Kaos Yayınlarından 1995 yılında yayımlanan Abel Paz’ın Halk Silahlanınca (çev: Gün Zileli) kitabında beni çok etkileyen bir sahne vardır. İspanya Devriminin ve İç Savaşının büyük anarşist kahramanı Durruti, “Durruti Tugayı” denen anarşist milis müfrezeleriyle Madrid’in savunmasına koşar. Bu, Franko’nun ilerleyen orduları karşısında son savunma mevziidir. Artık her şey buradaki savunmanın yarılıp yarılmamasına bağlıdır. Frankocular şehrin sınırlarına dayanmışlardır.
Politeknik Üniversitesi’nin çevresinde, bina bina, kapı kapı, ölümüne bir çatışma sürmektedir. Durruti, anarşist milislerin başında elde silah savaşmaktadır. Bir ara yeni takviye birlikleri istemek üzere genel karargâha gelir yorgun argın. Tam kapıdan çıkıp arkadaşlarının yanına döneceği sırada telefondan onu isterler. Ahizeyi alır. Karşısındaki, çok sevdiği karısıdır. “Tamam tamam, şimdi vaktim yok” dedikten sonra ahizeyi çat der kapatır. Sonra bir an durur ve oradaki görevliye, “işte savaş insanı böyle çakallaştırır” der. Bundan kısa süre sonra da, sanırım aynı gün vurulup ölür. Onu öldüren merminin cinsi bile doğru dürüst tespit edilmeden, görkemli bir cenaze töreniyle gömülür.
Savaş, zorunlu bir kötülüktür. Öyle durumlar olur ki, insanlar hiç istemedikleri halde savaşmak zorunda kalabilirler. Savaşın belli kuralları vardır, buna uymak zorundasınızdır. Savaşın dayattığı kötü şeyleri benimseyip benimsememek ise sizin elinizdedir. Eğer benimserseniz kısa vadede başarılı olmuş gibi görünürsünüz. Ama aslında bir elinizle öbür elinizi kesmektesinizdir.
Ukrayna savaşı sırasında, geçen hafta Ukrayna Hükümeti’nin bir karar aldığı duyuruldu: Ukrayna’daki ve Ukrayna parlamentosundaki, Rusya’ya destek veren partilerin faaliyetleri geçici olarak askıya alınmış. Yani savaş süresince açıktan faaliyet gösteremeyecekler. İşte “savaş zorunlulukları”nın aldırdığı yanlış bir karar. Sıradan insan benim yargıma karşı çıkacaktır. “Adam ne yapsın yani, savaş sırasında sırtından vurulmasına izin mi versin?” diyecektir. Bu mantık, yalnız doğrudan savaşlarda değil, iç savaşlarda, devrim günlerinde vb. de uygulanmıştır. “Karşıdevrimci, faaliyetlerine izin verelim de bizi sırtımızdan mı vursunlar? Bizim tanıdığımız özgürlüklerle bizi arkamızdan mı hançerlesinler?” denecektir. Bu, “karşıdevrimin zorla ezilmesini” savunanların başta gelen argümanıdır. Oysa bu çok yanlış bir mantıktır. Siz, karşıdevrimcileri yasakladığınız sürece onlar kılık değiştirip sizin içinize girecektir. Bu bir yana, karşıdevrimcilere uygulanan baskı onları görünmez kılacak, kim nedir anlaşılmayan bulanık su ortamında, devrimci kılığında faaliyetlerini sürdürecek, elmayı içten çürüteceklerdir. Dahası, baskı onlara mazlum gözükme olanağını verecektir. Düşmanınla mücadele etmek istiyorsan onun kendini ifade etmesine olanak ver! Direniş, baskıyla değil, özgürlükle kazanılır!
Ukrayna’daki karar da aslında direniş güçlerinin sol elleriyle sağ ellerini kesmesi anlamına geliyor. Bu tür, diyelim ki Rusya yanlısı olduğunu düşündüğünüz partileri yasaklayarak onların faaliyetini kısıtlayabileceğinizi mi sanıyorsunuz? Tam tersine, bu tür baskıcı önlemler onların argümanlarına haklılık kazandıracak, Hükümet’in “Neonazi olduğu” propagandasına kapalı olan insanları bile “acaba?” sorusuyla karşı karşıya bırakacaktır.
Yine Sovyet Devrimi’nden örnek vereyim. Bolşevik iktidar sert ve diktatörce önlemlere başvurarak kendi cephesini daralttı, karşı cepheyi ise genişletti. Kısacası, Beyazlar, başta sadece etkisiz Çarlık ordusu subaylarından oluşurken, Bolşeviklerin özgürlükleri yasaklayan tutumu, aslında karşıdevrimci olmayan çok sayıda insanı Beyazların safına itti. İç Savaş’ın bu kadar kanlı geçmesinin nedeni de budur. 1917 Şubat ve Ekim Devrimleri’ne başta büyük bir halk desteği varken, uygulanan baskı politikaları bu desteği azaltmış ve Beyazların işine yaramıştır. Evet, sonunda Beyazlar yenilmiştir ama gerçekte Bolşevikler de yenilmiştir. Bu kadar sert bir savaştan kalan yıkıntılar üzerinde hangi sosyalizmi kuracaktınız? Stalin’in demirden diktatörlüğünü yaratan budur.
Biliyorum, şu sırada Ukrayna Hükümeti büyük bir baskı altında. Rusya, şehirleri kuşatıp bombalıyor. Belki bu askıya alma kararını halk da desteklemiştir. Fakat halkın desteklediği yanlış kararları onaylamak zorunda değiliz. Haklı bir savaşı kazanmak istiyorsanız o haklılığı sonuna kadar korumak ve karşı tarafın argümanlarına güç verecek şeyler yapmamak zorundasınız. Efendim, bu partilerin mensupları Rus birliklerine yol gösteriyor, halk içinde bozguncu propaganda yapıyorlarmış. Bunlar yasakları haklı kılmaya yönelik saçma argümanlar. Gerçekten bu tür casusluk faaliyetlerinde bulunanlar varsa, onlara karşı gerekli önlemler alınır elbette ama bu gerekçeyle siyasi partilerin özgürlükleri kısıtlanamaz. Özgürlükleri kısıtlamak direnişe en büyük zararı verir. Birisinin Rus birliklerine yol göstermesinden bile çok daha fazla. Savaşlar yasaklarla değil, yüksek moralle kazanılır.
Kronstadt bahriyelileri ayaklandığında Kronstadt garnizonunda Bolşevik yanlıları da vardı. Başta bunların özgürlüklerini kısıtlamak yönünde hiçbir önlem almadı isyancı bahriyeliler. Fakat kısa sürede, Bolşevik yanlılarının fenerlerle karşı tarafa işaret verdiğini tespit ettiler. Bunu önlediler elbette ama bu tür faaliyetlere rağmen, Kronstadtlı Bolşeviklerin birkaç önderi dışında kimseyi tutuklamadılar. Yani, adam el feneriyle karşı tarafa işaret veriyor ve sen onları sadece engellemekle yetiniyorsun. Nedir bu? Bence özgürlükçü tutumdur. Aynı durumda Bolşevikler olsaydı işaret verenleri kesin kurşuna dizerlerdi. Aslında ilk başta Bolşevikler de özgürlükçü bir tutumdaydılar. Örneğin, devrimin ilk günlerinde yeni kurulan Sovnarkom Bolşevik Hükümetine karşı ayaklanmak isteyen bazı generalleri tutuklayıp, sonra da serbest bırakmışlardı. Kısa sürede işin rengi değişti, ortalık kan gölüne döndü, o başka.
Bu karar şu anda gerçekten uygulanıyor mu, bilmiyorum. Eğer uygulanıyorsa, bu “askıya alma” kararından, birincisi, Rus yanlıları yararlanacaktır. “Bakın gördünüz mü, biz demiştik bunların özgürlük düşmanı neo-naziler olduğunu” diyeceklerdir. İkincisi, gerçek neo-naziler yararlanacaktır. Böylece baskıya uğrayan partilerle cephelerini genişleteceklerdir. Üçüncüsü, Rusya, bu karar sayesinde kendi özgürlük düşmanı rejimini kamufle edecektir. En azından, “tencere dibin kara, seninki benden kara” tutumuna girecektir.
Savaş insanı yalnız vahşi bir çakala dönüştürmekle kalmaz, aynı zamanda aklını kullanmaktan aciz bir yaratığa da dönüştürür. Tabii bir de Sevan Nişanyan gibi, bir ülkenin boğazlanmasına gerekçeler bulan soğukkanlı “yorumcular” vardır…
www.gunzileli.net
[email protected]
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***