YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN
Başlıktaki soruyu, “Putin mi Erdoğan’ı yoksa Erdoğan mı Putin’i eğitti?” şeklinde de sorabiliriz. Bu mesele uzun süredir zihnimi meşgul ediyor.
Çünkü Erdoğan’ın son yıllardaki icraatlarını Putin ile kıyasladığınızda düşündürücü bir benzerlikle karşılaşıyorsunuz.
Ekonomiden savunma sanayine kadar geniş bir yelpazede bu benzerlikleri görüyoruz ama ben spesifik olarak propaganda mekanizmasına dikkatinizi çekmek istiyorum.
Türkiye’nin son on yılda yaşadığı değişimi ele aldığınızda Erdoğan rejiminin Putin’den çok ciddi destek aldığını görebiliyorsunuz.
Mesela trol orduları kurarak sanal alemi manipüle etme işinin üstadı Putin’dir. St. Petersburg’da kurduğu trol fabrikaları ile ABD seçimlerine müdahalesi yıllardır tartışma konusu.
Öyle sofistike yöntemlerle manipülasyon yapıyorlar ki olay artık küresel bir sorun haline geldi.
Son iki örnek sorunun ciddiyetini göstermesi açısından tartışmaya yer bırakmayacak kadar açık.
Rusların Ukrayna’yı işgaline dair tarihe geçen fotoğraflardan birisi Mart ortasında Mariupol şehrinden geldi. Ruslar Mariupol’daki doğumhaneyi vurarak savaş suçu işlediler.
Ancak Moskova merkezli propaganda çarkı öyle bir işlemeye başladı ki bir anda söz konusu hastanenin aslında vurulmadığı, orasının Azov Taburlarının karargahı olduğu ve hamile kadın görüntülerinin kurgudan ibaret olduğu söylemleri ortaya atıldı.
Üstelik de bu mesajlar Rusya’nın önemli başkentlerdeki elçiliklerinin resmi hesaplarından paylaşıldı. Ruslar, AP’nin dünyaya servis ettiği fotoğrafların aslında kurgu olduğunu, habere konu olan Marianna Podgurskaya’nın aslında hamile olmadığını iddia etti.
Hastanenin vurulduğu, Podgurskaya’nın Mariupol’da yaşadığı ve hamile olduğu çok kısa zamanda teyit edilebilecek olmasına rağmen Ruslar devasa bir algı çalışmasına soyundular.
Aynı şeyi Harkiv’den gelen yaralı öğretmen Olena Kurilo’nun dünya medyasının manşetlerine çıkan fotoğrafına da yaptılar. Ruslara göre fotoğraftaki kişi öğretmen değildi ve saldırı iddiası asılsızdı.
Bu iddialar önemli başkentlerdeki büyükelçiliklerin resmi hesaplarından yapıldı.
Sonra devreye – Türkiye’de olduğu gibi – Rus yanlısı hesaplar girip iddiaların kurgu olduğunu savundular.
Bu yazının konusu değil ama bu süreçte TSK’da olduğu gibi Türk medyasında da hatırı sayılır bir Rusçu olduğunu yaşayarak görmüş olduk.
Rusların Kiev yakınlarındaki Bucha’da yaşanan katliamla ilgili başlattıkları dezenformasyon çalışmaları ise başka bir seviyeye denk geliyor. Rusların Bucha’dan çekilmesinden sonra şehre giren Ukrayna askerleri ve gazeteciler şok görüntülerle karşılaştı.
Yollarda sivillere ait cesetler ve toplu mezarlar vardı.
Bu tarihi görüntüler haklı olarak dünya medyasının manşetlerine taşınınca Ruslar hemen harekete geçip “Görüntüler sahte, cesetler Ruslar çekildikten sonra sokaklara yerleştirildi” dedi.
Bu iddialarını da en üst seviyeden tekrar ettiler.
Rus siyasetçiler, büyükelçilik hesapları, önde gelen Rus gazeteciler ve sayıları yüzbinleri bulan troller eliyle bu iddialar sanal alemde dolaşıma sokuldu.
Oysa ki Bucha’ya giren gazetecilerin görüntüleri son derece açıktı. Dahası yüksek çözünürlüklü uydu görüntüleri ile insansız hava araçlarına ait kayıtlar da katliamı teyit ediyordu.
New York Times ve BBC gibi yayın kuruluşları hem kendi muhabirlerinden gelen görüntüler hem de uydu görüntülerinin ayrıntılı incelemesini yapıp bunları detaylı şekilde yayınladılar.
Yani görgü şahitlerinin anlatımları ile uydu görüntüleri birbirini destekliyordu. Onlarca sivilin ki aralarında tecavüze uğramış çocuklar ve kadınlar da vardı, Rus askerleri tarafından katledildiği delilleriyle ortadaydı.
Bunca maddi delile rağmen Rus propaganda mekanizması sanki hiçbir delil yokmuş gibi ceset görüntülerinin uydurma olduğunu iddia etti.
Hatta Bucha’daki görüntülerin komplo olduğunu iddia edip BM Güvenlik Konseyi’ni toplantıya çağırdı. Savaş suçları işleyen Rusların ‘yavuz hırsız’ misali BM Güvenlik Konseyi’ni “Bize komplo kuruyorlar” diye toplantıya çağırması da propaganda savaşları tarihine çoktan geçmiş oldu.
BOYNUZ KULAĞI GEÇİYOR MU?
Rusların algı oyunları ve propaganda savaşlarının benzerleri yıllardır Türkiye’de sahneleniyor. Erdoğan canlı yayında mikrofonlara söylediği sözleri bile inkar edip hepsinin “dış güçlerin oyunu” olduğunu iddia edebiliyor.
Mesela Adalet Bakanı Bekir Bozdağ geçtiğimiz günlerde çıkıp “Bizde işkence, kötü muamele yok, araştırdık böyle bir veriye ulaşamadık” dedi.
Bozdağ hızını alamayıp “Bizde hakimler bağımsızdır” da dedi.
Oysa ki Türkiye cezaevlerinde işkence ile hayatını kaybetmiş onlarca sivil var. Öğretmen Gökhan Açıkkollu’dan Halime Göksu’ya, Nesrin Gençosman’dan beyaz sandalyede ölen Mustafa Kabakçıoğlu’na kadar onlarca somut örnek var.
Dahası tutuklu yakınlarına rutin olarak yapılan çıplak arama mahkeme kayıtlarıyla bile sabit. Saray’ın kontrolündeki Anayasa Mahkemesi bile kararlarıyla kötü muameleyi teyit etti. Ancak Bekir Bozdağ’a göre bunların hepsi uydurma iddialar.
Bugüne kadar başta Erdoğan olmak üzere AKP’lilerden sayısız benzeri örnek gördük. Mesela AKP’li Fatma Şahin’in dün medyaya yansıyan sözlerine ne demeli?
Habertürk TV’de katıldığı programda karşısında oturan Muharrem Sarıkaya ses teknisyeni gazeteciyi tokatladı. Yaşananları herkes saniye saniye ekranlardan izledi. Olay Azerbaycan’da skeç konusu bile yapıldı. Gelin görün ki AKP’li Fatma Şahin ekranlara çıkıp “Ben tokat olayını görmedim, görsem farklı davranırdım” dedi.
Siyasetçilerin pervasızca yalan söylemesine alışık olanlar bile Şahin’in sözleri sonrası ‘pes artık’ demek durumunda kaldı. Düşünsenize, gözlerimizle gördüğümüz, taraflarından dinlediğimiz olayı bile inkar eden bir anlayışla karşı karşıyayız.
Şahin ve Bozdağ’ın yaptığı Rus trollere bile şapka çıkartacak cinsten.
Bunlar gibi sayısız örnek gösteriyor ki, boynuz kulağı geçmiş durumda.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***