YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN
Osman Kavala’yı ömür boyu hapis cezasına çarptırdılar. Sorsanız, savcı da, yargıçlar da suçunu söyleyemez. Yok kanunlara göre bir suçu çünkü. Şimdi diyeceksiniz ki, “ilahi hoca, kanun ve suç ilişkisi mi kaldı Türkiye’de!”. Tabii ki haklısınız. Yargının ne olduğunu post-15 Temmuz döneminde Perinçek çok veciz şekilde ifade etmişti. Yargının siyasetin köpeği haline geldiği bir ortamda, Kavala ve diğer siyasi tutsakların içeride tutulması için kanuna falan gerek yok. Hatta bilakis, siyasi tutukluları içeride tutmak ancak kanunsuzlukla olabilecek bir şey zaten.
Osman Kavala’nın suçu nedir, kendileri de bilmiyor. Suç işlemiş olmasına gerek olmadığını biliyorlar ama. Bundandır, hiç ama hiç korkmuyorlar. Kavala’nın masumiyeti onlar için zerre kadar anlam ifade etmiyor. Mostralık yapıyorlar. Gözdağı veriyor, insanları pusturmaya ve ürkütmeye çalışıyorlar. Başarısız diyemeyiz bu rejime. Kavala’yı içeride tuttukları, çakma mahkemelerin önüne çıkardıkları, duruşma varmış gibi yaptıklarına falan bakmayın. Esasında ortada bir fars oynanıyor. Daha doğru bir benzetmeyle, bir tür sirk bu! Adamı yıllarca içeride tutacaksınız, hakkında iddia üzerine iddia düzeceksiniz, aklınıza hayalinize gelebilecek envai hayali bağlantıyı kanıtsız-tanıksız iddianameye koyacaksınız, ve sanık çıkacak hepsini birbiri ardına çürütecek. O bunu yaparken onu dinlemeyeceksiniz bile. Defalarca mahkeme heyetleri değişecek. Tam bir pespayelik ve curcuna halinde yıllarca bu paçoz vodvili o görkemli mahkeme salonlarında utanmadan oynayacaksınız, o salonları ahıra çevireceksiniz, sonra da önceden size empoze edilen saray kararını mahkeme kararı diye o masum adamın yüzüne okuyacaksınız. Nerede olacak bütün bunlar? IŞİD’çilerin, El-Kaidecilerin, Hizbullahçıların, uyuşturucu kaçakçılarının, kadın katillerinin ve mafya liderlerinin ellerini kollarını sallayarak hapishanelerden çıkartıldıkları bir ülkede. Tam çocuklarınıza, torunlarınıza göre bir ortam, öyle mi?
Bu karambol ve onunla tezat, gayet organize bir linç hali, bana harakiri yapan bir kolektifi anımsatıyor.
Aklıma 28 Şubatçıların sağda solda dillendirdikleri “28 Şubat 1000 yıl sürecek!” sloganı geliyor. Hatırlayalım: O elim muhtıradan sonra zulmettikleri insanları daha da yıldırmak için, kurdukları – eskisine göre daha – faşizan sistemin ilelebet devam edeceğini iddia ediyorlardı. Bu tür faşizan rejimler böyledir. Oysa bilmezler ki, sonları en beklenmedik anda pat diye çıka gelir. İşte o an, hiç tahmin edemedikleri bir sille yerler. Karanlık odalarında olacaklardan endişeli beklerlerken, en yakın arkadaşları korkudur. Can yakan alçakların korkusu başka türlüdür! Bu tür rejimlerin “yargı” kararları da rejimin parçasıdır. Bunu gözden kaçırmamalısınız.
Şunu demek istiyorum. Esasında yargı kararı falan yok ortada. Olan, rejimin bir manifestosu, bir irade beyanı, bir güç gösterisidir. Başka bir şey değil. Bunların mahkemeleri bir yargı yeri değil. Bir nevi iletişim santrali. Sarayın, yani rejimin aldığı kararı yargısal kâğıtla “paketliyorlar”. Birkaç yüz sayfalık sıkıcı ağdalı bir hukuk dili, satır aralarından “bu ülkede devlet falan yok” diye bağırıyor. Osman Kavala’yı da, Selahattin Demirtaş’ı da, Sedat Laçiner’i de, Mehmet Baransu’yu da, Hidayet Karaca’yı da, hatta gerekirse anneannenizi de bu tür bir “irade beyanıyla” içeri tıkabilirler. Neden bunu yapıyorlar? Yapabildikleri için! 28 Şubatçılar gibi! Ama nasıl onların zulmü 1000 yıl sürmediyse, bunlarınki de uzun sürmeyecek.
Bunlar baskının dozunu arttırdıkça, gücün şehvetinden daha fazla mest oluyorlar. Oysa o gücün ayyuka yaklaşması, rejimi sertleştiriyor, yani onu daha da otoriterleştiriyor. Esneklik azaldıkça, kırılganlık artıyor. Dahası, kamuflaj bozuluyor. Makyaj akıyor, yüzü gözü berbat lekeler içinde bir tür ucube öyle dünyaya sırıtıyor! Bugünkü Türkiye, artık tam bir Rusya-Çin-İran ligi aktörü olmuş, Kaddafi, Çavuşesku, Saddam, Mübarek türü bir rejimin sonuna doğru akıyor. Ellerine geçirip otoriterleştirdikleri memleketi doğal kaynak fakiri ve ekonomikman dışa bağımlı bir Ortadoğu azgelişmişliğinde sürdürebilmelerine olanak yok. Tik-tak. Zaman aleyhlerine işliyor.
Osman Kavala’yı içeride tutmaları semboliktir. Neyi sembolize ediyor? Kavala neyi savunuyorsa, ondan nefret edenlerin rejimi bu! Avrupa Birliği, liberal demokrasi, hukuk devleti, gücü sınırlandırılmış iktidar, insan hakları, azınlık hakları, kadın hakları, bireyin otonomisi, seküler devlet, hesap verebilir ve şeffaf iktidar… Osman Kavala’yı değil, tüm bu değerleri berbat hapishanelerine tıkmaya çalışıyorlar. Kısaca özgürlük diyelim. Yahu siz özgürlüğün ne olduğunu anlayamamışsınız! O gücün farkında değilsiniz! Osman Kavala’yı içeride tuttuğunuz müddetçe o daha çok güçlenecek. Bundan emin olun! Navalni’yi içeride tutan Putin gibi, büyük yanlış yapıyorsunuz. Kavala özelinde, tüm siyasal tutsaklar içeride daha da güçleniyor. Meseleleri ve uğradıkları büyük adaletsizlik, artık küresel etkiye sahiptir. Tik-tak! Zamanınız yaklaştı. Artık herkeste büyük bir merak var. Daha ne kadar buna tahammül etmek zorunda olacağız? Evet, bitiyor bitmekte olan. Geliyor gelmekte olan. Ama ne zaman?
Bakın açık söyleyeyim size.
Bundan kurtuluş yok. Özgürlük dediğim o değerler manzumesi, evrensel bir şey. İnsanlar size inanıyormuş gibi de yapsa, kimse çocuğunun sizin zihninizin ve kalbinizin kirliliğinde bir ülkede yaşamasını istemez. Yüksek değerler öyle ya da bilye sizin üzerinizden geçecek. Nazilerden arındırma yapılması gibi, sizlerin kirliliğinizden de arındırma süreci yaşanacak. Çocuklara sizin sirk devletinizi, olmaması gereken ülke örneği olarak öğretecekler. Sizin isimlerinizi tarihin en alçak diktatörleriyle beraber anacaklar. Üstelik yamak seviyesinde! Adı sanı duyulmamış, suça batmış, satın alınmış, ülkelerini satmış, maddi ihtiraslarının esiri olmuş zavallı birkaç İslamcı, onları kontrol eden ilkel birkaç Avrasyacı, bunlardan arta kalan kırıntıların büyüsüne kapılmış birkaç faşist, hepsi bu! İşlediğiniz suçları açığa çıktığında, torunlarınız ve onların torunları soyadlarını değiştirmek zorunda kalacak. Belki birkaçı sizin biyografilerinizi kitaplaştırıp satacak. Sizlerden en çok onlar nefret edecek. İşte Kavala, bu yüzden içeride! Onu orada tutuyorsunuz, çünkü sizin hipnozunuzu bozabilecek herkesi bir tehdit olarak algılıyorsunuz. İnsanlara liberal, Kürt, Cemaatçi, Yetmez Ama Evet’çi, Batıcı, aklınıza ne gelirse, bir kulp takıyorsunuz. Kendi ilkelliğinizi “yerli-milli” olarak pazarlarken, aradan avantanızı alıp keyfinize bakmak hoşunuza gidiyor. Tüm meseleniz aslında bu! Sizin bu zafiyetinizden yararlanan diğer güç odakları da ışıktan korkan yarasalar gibi, ülkeyi Rusya-Çin-İran liginde tutarak elde ettikleri otoriter sistemi devam ettirmek peşinde. Hanginiz ülke için daha kötü bilmiyorum: Satılık İslamcı olanınız mı, otoriter ve yayılmacı Avrasyacı olanınız mı? Şurası kesin ki, tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş gibi, Voltran’ı oluşturdunuz, ülkeyi bitirdiniz. En kötü senaryo, bu simbiyozdu, o oldu! Fakat birlikte kaybedeceksiniz. Ve işin güzel tarafı, içeride daha az ceza almak için itiraf yarışı başladığında, birbirlerinizi çok güzel satacaksınız! Ülkenin silkelenmesi ve arınması böyle başlayacak.
O gün geldiğinde ne olacak?
Bunların “mahkemelerinin” mahkûm ettiği tüm tutsaklar dışarı çıkacak. İnsanlar konuşmaya ve yazmaya başlayacak. Bugün başını öteki tarafa çevirenler, üç maymunu oynayanlar, Boğaz’da villaya tav olup ihtiyaca göre yazı döşenenler, dalkavuklar, rüşvetçiler, beşli çetenin oligarkları, akademideki doktoralı merkepler, sanatçı sanılan oportünist faydacılar, mafyatikler – bu rejimden nemalanan aklınıza gelen kim varsa hepsi toz olacak. Bakın, üç vakte kadar! Üç ay mı, üç yıl mı bilmem! Ömrümüz yeter m, bilemiyorum. Umarım yeter! Ama er-geç bu dediklerim olacak.
Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Sedat Laçiner, Mehmet Baransu, Hidayet Karaca – aklınıza gelen tüm siyasi esirler özgür olacak. On binlerce tutsak! Yüz binlerce KHK’lı! Milyonlarca kurban! Ve onlar, o acı çektirilen, aşağılanan insanlar, demokratik bir ülkenin inşasında rol oynayacaklar. Geçmişin hatalarından ders alınacağını umduğum o yeniden yapılanma ve inşa süreci başladığında, yeniden çok sesli bir ortam oluşacak. Belki, evet belki, bu kez gerçekten de bir demokrasi inşa edilecek. Belki, kim bilir, insanlar özgürlükle tanışacak.
Uzakta, uzaklarda bir gün, torunlara masallar anlatılırken, bir zamanlar fesat ve yolsuz bir cumhurbaşkanının ve onun etrafındaki karma “Ali Baba ve Kırk Haramiler” çetesinin ülkeyi nasıl ele geçirdiğini, hep beraber insanlara nasıl zulmettiklerini, toplumun nasıl karanlığa gömüldüğünü anlatacak büyükler. Sosyolojik düzelme süreci de, siyasal ve ekonomik rehabilitasyon da böyle başlayabilir. Benim bundan bir şüphem yok, Osman Kavala o hikâyede mutlaka iyiler arasında anılan, sembol isimlerden biri olacak.
Herkes birbirine sorsun şimdi: Osman Kavala’ya müebbet veren bu rejimin ömrü ne kadar? Bakın buraya yazıyorum ve tarihe not düşüyorum. Çok uzun değil!
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***