İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla feshedilmesi kararının iptali istemiyle açılan davada duruşma sona erdi. Savcılık iptal isteminde bulunurken kararın bir ay içinde çıkması bekleniyor.
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına karşı açılan 10 dava bugün Danıştay’da görüldü. Savcının fesih kararının iptalini talep etmesinden ardından duruşma sona erdi. Kararın daha sonra tebliğ edileceği açıklandı.
Savcı Aytaç Kurt’un mütalaasında TBMM’nin onayına bağlı bir uluslararası sözleşmenin kaldırılmasının da, yine TBMM’nin tasarrufuyla mümkün olabileceği belirtildi.
Mütalaada ayrıca Cumhurbaşkanı kararıyla feshedilen sözleşmenin onayına ilişkin kanunun TBMM tarafından yürürlükten kaldırılmamış olması ve Cumhurbaşkanı kararı alınmadan önce, sözleşmenin sona erdirilmesine dair TBMM’den yeni bir kanun çıkartılmamış olması nedeniyle, yetkide ve usulde parallelik ilkesi uyarınca hukuka uygun olmadığı görüşüne yer verildi.
Bu arada duruşma öncesinde salona girmek isteyen kadınlara polis müdahale etti.
Duruşmada mahkeme heyeti, ilk duruşmada 10 dosyanın ele alınacağını ve her davacı için 3 kişiye söz hakkı verildiğini açıkladı.
Davada ilk olarak söz alan 29 Ekim Kadınlar Derneği Başkanı avukat Şenal Saruhan, şunları söyledi:
“Bu tarihi bir davadır. Bugün işin hukuki yanını bizi temsil eden avukat arkadaşlarıma bırakacağım. Biz adım adım hakların geliştirilmesi, kadınların kendilerini eşit ve özgür biçime ifade etmesi konusunda yıllardır mücadele ediyoruz. İstanbul Sözleşmesi kadının, çocuğun onurunu koruyor.
“Bu sözleşmenin imzalandığı zaman hem iktidar hem kadınlar bayram etti. Çünkü bu kadın hareketinin kazanımıydı. Biz fesih girişimini kabul etmiyoruz. Bu davayı açtık. Bizim koruduğumuz, yaşam hakkımız bunu koruyamadığımız sürece hiçbirinin değer yok. Kadınlarımız ölüyor. Onların yaşama sıkı sıkı sarılmalarının bir dayanağı İstanbul Sözleşmesi. Lütfen adaleti yerine getirin.”
‘Şiddet örgüsü devam ediyor’
Davacılardan Ankara Barosu Kadın Hakları Merkezi adına Avukat Ceren Kalay Eken, sözleşmenin kapsayıcılığına vurgu yaptı:
“Uluslararası sözleşmelerin geldiği en önemli nokta, en kapsayıcı sözleşmelerden biri. 4P Kuralı: önleme, koruma, etkili soruşturma ve bütüncül politikalar oluşturma Sözleşme’de düzenlenmiştir.
“Hiçbir idare kararının gerekçesiz olması düşünülemez. Bunun bir keyfi makama kararı olduğunu, bu kararın bu ülkenin yarısını ve sadece kadınları değil aile içi şiddetle mücadele eden herkes etkilediğini dile getirmeliyiz.
“Hiçbir makam kendi kararı ile kendisine anayasal bir yetki düzenleyemez… İstanbul Sözleşmesi’nin halen tarafıyız. Acaba bu kadar kadın neden buralara geldiler? Çünkü İstanbul Sözleşmesi şiddete maruz kalanların, kadınların yasama hakkını koruyor.”
Ankara Barosundan Avukat İlayda Karaman ise İstanbul Sözleşmesi’ni takip eden 6284 sayılı kanunun kadına yönelik şiddeti önlemekte yetersiz olduğunu savundu. Karaman, “İstanbul Sözleşmesi’ni 6284 saylı kanun takip etti. İstanbul Sözleşmesi tam olarak uygulanmıyordu, ihlaller devam etti. Kamu yararına ilişkin herhangi bir gerekçe belirtilmedi” dedi. Karaman sözlerini şöyle sürdürdü:
“Meslektaşımız Avukat Dilara Yıldız planlanarak katledildi, uzaklaştırması vardı ama devlet onu korumadı. Şiddet örgüsü devam ediyor, kolluk potansiyel şiddet faillerini uzaklaştırmıyor.”
Avukat Seher Doğan Çildoğan’ın, “İstanbul Sözleşmesi eşcinselliği normalleştirmeye çalışan kesimler tarafından kullanılmıştır’ diyerek devlet LGBTİ+ bireyler hedef göstermiştir… Hiç tekrar yapmıyorum, LGBTİ+’ların varoluş haklarını anlatıyorum” sözleri salonda alkışlarla karşılandı.
Duruşmada Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi kararını savunan Cumhurbaşkanlığı avukatları, feshin 3718 sayılı karar ve 9 sayılı kararnameyle hukuka uygun olarak tesis edildiğini belirtti.
Avukatlar sözleşmenin feshedilmesinin kadına karşı şiddeti önlemede zaafiyet yaratmadığını savundu.
TBB Başkanı: Kuvvetler birliğine geçtiğimizin onayı anlamına gelecektir
Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan, duruşmayla ilgili yorumunda: “Yargı burada buna ‘dur’ demezse Türkiye Cumhuriyeti’nde Meclis yetkilerinin gasp edilmesinin bu sisteme uygun olduğunun onaylanacağı ve tevsik edileceği anlamına gelir.” dedi. Sağkan şöyle konuştu:
“Uluslararası sözleşmeler TBMM’nin kararı ile onaylanabilir. Burada 9 No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yapılan, açıkça Meclis yetkisinin gasp edilmesidir. Bu durum şuna işaret ediyor: Eğer ki yargı burada buna ‘dur’ demezse Türkiye Cumhuriyeti’nde Meclis yetkilerinin gasp edilmesinin bu sisteme uygun olduğunun onaylanacağı ve teşvik edileceği anlamına gelir. Bu da artık Türkiye’de kuvvetler ayrılığının değil, yasama ve yürütmenin tek bir kişide birleştiğinin açık ilanıdır. Artık kuvvetler birliğine geçtiğimizin, buradan bir yargı kararı ile de maalesef ki onaylanması anlamı taşıyacaktır” dedi.
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), Mor Çatı, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Kadın Meclisleri, Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi, Ankara Kadın Platformu gibi kadın hak örgütleri ve barolar da bugün Danıştay’da buluştu.
Eşitlik İçin Kadın Platformu’ndan (EŞİK) daha önce yapılan açıklamada, İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak için “EŞİK başvuru formunu doldurarak yetki veren 810 kadın avukat ve diğer çağrılara katılanlarla birlikte 1000’i aşkın avukatla, hukuksuzluğa dur demek için Ankara’da buluşuyoruz” denilmişti.
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi kararı
Türkiye, 2011’de sözleşmeyi ilk imzalayan ülke olarak tarihe geçti, ardından 20 Mart 2021’de Cumhurbaşkanlığı kararı ile anlaşmadan çekildiğini açıkladı.
Bu karar üzerine çok sayıda sivil, kurum ve kuruluş, yürütmenin durdurulması ve kararın iptali talebiyle Danıştay’da dava açtı.
Uluslararası Af Örgütü, “utanç verici” olarak nitelediği kararın, milyonlarca kadını şiddet riskiyle karşı karşıya bırakacağını belirtmişti.
Kadın hakları savunucuları ve insan hakları örgütlerinin, kadına karşı şiddeti ve kadın cinayetlerini önlemek için kritik olduğunu vurguladığı anlaşmayı, bu süreçte Avrupa Konseyi üyesi 34 ülke onayladı, Avrupa Birliği’nin yanında 12 ülke de imzaladı.
Kadın hakları savunucuları, avukatları ve insan hakları örgütleri, İstanbul Sözleşmesi’nin kadına karşı şiddeti ve kadın cinayetlerini önlemekte, kadınları korumakta çok önemli bir anlaşma olduğunu vurgulayarak uzun zamandır kaldırılmaması yönünde kampanya yürütüyordu.
Sözleşmeye karşı çıkanlarsa, bunun aile yapısına zarar verdiğini ve içindeki bir maddede yer alan “toplumsal cinsiyet” ifadesiyle “LGBT propagandası” olduğunu belirterek, bu anlaşmaya rağmen kadın cinayetlerinin giderek arttığını öne sürüyorlardı.
Sözleşmeyi destekleyenler ise sözleşme ve devamında yapılan 6284 sayılı kanunun kadını koruyan güçlü metinler olduğunu, bunların uygulamaya yansıtılması için daha fazla adım atılması gerektiğini ve sözleşmeden çıkılmasının kadın hakları mücadelesinde önemli bir kazanımın geri alınması anlamına geleceğini söylüyor.
Sözleşmenin temel noktaları neler?
Sözleşmenin, hem barış zamanında, hem de silahlı çatışma durumlarında geçerli olacağı belirtiliyor.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun temsilcisi Gülsüm Kav, 2019’da BBC’ye yaptığı açıklamada, İstanbul Sözleşmesi’nin 4 temel taşı olduğunu belirtmişti:
“Sözleşme ilk olarak önleyici tedbirlerden söz ediyor. Şiddetin çıkmaya cesaret bulamayacağı bir toplum yaratın. Bu da eşitlikçi toplumdur. Toplumsal cinsiyet eşitliğini bütün topluma, eğitimler de dahil olmak üzere her türlü yolla yayın.
“İkincisi, hemen böyle bir toplum yaratamayabilirsiniz, şiddet eski ve köklü bir sorun diyerek anlayışlı davranıyor sözleşme imzacı devletlere. Hemen böyle bir toplum yaratamazsan, tehdit söz konusuysa, kadınları etkin, aktif koru diyor. Yani bizim için 6284 sayılı kanunu tam uygula diyor.
“Üçüncü adımda da diyor ki, önleyici bir toplum yaratamadın, kadını korumak istedin ama koruyamadın, ola ki bir kadın zarar gördüyse, o zaman en azından etkin kovuşturma yap ve etkin ceza sitemi olsun, adaleti sağla.
“En son olarak da, sözleşme artık anlayışlı değil, talepkâr. Bunları yapıyorsan bile yetmez, bana kadınları geleceğe dönük nasıl güçlendireceksin, onu göster diyor.”
Sözleşme kadına karşı şiddeti nasıl tanımlıyor?
Sözleşmede, “kadına karşı şiddet” tanımı, “ister kamu ister özel yaşamda” meydana gelsinler, her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddeti, şiddet tehdidini ve ayrımcılığı içeriyor.
Sözleşme, “Aile içi şiddet”i ise, “mağdurla aynı ikametgâhı paylaşmakta olsun veya olmasın veya daha önce paylaşmış olsun veya olmasın, aile içinde veya aile biriminde veya mevcut veya daha önceki eşler veya birlikte yaşayan bireyler arasında” tanımlıyor.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***