müebbet hapis verilen 1600 silah arkadaşımız var. Cezaevlerinde vefat eden KHK’lıların sayısı 100’e yaklaştı. Tedavilerine engel olunuyor şartları geçekten çok ağır. Şimdi de ailelerinden çok uzakta olan başka cezaevlerine sevk ediliyorlar. Aileler de çok büyük baskı altında hatta depresan ilaç kullanan çocukların oranı yüzde 70’lerde. KHK’lılarda intihar oranı Türkiye genelinin tam 30 katı oranında.
ATATÜRK’ÜN 100 YIL ÖNCE ÇİZDİĞİ BATI ROTASINA DÖNÜLMELİ
Bu yangın nasıl söndürülür bu yara nasıl tedavi edilir bilmiyorum siyaset bilimcisi veya sosyolog değilim ama şunu söyleyebilirim; Türkiye Cumhuriyeti’ni Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının 100 yıl önce çizdiği Batı’ya dönük rotasına oturtmak, demokratik değerlerine tekrar döndürmek, hukuk devleti yapmak gibi bir derdi olan varsa toplumda büyük bir kesimin çektiği bu acıyı ve adaletsizliği görmesi, adım atması gerekir. KHK’ların iptal edilmesi, Harbiyeli öğrencilerin serbest bırakılması, adalet ve hukuk temel alınarak 15 Temmuz davalarının gerçek Cumhuriyet Savcıları tarafından yeniden soruşturulması ilk adım olabilir.
15 TEMMUZ’U PLANLAYANLAR ARKALARINDA YÜZLERCE DELİL BIRAKTI
Ben umutluyum 15 Temmuz planlarını çok iyi icra ettiler ama arkalarında çok büyük deliller de bıraktılar. Sadece Marmaris’te yaşanan hadiselerle ilgili yüzlerce görüntü kaydı, görgü şahidi, tutanak, delil var. Bunlardan 47’si mahkeme kayıtlarına da girmiş durumda. Harbiyeli öğrencilerin, hamile kadınların bile peşini bırakmayan sözde Cumhuriyet Savcıları neden Marmaris üzerinde uçan, kaosu yaratan, iki polis memurunu da şehit eden maskeli, kamuflajlı, ağır silahlı ajanların kim olduğunu merak etmiyor anlamak mümkün değil. Ama onlar ilgilense de ilgilenmeseler de 15 Temmuz masalı artık bitmiştir. Bu kadar çok ortağı olan bu kadar çok aktörü olan milyonlarca kişi için ağır sonuçları olan bir kumpası gizleyemediler. Gerçek bir Cumhuriyet Savcısı’nın soracağı birkaç soruyla bütün davalar düşer arkadaşlarımız özgürlüklerine kavuşurlar diye düşünüyorum.
İKTİDARA SAHİP OLANLAR GAFLET VE DALÂLET VE HATTÂ HIYANET İÇİNDE
Ülkenin şu an ki durumu Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nin son paragrafındaki gibi. Neydi o; iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Bu durum yurtdışından çok daha net gözüküyor. Son yıllarda memleketimiz maalesef dibe vurmuş durumda. Örneğin Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde Rusya’nın Çin’in sanırım Zambiya ve Kenya’nın da altında 117. Sırada yer alıyor. Dünya Özgürlükleri raporunda da diplerde. Tunus’un Gambiya’nın Tanzanya’nın insanı bizim insanımızdan daha özgür. Ülkemiz artık özgür değil kategorisinde.
YABANCI SUBAYLAR YERİMİZE GÖNDERİLENLERİ MUHATAP ALMADI
15 Temmuz’dan sonra rejimin bütün kaynaklarıyla başlattığı o algı yönetimi, basındaki yalan haberler, kırmızı bültenler NATO Karargahı’nda mesai yaptığımız yabancı subaylarda bir tereddütte yol açmadı. KHK ile ihraç edildiğimi duyunca o sırada Brüksel’de toplantıda olan bir general arkadaşım telefon açtı, çok üzgündü gerçekten ve bana evinin anahtarının yerini tarif etmeye çalışıyordu. Bana ‘siz gidin o eve yerleşin biz gelince çaresini buluruz’ dedi. Bizi uğurlarken ağlayanlar vardı, empati yaparken i açıkçası bunu beklemiyordum dini inançlarına veya milliyetçiliklerine takılmamışlardı, bizi gerçekten bir silah arkadaşı olarak görüyorlardı. Yerimize alelacele gönderilenleri muhatap olarak kabul etmediler, bizim içim yardım toplamaya kalktılar ama biz yardımları kabul etmedik. Bu kez küçük çocuğu olan arkadaşlarımız vardı aramızda; onların evlerinin önüne gizlice yardım paketi bırakmayı denediler kabul etmeyince de üzüldüler. Bir akşam Fransız bir general bizi konutunda bir kokteyle davet etti. Katıldık tabi. Gördük ki NATO’da görevli tüm generaller, amiraller, üst düzey bürokratlar vardı, Türkiye’den davetli olarak sadece ben ve eşim vardı. Aradan geçen onca zamana rağmen halen bizi muhatap alıyorlar. Bizim yabancı dostlarımız dediler ki; ‘her şeyleri ellerinden alındı ama saygınlıklarından hiçbir şey kaybetmediler, başlarına gelenler çok ağırdı ama kendileri için hiçbir şey istemediler tek dertleri Türkiye’deki masum arkadaşları oldu’ ifadesini kullandılar. Bizi muhtemelen kurumsal olarak da araştırmışlardır bizden en ufak şüpheleri olsa bunların hiçbiri olmazdı.
VATANIMIZ BATI’YLA MESAFE AÇARKEN BİZLER KÜLTÜREL VE DUYGUSAL BAĞLAR KURDUK
Son 5 yılı özetlersem vatanımız Batıyla mesafeleri açarken bizler sağlam, kültürel ve duygusal bağlar kurduk. Kalplerini, evlerini açtılar bizlere. İnanın birçoğu bizleri aileleri gibi görüp Şükran Günleri’nde sofralarına davet ettiler. Bilirsiniz Şükran Günleri arkadaşlar arasında değil aileler arasında kutlanır. Biz de ye yaptık; onları Cumhuriyet Bayramı kutlamamıza davet ettik, Ramazan ve Kurban Bayramlarımızı paylaştık.
MEMLEKETİME DÖNECEĞİM GÜNÜ İPLE ÇEKİYORUM
Silah arkadaşlarımı çok özledim, birdenbire hayatımdan çıkıp gittiler. Benim yaşımda oturup dertleşeceğim gerçekten bir arkadaşım yok. Seslerini dahi duyamıyorum, onları rahatsız ederler diye mektup bile yazamıyorum ama onları ve ailelerini çok düşünüyorum. Bazen bir selamları bile beni haftalarca tebessüm ettiriyor. Havasıyla, suyuyla, deniziyle memleketimi çok özlüyorum. Benim memleketim Türkiye’mim demokratik değerlere geri döndüğü, hukukun tekrar üstün olduğu geri döneceğim günü iple çekiyorum onun hayalini kuruyorum.
‘‘ANAYASAYI ASKIYA ALMIŞ MEVCUT REJİME TEKRAR SELAM VERMEM MÜMKÜN DEĞİL’’
Ben Harp Okulu’ndan mezun olurken vatanım ve milletim uğruna canımı seve seve feda edeceğime yemin ettim. Bu yeminime tek bir leke sürmeden 30 yıl boyunca hizmet ettim. Yargısızca infaz edilen arkadaşlarım da öyle. Bu yeminimi unutmuş ya da yeminimden dönmüş de değilim. Ama anayasayı askıya almış mevcut rejime tekrar selam vermem de mümkün değil. Fakat demokratik bir iktidar benden tekrar geriye dönüp de kaldığım yerden devam etmemi isterse bunu milletim için seve seve yaparım.’’
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***