Bu hafta Sedef Kabaş’ın hapishanede tanıdığı “Tertemiz güzel kalpli kadınları” anlatan kısa bir videosu Youtube’da paylaşıldı. Hapishane avlusunda spor yaparken ellerinin üşüdüğünü gören kadınlar 1 saat içinde ördükleri eldiven hediye etmiş, cezaevinde üstten sarkıtılan bir poşete koyarak göndermişler.
Genç yaşta kimisi çocuklarıyla beraber sahte terör suçlamasıyla hapse konulmuş zorluklarla mücadele etmek mecburiyetinde kalan masum kadınların orada bile kalplerindeki güzellikleri nasıl ortaya koyduklarını,
“Hayatları zor ama o zor şartlar onların kalplerini donuklaştırmamış, karartmamış, tertemiz kalmışlar.” ifadeleri ile anlatılmış. Kabaş’ın hislenerek aktardığı kısa hikâye, basit görünen faziletli davranışların insanlar üzerinde nasıl olumlu etkili bıraktığını gösteriyor.
Ülkenin bütün kaynaklarını yönettiği halde iktidara yol gösteren fikir babalarının;
-Ölümler üzerinden olsa bile gerektiğinde çalıp yolsuzluk yaparak güçlenin ve devlet yönetimini ele geçirin,
-Hazineyi sizden sonra gelenlere bırakmayın, gerekirse hepsini harcayın ama iktidarı başkasına kaptırmayın şeklindeki faziletten uzak, halkın varlıklarını kendi çevreleriyle paylaşmayı öneren, yanlış ve bencilce din yorumlarından dolayı topluma düşman gözüyle bakan, başörtülüler dâhil desteklemeyen herkese vahşice saldıranlar yanında;
Hizmet gönüllüleri Fethullah Gülen Hocaefendi’nin;
-Yaşanan tüm zorluklara rağmen insanca davranışlarımızı korumalıyız,
-Birisi bize zarar verdiğinde bizim ona karşılık vermemiz makul görünse bile biz aynı hataya düşmemeli, yanlıştan dönmesi için fırsat tanımalı hatta çaba harcamalıyız şeklindeki tavsiyelerinden dolayı Japonlardan Araplara kadar her ülke vatandaşına sevgi ve insanlık mesajları götürüyor. En sıkıntılı anlarında bile bazılarına çok basit gibi gelen küçük iyilik ve güzellikleriyle faziletlerini ortaya koyup gönülleri fethediyor.
Dün Hizmet hareketinin yaklaşan ramazan boyunca faziletlerini sergileyecekleri bir etkinliğe katıldım. Yurt dışında yaşayanların karşılaştıkları onca sorunu bir kenara bırakıp başkaları için neler yapabileceklerini konuştukları bir ön eğitim faaliyeti gibiydi. Ailelerin ramazanı komşularıyla diyaloglarını artırmada nasıl değerlendirmeleri gerektiği anlatıldı. Ben çok faydalandım, dünyanın dört bir tarafına dağılmış eğitim gönüllülerinin de bulundukları beldelerde benzerlerini yapabileceklerini düşünerek paylaşmak istedim.
-Dinimizin komşuluğa verdiği önem bizim çevremizdeki insanlarla yakın ilişki içinde olmamızı gerektiriyor.
-Kur’an yakın ve uzak komşulara güzel muamele etmeyi emrediyor.
-Neredeyse biri birine mirasçı olacak kadar komşuluk hakkının önemsendiği görülüyor.
-Bütün bu ifadeler faziletli insanları ramazan gibi güzel bir fırsatı değerlendirip komşularıyla sıcak ilişkiler kurmaya teşvik eden kavramlar.
Dini değerlerimizde bir yandan;
-Komşusuna güven telkin etmeyen,
-Onlar hakkında yalan yanlış isnatlarda bulunanların cennet yüzü görmeyeceği anlatılırken, diğer yandan da;
-Komşuyu kendi ailemiz gibi görüp sevme,
-Onunla yakın diyalog kurup tanıma,
-Önemli günlerde görüşüp buluşma gibi mesajlarla çevremize karşı duyarlı olma özendiriliyor.
Komşularla konuşup kaynaşma, onları kendi ailemiz gibi sevmenin yolu;
-Yakınlaşmak için evin önünde ara ara vakit geçirip selamlaşmak, aşinalık kazanmak
-Vesileler bulup gidip gelmek,
-İhtiyaç olan konularda yardım alıp vermek,
-Hastalık ve musibetlerde ziyaret ve dua etmek,
-Dini gün ve bayramlarında hediyeler vermek, tebrik mesajları göndermek,
-Ramazan gibi yurt dışında herkesin merak ettiği bize has önemli bir dönemi değerlendirip, onları evimize davet etmek gibi, sıcak ilişkilerle komşuluk bağlarını artırmaktan geçiyor.
ABD ve batı kültürüyle yetişmiş ortamda yaşayanlar, komşularıyla sıkı ilişkiler kurmak için ramazan boyunca imkânına göre yakından başlamak suretiyle komşularını, eş ve dostlarını iftara davet etmeli. İftarlardan olumlu netice almak için ise davet usulünden evdeki tavır ve davranışlara kadar bazı konulara dikkat etmeli. Mesela;
-Davet görüşmesinde ramazan ve yemeğin çerçevesi kısaca anlatılıp ilgileri çekilmeli,
-Herhangi bir yiyeceğe alerjilerin ya da diyetlerinin olup olmadığı öğrenilmeli,
-Vakit yaklaştığında bir hatırlatma mesajı gönderilmeli,
Yurt dışında davetlerde;
-Abartılı sofra hazırlamaktan kaçınmalı, orta halli mütevazı bir menü ile yetinmeli,
-Sıkıntılı olsak da gelenleri olabildiğince güler yüzle karşılamalı,
-Batıda bol acılı ve baharatlı yiyeceklerden uzak durmalı,
-Sofrada buz bulundurmalı, serviste eşler birbirine destek olmalı,
-Selfi (fotoğraf) çekimi izin alarak yapılmalı böylece misafirlere saygımız gösterilmeli.
Bu prensipler aktarılırken yıllarca edinilmiş tecrübelerden bazı alıntılar da paylaşıldı:
-Diyeti olanlar önceden sorulmadan davet edildiğinde sofraya konanlar yenilmemiş, geçiştirme yiyeceklerle yetinilmiş ve davetlerden beklenen olumlu sonuç alınmamış.
-Abartılı sofralar, görgüsüzlük gibi algılanmış, bize özgü zaaflar olarak değerlendirilmiş.
-Hane halkı masaya oturmadan yemeğe başlamak ayıp karşılandığı için hizmet bahanesiyle sık sık kalkılması misafirleri rahatsız etmiş, her şeyin önceden masaya konulduğunda bu problem asgariye indirilmiş.
-Türkiye’de yaşanan sıkıntılar bizim kafamızı her gün meşgul ediyor olsa bile, onlar açmadığı halde siyasi konulara girilmesi rahatsız etmiş, mutlaka aktarılacak bir şey varsa kısa özetleme daha anlayışla karşılanmış.
-Erkeklerin eşlerine yardımcı olmaması onlarda doğu toplumlarına has önyargılı bakışı artırmış.
-Bilmedikleri yadırgayacakları bir yemek çeşidi onların isteksizliğine neden olmuş. Bize güzel ikram gibi görünen mantı, sarma ve yoğurtlu yiyeceklerin bazı bölgelerde misafirlerin çok ilgisini çekmediği anlaşılmış. Bu vb hususlara dikkat edilmesi halinde davetlerden beklenen neticeler alınabilir.
Sofrada daha samimi bir sohbet ortamı oluşması için;
-Ramazanın ne olduğu hakkında özet bilgiler verilebilir.
-Muhatapların önemli gün ve bayramlarının öğrenilip kısa girişle onlardan detayları istenebilir.
-Çocukları varsa yemekten sonra onlara hediyeler verilip gönülleri alınabilir.
-Katılımları için teşekkürü ifade eden bir yazı paylaşılabilir.
Ramazan hakkında;
-Ramazanda tutulan oruç, açlıkla ailemiz-çocuklarımız-toplumumuz ve Allah ile bağımızı artırma yoludur.
-30 gün sahurda yemekle başlar ve akşam iftar ile sona erer.
-Katılımcılar gün doğumundan gün batımına kadar yeme ve içmeden uzak durur.
-Her gece kişisel yakarışı artırmak için iftardan sonra camide cemaatle teravih namazı kılmak yaygındır.
-Gündüz oruç tutanlar evde, işte ya da okulda günlük rutin faaliyetlerini sürdürmeye devam ederler.
-Açlık insan ruhunu temizler onu güç vehmetmekten bencillikten uzaklaştırır, ilahi güce yakınlaştırır.
-Yüce yaratıcın verdiği nimetlerin farkına varmamıza yol açar, yardımlaşma ve dayanışma duygusunu artırır gibi bu vb konulara temas ettikten sonra onların benzer günleri hakkında konuşmalara geçilebilir.
Özellikle dini hassasiyeti olan;
-Yahudi komşularımıza ait Hz Musa’nın Kızıldeniz’den geçerek Firavun’un zulmünden kurtulmalarını ifade eden “Passover” bayramı (15-23 Nisan arası kutlanan “8 günlük mayalı yiyecek orucunu”)
-Hıristiyan komşularımızın en kutsal günlerinden biri olan Hz İsa’nın Haç üzerinde ölüp yeniden dirilişini hatırlatan “Easter” gününün (23 Mart-24 Nisan arası kutlanıyor.) anlamı hakkında bildiklerimizle konu açılabilir ve onlardan detaylar öğrenilebilir.
Hz İsa’nın çöldeki 40 günlük oruç imtihanından sonra çarmıha gerildiği; “Good Friday” (Tanrının Cuması anlamına gelen) Hz İsa’nın haç üzerinde kendi isteği ile ölümünü hatırlatan 15 Nisan Cuma günü başlayıp,
Cumartesi gece yarısına kadar devam edecek, Pazar günü Hz. İsa’nın yeniden dirilişinin mum yakarak kutlanmasıyla son bulacak olan Hıristiyanların balıkla yetindiği “kırmızı et yememe, eğlenmeme, alkol almama orucu” hakkında bilgi alınabilir.
*Ramazan hazırlıklarıyla ilgili sunulardan faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser / Aktif Haber
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***