12 Eylül’ü Dersim Tertelesi’nin devamı olarak gördüklerini söyleyen yazar Hüseyin Ayrılmaz, bugün daha ince, içten çürüme, çürütme anlayışıyla hareket eden bir zihniyetle karşı karşıya olunduğunu belirtti.
12 Eylül Askeri Darbesi’nin üzerinden 40 yıl geçti. Ülke üzerinde ağır bir enkaz bırakan darbe, sürecinde 650 bin gözaltı, bir milyondan fazla fişleme ve yüzlerce faili meçhul cinayet yaşandı. Bölge özelinde ağır hak ihlalleri yaşanırken, bu ihlallerin ağır seyrettiği kentlerden biri de Dersim’di. Darbeden sonra kente vali olarak atanan Kenan Güven, kenttin dil, kültür ve inanç merkezleri üzerinden politikalar geliştirdi. 5 bin çocuk, dini eğitim verilmek üzere batıya gönderildi, sadece Alevilerin yaşadığı köylere camiler yapıldı. Darbe kentte 1938 Dersim katliamının bir devamı olarak nitelendirildi.
Dönemin tanıklarından araştırmacı, yazar Hüseyin Ayrılmaz, 12 Eylül’de yaşananları ve günümüze yansımalarını değerlendirdi.
Darbenin, Dersim bölgesinde, askeri operasyonlar, işkenceler ve aylar süren gözaltılarla geçtiğini ifade eden Ayrılmaz, darbeden sonra asimilasyon politikalarının yayıldığını vurguladı. Halkın dilini konuşamaz, kilamlarını söyleyemez, kültürünü yaşamaz hale getirildiğini ifade eden Ayrılmaz, dil üzerindeki korkunun yıllara yayıldığını aktardı. Ayrılmaz, 90’lı yıllarda verilen mücadelenin etkisiyle toplumdaki korkunun kırıldığını söyledi.
O dönem kente Kenan Güven adında bir valinin görevlendirildiğini aktaran Ayrılmaz, “Vali, Dersim’in ilçelerinde müftüler eliyle belli İslami toplantılar düzenledi. O dönemin yaşlıları ‘bizi Müslüman görmüyorlar, bu yüzden ıslah etmeye çalışıyorlar’ derlerdi. Müftüler eliyle bir din algısını, İslamiyet’in toplumun zihniyetinde yer edinmesi için bir çaba sarf ediliyordu” dedi.
Çocuklar için ayrı bir asimilasyon politikası uygulandığını dile getiren Ayrılmaz, “‘Batıda okullarda okutacağız’ adı altında yoksul halkın çocuklarını toplayarak, 1938 sonrası kız öğrencilerinin çevre illerde zorunlu eğitime tabi tutulmasına benzer başka bir niyetle bu çocuklar batıya taşındı. Yaklaşık 5 bin öğrenci, batıda İmam Hatip okullarına, kuran kurslarına gönderildiler. İslam dinini öğrenme adı altında zorunlu bir eğitime tabi tutuldular. Bu çocukların bir kısmı kaçarak geri geldi. Fakat oralarda öğrenimlerini tamamlayanlar buraya başka bir algı ve bilinçle geri döndüler. Ailelerine lanet okuyacak tipler çıktı ortaya. ‘Neden İslamiyet’in kurallarını yerine getirmiyorsunuz, namaz kılmıyor, neden oruç tutmuyorsunuz’ diyerek ailelerine son derece kızgınlıkla bu düşüncelerini dışa vuran gençler geldi. Bu gençler bir süre sonra kendi özleriyle, kendilerine ne kadar yabancılaştıklarını öğrendiklerinde kısmen o etkiyi üzerlerinden attılar. Birçoğu da çeşitli yerlerde hala hocalık din görevlisi olarak çalıştırılmaktadır” şeklinde konuştu.
Coğrafya insanının Alevi inancına sahip olduklarını bildikleri halde köylerde cami yapıldığını aktaran Ayrılmaz, yapılan camilerle birlikte hocaların atanmaya başladığını ifade etti. Ayrılmaz, yapılan camilere halktan hiç kimsenin gitmediğini belirterek, “İl müftüsü eliyle camiye ne kadar insanın gelip namaz kılıp kılmadığını bir envanterinin çıkarılması istendi. Halk buna karşı çok açık bir tavır alarak yapılan camilerin kapısından bir gün olsun içeri girmedi. Halk tarafından kutsal sayılan örneğin Munzur Gözelerinin ilk betonlaşma yapımı Vali Kenan Güven’e aittir. Şimdi gözelerde yapılan peyzaj çalışmasında yapılan tahtalar, o beton üzerine monta ediliyor. Bununla birlikte çevrede bulunan bir çok ziyaretleri itibarsızlaştırma politikası geliştirildi. ‘Neden gidip orada taşları öpüyorsunuz, cami varken neden ağaçları öpüyorsunuz, neden suları kutsal sayıyorsunuz’ diyorlardı. Bu onlar açısından suçtu” diye konuştu.
Darbeden sonra askerlerin 1982 Anayasası için köylerine geldiğini söyleyen Ayrılmaz, “Köylerde yapılan operasyonlarda, ‘anayasaya bir tane hayır oyu çıkarsa gerisini siz düşünün’ gibi tehdit ediliyorlardı. Tüm bunlara rağmen 82 Anayasasına da hayır denildi. O dönem bu çok ses getirmişti. Buraya gelen subaylar düşmanlıklarıyla gelmişti. Kulaksız diye bilinen yüzbaşı, ‘dedemi siz öldürdünüz, bende onun intikamını almak için buraya geldim’ diyordu. 12 Eylül devrimci dalgayı bastırmış ve bunun intikamını sanki ikinci 38 benzeri anlayışla halktan almak istiyorlar. Nihayetinde başardı. Bir tek örnek verecek olursam halk tarafından bilinen Firik Dedenin gözleri önünde oğlu Behzat Firik’i ağaca bağlayarak, ayakları altında yaktığı ateşle onu kendisine biat etmesini, istediği şeyi söylemesini bahane ederek işkence ile ifade almak istiyordu. O gencecik insanın direnişine tahammül edemedi ve kurşuna dizdi. Bu vahşetleri çoğalta biliriz” diye konuştu.
“Şuan ki süreci o dönemlerden daha tehlikeli buluyorum” diyen Ayrılmaz, şunları söyledi:
“Bugün daha başka bir tehlike ile karşı karşıyayız. Bugün daha ince, daha içten çökertme, daha içten çürüme, çürütme anlayışıyla hareket eden bir zihniyetle karşı karşıyayız. Giden kayyım valisinin bu kente yaptıkları ortada. Sembollerle, keşfi işaretlerle asimilasyon ve inkarla bu kentin dokusunu değiştirdi. Her şeyden önce insanımız kimi bunu yatırım olarak gördü, kimi Dersim’in gelişmesine bağladı. Oysa bir şey aldılar elimizden. Dilimizi, bu coğrafyayla bütünleşmiş olan Alevilik inancını, doğa ilişkisini kopardılar. Şuan her dönemi atlatan ve her dönem yeniden küllerinden doğan bir devine söz konusuyken, bugün biraz daha geri noktalar düşmüş bir Dersim var. Bütün inanç merkezlerimize bölgenin mülki amirler müdahale ediyor. Neredeyse otoritelerini kurmuş vaziyetteler. Biz bunun karşısında bir alternatif üretecek durumda değiliz. Varsa da ses çok çıkmıyor.”
(Mezopotamya)