YORUM | M. NEDİM HAZAR
“Elinde sadece çekiç olan için her şey çividir!”
Abraham Maslow’a atfedilen bu söz sanırım özellikle siyasal İslamcılar için ahlaki bir mecburiyet.
Bir sıkıntının özüyle uğraşmak yerine komplikasyonları ve algısıyla uğraşmayı onunla mücadele sanmaları bir yana, Kaşıkçı cinayetinde görüldüğü üzere insan hayatı da dahil, hiçbir şey kutsal değil onlar için.
Kızılay başkanı bu kez zekatlara göz dikmiş durumda. Enflasyonla mücadelede yeni bir yöntem bulmuş kendileri.
Aslında meselenin çok basit ve görünür bir yönü var.
Bazı şeyler hakkında tam hüküm veremediğim anlar çok olmuştur.
Ramazan çadırları mesela… İyi midir yoksa kötü mü asla emin olamadım hiçbir zaman. Şüphesiz genel hatlarıyla bakıldığı zaman hayırlı bir hizmet.
Mevzuyu Guinness Rekorlar Kitabına girmeye kalkışmak kadar şirazesinden çıkaracak boyuta ulaştırmak, Ramazan ve hasenat niyetiyle başlanılan işlerde bile, yoldan çıkmanın ne kadar mümkün olduğunun göstergesi bence.
Dinimizde ‘yardım’ konusu çok hassas ve kırılgandır. Yardım edeceğim derken günaha girmek riski çok büyüktür. Rencide etmeden, kişiliğini zedelemeden, onuruna ilişmeden, ortalık yere atıp, konu komşuya reklam etmeden yardım edebilenleri yürekten kutlamak lazım.
Yoksa, daha Ramazan’ın birinci günü, “Bu sene gene mi geldin, seni gidi beleşçi” diyerek çorbaya daldırdığı kepçeyi tabağa boca eden aşçının aracısı olduğu hasenatı ne yapayım ben?
Resmî, özel kurum ve kuruluşların kutsal bir ayın şuuruna varıp, bir şeyler için çaba harcaması şüphesiz özlediğimiz ve alkışladığımız hizmetler. Bir-iki küçük ve olumsuz örnekle hepsini aynı kefeye koymak da çok yanlış. Bunların hepsine eyvallah, lakin sabahtan akşama kadar açlıkla imtihan olmuş, sıcakla, başka türlü zorlukla bedenini ve ruhunu zorlamış yardıma muhtaçları muhatap alırken, verdiği için böbürlenen değil, muhatabı kabul ettiği için teşekkür eden bir psikolojide olmak lazım.
“Eğer onlara verecek bir şey bulamayıp da Rabb’inden bir rahmet aramak için yüzünü onlardan çevirmek zorunda kalırsan, bari onlara güzel bir söz söyle.” (İsrâ/28) buyuruluyor…
Din ve dinî hayata uzak kimselerin, küçümseyip, burun kıvırarak söyledikleri ‘Sadaka kültürü’ teknik olarak doğru bir tanımdır aslında. Evet, sadakanın bir kültürü vardır. Yardımlaşmanın bir terminolojisi, adabı, yazılı olan, olmayan kaideleri vardır. Bu işi aşağılamaya çalışan bahtsızları ayırarak söylüyorum, sadaka kültüründen bihaber kişi ya da kurumlar, durumları ne olursa olsun, bu işe giriştiklerinde yüzlerine gözlerine bulaştırmaları da ihtimal dâhilindedir.
Bir çadır dikip, iki kazan çorba kaynatıp, Karagöz Hacivat oynatınca bitmiyor iş.
Ve yazık ki parti ayırmaksızın, bu uygulama artık oturmuş bir ramazan geleneğine dönmüş durumda.
İmam Zeynel Abidin Hazretleri’nin Medine’de sadaka dağıtırken yüzünün tamamını sarığıyla kapatarak bunu yaptığını aktarır kaynaklar. Sanki bir suç, bir kabahat işliyormuşçasına gizli ve gürültüsüz yapılırmış işin ehli tarafından yardım ve hasenat işleri. Dolayısıyla, afişlerle, billboardlarla sokakları süsleyip, ‘Belediyemiz bu Ramazan da müminleri uçuruyor’ türü reklamlar çok uymuyor Ramazan’ın ruhuna.
Tabii, madalyonun bir de öbür yanı, yani fakir fukarayı, sadakaya muhtacı ilgilendiren yönü var. Nasıl ki, yardımda bulunmak belli bir edep ve hassasiyet meselesi ise yardım almak ve sadaka almak da belli bir kültür ve adap meselesidir.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***