HDP lideri Mithat Sancar, bugünkü TBMM grup toplantısındaki konuşmasında “Türkiye’de duvarlar sürekli yükseliyor ve çoğalıyor” dedi.
AKP’nin KDP’nin açık desteğiyle Federe Kürdistan Bölgesi’ne başlattığı saldırıların “açıkça savaş politikası” olduğunu belirten HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, bunun bölgeyi savaş düzeni içinde tutma arayışı olduğunu söyledi.
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin grup toplantısında konuştu. HDP Grup Toplantısına, Mersin 69’liler Derneği, Marmara Bölgesi’nden tutuklu yakınları ve Suruç Aileleri katıldı. Sancar, konuşmasında Êzidî halkının Çarşema Sor Bayramı ve Hristiyan toplumunun Paskalya Yortusu’nu kutladı. Sancar, “Sadece 68’in tarihsel ruhunu bugünlere taşımakla kalmayan, güncel siyasi gereksinimler konusunda yol gösterici olan, bu gelişmelerden sorumluluktan hiçbir zaman kaçınmayan yoldaşlarımızın burada bulunması bizlere güç ve destek veriyor” dedi.
Suruç için adalet arayışlarının sürdüreceklerini söyleyen Sancar, “Sizlerin onurlu adalet mücadelesinin önünde ve kaybettiğimiz 33 canımızın hatırası önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz. Bu ülke tarihinin en vahşi katliamlarından biri olan Suruç için adalet arayışı 20 Nisan’da tam 81 ayını dolduracak. Tam 81 aydır, yoldaşlarımızın aileleri, arkadaşları, yoldaşları tüm baskılara rağmen adalet arayışlarını sürdürüyorlar. Katilleri, onlara göz yumanları, onları teşvik edenleri, onların önünü açanları yargılaması gereken mahkemeler, hayatını kaybeden yoldaşlarımızın ailelerine yöneliyorlar. Onlara soruşturmalar açıyorlar, gözaltına alıyor, tutukluyorlar. Biz yoldaşlarımızın düşlerini de ve bu adalet mücadelesini de sonuna kadar omuzlamaya kararlıyız. Düş yolcularımızın hayallerini ve anılarını yaşatacağız. Suruç’u unutmayacağız, unutturmayacağız” dedi.
‘37 YENİ CEZAEVİ DAHA YAPILIYOR’
Cezaevlerinde yaşanan gelişmelerin HDP’nin gündeminde acil yerini koruduğunu söyleyen Sancar, “Cezaevleri bir ülke yönetiminin aynasıdır. Türkiye’de duvarlar sürekli yükseliyor ve çoğalıyor. Bu duvarların bize gösterdiği tablo şu, hepten zindan rejimine dönmüş bir iktidar gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu rejim ülkeyi bir cezaevi toplumuna dönüştürmek için her türlü yolu deniyor. Korkunç gelişmeler devam ediyor ve bunları hatırlatmak bizim görevimizdir. Dikkat edelim, Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğünü verilerine göre, 2022 yılı verilerine göre 383 ceza ve infaz kurumu var. Bunu yeterli görmüyor iktidar, 2022 yılında bunun için 37 cezaevinin daha yapımına başladı. Bu iktidarın bütün icraatlarını en iyi gösterecek örnek budur. Bu ülkeyi bütünüyle bir cezaevine dönüştürmeye çalışıyor. Zulüm arttıkça direniş artıyor, baskı arttıkça itiraz yükseliyor. Yapabilecekleri tek şey devletin kadim reflekslerini aynen devam ettirmek. Yani tutuklama, yargılama, haksız gözaltı, cezveleri işkence ve zulüm. İktidarın kimliğinin özeti bu cümlelerde yatıyor” ifadelerini kullandı.
SINIRSIZ KÖTÜ MUAMELE YERLERİ
Sancar, konuşmasına şöyle devam etti: “Ölümle sonuçlanan işkence ve hak ihlalleri, hukuksuzluklar, infaz yakmalar, hasta mahpusları ölüme terk etme ve tecrit cezaevinden başlayarak bütün topluma kuşatma altına alma siyaseti şeklinde karşımıza çıkıyor. Bunlar uluslararası raporlarda da açıkça belirtiliyor. Adı cezaevi ama esasından bu mekanlar sistematik işkence, keyfi cezalandırma ve sınırsız kötü muamele yerleri olmuştur. Silivri cezaevinde işkence sonucu yaşamını yitiren, Ferhan Yılmaz için idare önce kalp krizini gösterdi ölüm nedeni olarak. Sonra ölüm belgesine baktık, bulaşıcı hastalık diye yazılmış. Ama ortaya çıkan görüntüler Ferhan Yılmaz’ın işkence sonucu katledildiğini göstermektedir. İdare işkenceyi ısrarla saklamaktadır. Buradan çok açık söylüyoruz, Silivri 5 No’lu Cezaevi Müdürü derhal görevden alınmalı ve işkenceye karışan tüm görevliler hakkında ivedilikle soruşturma başlatılmalıdır. Biz bunun takipçisi olmaya devam edeceğiz.
İTİRAZ ETMEZSEK, ZULÜM İLERLEYECEK
Örnekleri sıralamaya kalsam konuşmamın tamamını bu konuya ayırmam gerekecek. Cezaevleri işkence evleri haline gelmiştir. Cezaevleri fili infaz idam mekanları haline gelmiştir. Bu model ülkenin tamamına reva görülen bir sistemin de özünü oluşturmaktadır. Eğer gerçekten demokrasi istiyorsak, hukuk ve adalet istiyorsak önce buradan başlamak gerekiyor. En önce ve acil olarak cezaevlerindeki bu zulüm düzenine karşı yüksek sesle itirazımızı dile getirmemiz gerekiyor. Birlikte mücadeleyi örgütlemek gerekiyor. Aksi takdirde 12 Eylül’ün Diyarbakır Cezaevinde başlatıp bütün ülkeye yaydığı o zulüm, o baskı ve vahşet rejimi hızla ilerlemeye devam edecek. Onlar zulme devam etsin, direnenler yolunda devam ediyor. Bizler de bu zulmü durdurmak için nasıl 12 Eylül sonrası Diyarbakır Cezaevinde mücadele, direniş yükseldiyse aynı kararlılıkla bu mücadeleyi sürdüreceğiz.
SESİMİZİ YÜKSELTELİM
Bu iktidarın bu politikaları ülkenin kaderi haline getirilmesine izin vermeyeceğiz. Gelin hep birlikte güçlü bir şekilde bu zulme karşı sesimizi yükseltelim, güçlerimizi birleştirelim arkadaşlar. Bu çağrımız bütün hak örgütlerinedir. Bütün demokrasi çevrelerinedir. Muhalefet partilerinin tamamınadır ve hiç şüphesiz vicdanlı iyi tek tek bütün insanlardır. Bu düzen sadece cezaevlerinde bu zulme maruz kalanların meselesi olarak görülemez. Bu hepimizin bugünü ve geleceği meselesidir. Burada sessiz kalırsak neler olacağını tarihsel tecrübeler hem bu ülkede hem de başka toplumlarda bize açıkça göstermiştir. O nedenle sesimizi yükseltelim ve bu zulümü birlikte durduralım. Bu düzeni birlikte değiştirelim arkadaşlar.
İKTİDARI GÖNDERECEĞİZ
Son günlerde bu zulüm politikaları sadece cezaevleriyle sınırlı kalmıyor. Toplumsal yaşamın her alanına yayılıyor. En başta Kürt halkı olmak üzere, bütün muhalif güçlere, demokratik kurumlara, kadınlara, hak arayanlara karşı şiddet ve saldırı politikaları her geçen gün daha da yoğunlaştırılıyor. Bu iktidar çürümüştür ve çöküş içindedir. Korkusu da buradan gelmektedir. Saldırganlığı da bu korkunun ürünüdür. Korkuyorlar, direnenlerden korkuyorlar topluma gelecek umudu veren mücadele güçlerinden korkuyorlar, bizlerden korkuyorlar, büyümekte olan demokratik mücadelenin sonuç alacağını görüyorlar. O nedenle korkuyorlar. Ama korkunun ecele faydası olmayacaktır. Biz kararlılıkla mücadelemizi bu çizgi de bu çerçevede devam ettirirsek inanın bu iktidarı da göndereceğiz, bu düzeni de mutlaka değiştireceğiz.
SAVAŞ POLİTİKASI
İşte 8 Mart, işte Newroz meydanları. Oradan yükselen ses, herkese mesaj veriyor. Orada yükselen ses, bu ülkede umudun, nerede yattığını da gösteriyor. Değişim, adalet ve demokrasi umudunun nerede yattığını da gösteriyor. Korku bacayı sardığı için her gün yeni operasyonlar yapıyorlar. Cizre il binamıza yönelik o talan operasyonunun fotoğraflarını kamuoyuyla paylaştık. Onunla da sınırlı kalmıyorlar. Başka yerlerde de tutuklama, gözaltılar, şiddet almış başını gidiyor. Sadece bize yönelik olmakla sınırlı kalmıyor. Başka partilerin binalarına da saldırılar oluyor arada. Mesela DEVA Partisinin Pütürge ilçe binasına da aynı şekilde saldırı gerçekleşti. Biz boşuna bunlar sadece bizim meselemiz değildir demiyoruz. Bu politikalar, bu ülkeyi faşizmin kurumsallaştığı bir yolda hızla ilerletme amacına yöneliktir. Eğer gerçekten bunu durdurmak istiyorsak hep birlikte mücadele etmek bizim boynumuzun borcudur. Bütün bu örnekler Kürt sorununda çözümsüzlük ve şiddet anlayışıyla sonuç alamayanların, savaş, inkar, imha ittifakının kaybetme korkusunun sonuçlarıdır. Bu iktidar daimi savaş politikalarıyla ayakta duruyor, varlığını savaş politikalarına bağlamış deyip duruyoruz.
APAÇIK SAVAŞ POLİTİKALARI
Bunun da her gün yeni örnekleri çıkıyor karşımıza. İşte şimdi Federe Kürdistan Bölgesine yine bir sınır ötesi operasyon başlatıldı. Bunun adı sınır ötesi operasyon değil, bunun adı apaçık savaş politikalarıdır. Bölgeyi savaş düzeni içinde tutma arayışıdır. Buradan çok yönlü hesapları var elbette bu iktidarın. Bu savaşların içinde hiç şüpheniz olmasın ülkedeki siyaseti yeniden dizayn etme hedefi de yer alıyor. Bu ülkede siyaseti, savaş politikaları üzerinden dizayn etmeye çalışıyorlar. Diğer muhalefet partilerini, bu politikalar üzerinden hizaya getirmeyi amaçlıyor. Böylece bizim dışımızda demokrasi ve barış isteyen güçlerinin dışındaki herkesi sessizce bu cephede yer almaya çekiyorlar. Belki de mecbur ediyorlar ama hiç kimse mecbur değil.
MUHALEFETE ÇAĞRI
Özellikle diğer muhalefet partilerinin tarihten ciddi dersler çıkarmasını bekliyoruz. Bu politikaların hangi amaçlara hizmet ettiğini ve hangi sonuçları ürettiğinin iyi bilinmesi gerekiyor. Her sınır ötesi operasyondan sonra iktidarın arkasına dizilme alışkanlığının bu ülkede bu düzeni kalıcı hale getirmekten başka bir sonuç yaratmayacağını bir kez daha hatırlatıyoruz. Bu oyuna gelmeyin. Savaş politikaları ve çözümsüzlükle gidilecek yol sefalettir, yoksullaşmadır ve faşizmin daha da kurumsallaşmasıdır. Bu iktidar ülkenin bekasını gerekçe gösteriyor ama asıl olan kendi bekasıdır. Kendi bekası için her türlü yola başvuran bir iktidar ile karşıyayız. Şimdi yeniden sınır ötesi operasyonlara savaş politikalarına yükseltmeye yönelmiştir. Buradan varmak istediği yer de kendi varlığını sürdürecek şartları yaratmaktır. O nedenle diyoruz ki bu operasyonlara, operasyon adı altında yürütülen savaş politikalarına karşı hep birlikte durmak zorundayız. Bunu diğer toplumsal muhalefet güçleri ile diğer siyasal muhalefet güçleri ile birlikte durmaya başaramazsak bedeller ağır olacak. Bizler demokratik çözüm için bütün gücümüzle yolumuza devam edeceğiz. Bundan asla taviz vermeyeceğiz. Savaş politikalarına karşı çözümün tek yolunun diyalog, müzakere ve demokratik siyaset olduğunu söyleme devam edeceğiz.
HERKES ŞAPKASINI ÖNÜNE KOYSUN
Topluma asıl kurtuluş yolunun buradan geçtiğini anlatmaya devam edeceğiz. Ama bu gerçeği göz ardı edenlerin, iktidarın yaratacağı yıkım politikalarının sonuçlarına ortak olacağını açıkça söylüyoruz. O yüzden herkes şapkasını önüne koysun ve bir kez daha düşünsün. Savaş politikalarıyla gidilecek yer çöküşten başka bir şey değildir. Daha fazla acı canlarımızın ve ekmeklerimizin daha fazla gaspından başka bir şey değildir. O yüzden en güzlü savaş karşıtı birlikteliği oluşturmak en acil görevimizdir. Hep birlikte bu çizgiyi büyütmek zorundayız, bunun dışındaki bütün yolların çöküşe, çözümsüzlüğe çıktığını anlatmak zorundayız. Faturanın bu ülkenin insanlarına çıktığını her gün görmek ve göstermek zorundayız. Ekonomik krizin halkın yoksullaşması ve açlığa mahkum olması olduğunu hepimizin çok iyi görmesi gerekiyor. Bunun en önemli nedenlerin birincisi Kürt sorununda çözümsüzlüğü ve savaş politikalarıdır. Savaş politikaları devam ettikçe yoksullaşma da artacaktır. Savaşa ayrılan her kaynak bir avuç çevreyi daha da zengin etmekte, bu iktidarın kendini sürdürme hevesini güçlendirmekte. Bu ülkeyi ve toplumu acılara, yoksullara sürüklemektedir. O nedenleri savaş politikalarına dur demeliyiz. Dur da diyeceğiz bu politikaları da durduracağız.
ÇÖZÜM İSE DEMOKRATİK SİYASETTİR
Çözümün adresi, yolu, yöntemi bellidir. Neyin çözüm olmadığıysa çok açık ortadadır. Çözüm olmayan şey 40 yıldır devam ede bu politikalardır. Çözüm ise diyalogdur, müzakeredir demokratik siyasettir. Biz bunun için varız ve bunun için mücadeleyi büyütmeye de devam edeceğiz. Newroz’un verdiği mesaj da budur. Milyonlar, Newroz’da bu mesajı verdi. Çözümün yolunu yöntemini adresini ve muhtemel sonuçlarını herkese bir kez daha hatırlattı. O nedenle o sese güçlü bir şekilde kulak vermek lazım. İktidarın kurduğu oyun sahasının içinde kalan her kesim iktidarın bu ülkeye yaşatacağı acıların ve yoksullukların da ortağı olacaktır. Bu kadar açık.
SAVAŞ POLİTİKALARINI ALKIŞLAYANLAR
Görüyorsunuz savaş politikalarının pek çok alanda yıkıcı sonuçları var. Şimdi bir tanesi de gündemin başına oturtulmuş görünüyor. Sığınmacılar meselesi. Bu ülkeye Suriye iç savaşı başladığında bu yana çok sayıda insan sığındı. Bunlara çeşitli isimler veriliyor; göçmen, sığınmacı, mülteci… Bunları geçelim. Ama bu insanların yaşadığı şartları da göz ardı eden, daha önemlisi ülkelerini neden terk etmek zorunda kaldıkları meselelerin üstünü örten anlayış, nefret politikalarına ve pogrom çağrılarını yönelmiştir. Oysa bir insanın veya insanların topraklarını yaşadıkları yerleri, büyüdükleri mekanları, hatıralarının ve köklerinin olduğu yerleri terk etmeleri için çok önemli sebeplerin olması gerekiyor. Bu sebeplerin başında da savaşlar geliyor. İşte Ukrayna savaşı. Başladığından bu yana daha ikinci ayını doldurmadan 5 milyondan fazla insan topraklarını terk etmek zorunda kaldı. İkinci dünya savaşında topraklarını terk etmek zorunda kalanların sayısı 10 milyonları bulmuştu. Yani eğer insanlar ülkelerinden kaçıyorsa ya canları tehlikededir ya çocuklarının geleceği ağır tehdit altındadır ya da yaşama şartları ortadan kaldırılmıştır. Bu gerçeği görmeden sığınmacılar, göçmenler meselesini doğru bir şekilde tartışmanın imkanı yoktur. Bugün sığınmacıları nefret objesi haline getirenler, savaş politikalarını her gün alkışlayanlardır.
SIĞINMACILAR
Suriye’de Kürtler hak kazanmasın, bir hak elde etmesin diye iç savaşı harlayan, körükleyen güçler bugün de o savaşın sonucu olarak bu topraklara gelenlere, nefret kuruyorlar. Onlar saldırılar düzenliyorlar. Şimdi de pogrom planlarını devreye sokuyorlar. Eğer gerçekten bu sorunun çözümünü istiyorsak, tabi ki öncelikli ilkemiz insan onuruna saygıdır. Kim olursa olsun nereden gelirse gelsin, hangi şartlar altında burada yaşamını sürdürüyor olursa olsun, temel ilkemiz insan onuruna saygıdır. Çözüm için temel önerimiz de savaş karşıtlığıdır. Savaş politikalarına karşı çıkacaksınız. IŞİD’e, ÖSO çetelerine sınırlarını açan, akın akın oraya gitmelerini sağlayan, Kürtler kazanım sağlamasın diye işgale başvuran, Afrin’i Serêkaniyê’yi işgal eden iktidar politikaları bugün bu ülkede bu kadar sayıda insanın sığınmacı olarak bulunmasının başlıca sebebidir. Eğer gerçekten bu soruna çözüm arıyorsanız, bölgesel barış politika izlemek dışında hiçbir yol ve seçenek yoktur. Diğerleri vicdansızlıktır, ahlaksızlıktır. Sorumluyu ve sorumluluğun kaynaklarını doğru görmek ve doğru göstermek zorundayız. O nedenle tekrar diyoruz ki bizler sığınmacı, göçmen meselesini bu ülkede ve bütün dünyada insan onuru ilkesini esas alarak değerlendiriyoruz ve özellikle ülkemizde bu ülkede bu topraklarda yaşanan sorunun tek çözüm yolu olarak bölgesel barış politikalarını gösteriyoruz. Bölgesel barış politikalarına yönelebilmek için temel şart Kürt düşmanlığından vazgeçmektir. Çünkü bu savaş politikalarını yükseltilmesinin temel sebebi Kürt düşmanlığıdır.
BARIŞ EN ÖNEMLİ ÇÖZÜM YOLUDUR
Şimdi Federe Kürdistan Bölgesine yönelik operasyonların nedeni de bu anlayıştır, çözümsüzlük politikalarıdır, zulüm yoldur. Bundan vazgeçildiği anda, bu ülkede demokratik çözümün yolu açıldığı anda, bütün bölgede barışın yolu da açılacaktır. Bölgesel barış sorunlarımızın tümünün en önemli çözüm yolu, anahtarıdır. Bunu unutmayalım.
Savaş politikalarının yarattığı yıkımın en ağır ve canlı yaşandığı alanlardan biri de ekonomidir. Evet, bu iktidarın savaşa ayırdığı bütçeyi her seferinde dile getiriyoruz. Savaşa politikaları, kaynakları yutuyor, elbette canları da alıyor. Canlar gittikçe bu ülkede acılar derinleşiyor. Yaralar daha da katmerleşiyor. O nedenle, hem canlarımızı hem de yoksulluktan kurtulmamızı sağlamak için bu iktidarın ekonomik politikalarında izlediği yolun temelini de görmemiz lazım.
Geçenlerde savaşın örtülü ödenek harcamaları, mart ayı için 800 milyon liraya yakın. Peki kılıfı ne bunu? Biliyorsunuz nereye harcandığını açıklamıyorlar. Gerekçe ‘gizli hizmet giderleri’. Nedir bu gizli hizmetler? Hiçbir açıklama yok. Biz biliyoruz nereye gidiyor bunlar. Savaş politikalarının her bir ayağı için ayrı ayrı bir kaynak gerekiyor. Onun sonucunda ülkede yaşanan ekonomik çöküş ortaya çıkıyor.
Türkiye enflasyonun en yüksek olduğu dünya ülkelerinden biri. AKP Genel Başkanı, ‘Bu küresel bir meseledir, dünyadaki fiyat artışlarının bir yansımasıdır’ diyor. Bugün küçük ortağı da ‘enflasyon küresel sorundur’ dedi. Ama doğru söylemiyorlar. Veriler ortada. Rakamlar ortada. Dolayısıyla Türkiye’deki ekonomik çöküş ve bu yüksek enflasyon, bu ülkedeki iktidar politikalarının sonucu. Küresel gelişmelerin buradaki payı devede kulak bile değildir. işte rakamlar.
DEMEK Kİ ENFLASYONUN NEDENİ SİZSİNİZ
Mesela Asya kıtasında, Çin’de enflasyon yüzde bir buçuk. Güney Kore’de yüzde 4.1, Japonya’da yüzde 0.9, Avrupa’ya bakalım İsviçre’de yüzde 2.4, Fransa’da yüzde 4 buçuk, Endonezya’da yüzde 2. 6, Avusturya’da yüzde 3.5, Singapur’da yüzde 3.4. Hepsini saymayalım. Hepsini alt alta toplayın Türkiye’deki enflasyon rakamına ulaşamıyorsunuz. Demek ki enflasyonun nedeni küresel gelişmeler değil, sizsiniz ey iktidar sahipleri.
AKP Genel Başkanı, küçük ortak, sebepleri başka yerde göstermeye kalkmayın. Kimsenin bunu yutacak hala kalmadı. Boğazından ekmek geçmeyen insanın hakikati görmesi için şartların daha da olgunlaştığını görmek gerek. Elbette gerçi hakikati görmek için aç kalmak gerekiyor.
BASKIYI ARTTIRMAK SONUNUZA ENGEL OLMAYACAK
Açlık hakikatin de çıplak bir şekilde ortaya çıkmasına yol açar. Bu insanlar bu açlar, yoksullar ordusu, sizin savaş ordularınıza karşı birlikte mücadele ettiğinde, nasıl bir sonuçla karşı karşıya kalacağınız biliyorsunuz. O yüzden baskı politikalarını sürekli arttırıyorsunuz. Bu sizin sonunuzu engellemeyecektir.
Gideceksiniz. Bu ülkenin ezilenleri, emekçileri, emeklileri kadınları gençleri, bu düzeninize bu soygun sisteminize, bu rant ve savaş anlayışınıza itiraz edecek bu itirazı güçlü bir mücadele birlikteliğine dönüştürecek ve yeni bir başlangıcın yolunu da açacaktır. Biz buna demokrasi ittifakı diyoruz. Bunun öncülüğünü yapmaktan, bunun içinde yer almaktan gurur duyuyoruz. Çünkü halklarımıza bu topluma güzel bir gelecek demokratik bir düzen ve insanca bir yaşam vaad ediyoruz. Bunu gerçekleştirecek, gücümüz olduğunu da biliyoruz. Herkesin de buna inanması için elimizden gelen her türlü çabayı sarf edeceğiz.
DEMOKRASİ KRİZİ ENFLASYONU FIRLATTI
Ekonomi komisyonumuz, ‘Demokrasi Krizinin Ekonomik Maliyeti’ raporunu açıkladı. Komisyonumuz bu raporda, net bir biçimde demokrasideki gerileme büyüdükçe ekonomik göstergelerin kötüleştiğini ortaya koydu. Hukuk endeksinde yaşanan düşüş, faiz giderlerini arttırdı. Güvenlik bütçesindeki artış merkezi yönetim borç stoğunu yükseltti. Özgürlükler geriledikçe yaşam memnuniyeti düştü. Demokrasi krizi döviz kurlarını ve enflasyonu fırlattı. Savaşa ayrılan bütçe her haneye yoksulluk ve sefalet olarak döndü.
SRİ LANKA MODELİNDEN DERS ALIN
Şimdi bir örnek vereceğim, bir zamanlar başka bağlamda çok konuşuldu. Sri Lanka. Biliyorsunuz bu iktidar bundan önceki iktidarların da durup durup pişirip gündeme getirdikleri bir modelin adı, bu ülkenin adı aynı zamanda. Sri Lanka’da yürütülen hak ve özgürlük mücadelesine karşı en ağır kıyım ve savaş uygulamalarını devreye sokan bir rejim vardı. Sorunu katliamlarla çözdüklerini ilan ettiler dünyaya. Ama ne oldu, aradan yıllar geçti bu ülke gün yüzü görmedi. Sri Lanka, geçen gün devlet olarak iflas ettiğini açıkladı.
BU ÇÖKÜŞÜ DURDURACAĞIZ
İşte bir günlük bir aylık, veya bir kaç aylık bir avantaj elde edeceğim kendime, bir rahat nefes alacak alan yaratacağım diye yürütülen politikalar bütün bir toplumu çökertti. Sri Lanka modelinden iyi ders alın. Sri Lanka modelinde o güvenlikçi savaşçı kıyımcı politikalarda ısrar, ülkenin bir bütün olarak iflas etmesine yol açtı. Evet biz buna izin vermeyeceğiz. Savaş politikalarına da bu şekilde karşı çıkacağız, sömürü kalan politikalarına da karşı çıkacağız ve bu ülkenin halklarının bu ülkedeki tüm toplum kesimlerinin ortak mücadelesiyle, bu çöküşü durduracağız.
Geçtiğimiz hafta iktidarın yakından tanıdığı birlikte resimler verdiği, tesadüf değil artık nerede suç örgütü lideri varsa, başta İçişleri Bakanı olmak üzere çeşitli iktidar temsilcileriyle fotoğrafları çıkıyor. Bir holding patronu tutuklandı. Daha doğrusu tutuklandığı haberi kamuoyuna yansıdı. Dört ay kamuoyundan gizlenmiş. Üstelik daha önce iki kez gözaltına alınmış ve serbest bırakılmış. Neden tutuklanmış? Kolombiya’dan kozmetik ürün adı altında gelen paketten çıkan 11 kilo kokain nedeniyle. Kolombiya’daki kirli işleyiş ve ilişkiler kamuoyunun yabancısı olmadığı bir mesele. Bürokrasi, mafya, iktidar ve siyaset ilişkisinin bir resmi de işte burada karşımıza çıkıyor. Bu zatın İçişleri Bakanı dahil herkesle fotoğrafları var.
Son üç yılda sermayesini 60 kat arttırmış. 200 bin TL olan sermayesi 12 milyon TL’ye çıkmış. Nasıl olmuş? İşte bu suç ekonomisi. Rant, yandaş politikaları sayesinde olmuş. Suç ekonomisi bir avuç uyuşturucu ve savaş baronunu, bir avuç yandaş sermayeyi semirtiyor, ülkenin yüzde 90’ını yoksulluğa ve açlığa sürüklüyor. Bir yandan hayat pahalılığı her gün gelen zamlar, fahiş kiralar, devasa akaryakıt fiyatları ve hayatını sürdürmeye mecali kalmamış milyonlar. Bu ülkenin büyük çoğunluğu. Öbür tarafta ise kirli karanlık işlerle haksız zenginleşme ile büyüyen suç ekonomisi ve suçlular ittifakı. Bunların temelinde de savaş politikaları. Buradan vatan millet edebiyatı yapacaklar buradan milliyetçi duyguları yükseltip, diğer muhalefet partilerini hizaya sokacaklar hesap bu.
DURDURACAĞIZ
Toplumu susturacaklar beka sorunu var diye ama bunun arkasında yürütecekleri işler de belli işte. Suç ekonomisi, kirli ilişkiler, soygun talan rant. Dur diyoruz ve durduracağız. Başka çaremiz yok. Ne suç ekonomisine ne savaş zihniyetine mahkumuz. Bunu durduracak gücümüz var. Hafta sonu Parti Meclisi toplantısını yaptık ve bugün de sonuç bildirgesini açıkladık. Çalışmaları ve yol haritamızı birlikte belirledik. Demokrasi ittifakını, savaş karşıtı ittifakı, emek ittifakını, kadın ittifakını, gençlik ittifakını daha fazla büyütmek konusundaki kararlılığımızı bir kez daha Parti Meclisi olarak da kamuoyuna duyurduk. Türkiye halklarının geleceği, birbirini besleyen mevcut düzene dokunmayan savaş politikalarına karşı çıkmayan zihniyetlerde değil, tam da mücadelesini yürüttüğümüz üçüncü yol politikasındadır.
HDP’Yİ YAŞATACAĞIZ
Bugün kapatma davasına karşı esas hakkındaki savunmamızı sunuyoruz. Parti Meclisinden de MYK’mızdan da çıkan kararın bütün yansımalarını o titizlik, büyük özveriyle hazırlanan savunmamızda da herkes görecek. HDP’yi sonuna kadar savunacağız. HDP’yi yaşatacağız, büyüteceğiz, çözüm gücüne bu ülkenin ihtiyacı var o güç de biziz. Ve önümüzde 1 Mayıs var. Bizler 8 Mart’ın, Newroz’un ve 1 Mayıs’ın kardeşliğini ve bütünleşmesini sağladığımız anda işte o çözüm adil bir gelecek demokratik bir düzen onurlu bir yaşam ve kalıcı barış o zaman gerçekleşecek. Şimdi 1 Mayıs’a hazırlanıyor. Ülkenin her tarafında 1 Mayıs’ı 8 Mart’ın ve Newroz’un ruhuyla kutlayacağız. Çözümün sesini 1 Mayıs’ın meydanlarında hep birlikte haykıracağız. Yolumuz açıktır, umutsuzluğa karamsarlığa yer yoktur kazanacağız, başaracağız.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***