Merkez Bankası’nın yayımladığı veriler, Türkiye ekonomisini şiddetle sarsan bir döviz finansmanı krizinin somut göstergelerini ortaya koyuyor. (Aktaran; İrfan Hüseyin Yıldız, Cumhuriyet, 20.03.2022)
“Net Uluslararası Yatırım Pozisyonu” (UYP) verilerine göre, 2021 yılında 17 milyar dolarlık yabancı sermaye (portföy yatırımı / sıcak para) Türkiye’den çıkmış. Dahası, Türkiye’deki doğrudan yabancı yatırımlarının (bir kısmı sabit sermaye niteliğinde) değeri bir yılda 108,3 milyar dolar erimiş (TL’deki erimeden dolayı). En önemlisi de Türkiye vatandaşları 2021 yılında sermaye, diğer yatırımlar ve rezerv varlıklar olarak ülke dışına toplam 42,1 milyar dolar çıkarmışlar (iç güçler!)…
Bu üç veri, Türkiye’deki döviz finansmanı krizinin canlı bir tablosunu sunuyor. Yani;
a) Yabancı sermaye mali piyasalardan (bono/tahvil, borsa vb.) çekiliyor.
b) Fabrika, konut gibi doğrudan yatırımlar biçimindeki yabancı sermaye giderek azalıyor.
c) Türk burjuvazisi (ki aralarında yandaşların da olduğuna eminim) sermayesini dövize çevirip yurtdışına çıkarıyor.
Bu son nokta çok önemli! Klasik AKP söylemi bize hep krizin “dış güçlerin oyunu” olduğunu söylüyor. Bir de ne görelim? Dış güçler 17 milyar dolar sermaye çekmişler ama “iç güçler” bunun yaklaşık 2,5 kat fazlasını, tam 42 milyar doları yurtdışına çıkarmış. Belki de kayıt dışı olarak çıkaranlar da vardır.
Demek ki, negatif reel faiz yüzünden yabancı finansal sermayeyi kaçırtan AKP, ekonomide esen genel hava ile bizzat Türk burjuvazisini de ülkeden kaçırmış. Türkiye gibi ABD ve AB’nin (ve keza İngiltere’nin) ekonomik mali sömürgesi konumundaki bir ülkede, ekonominin çarkları ancak döviz finansmanı ile dönebilirken, Türk burjuvazisi AKP’nin umutsuzca beklediği o pek kıymetli nakit dövizleri ülke dışına götürmüş.
Bir yandan Bakan Nebati Fransız kapitalistlerine, yeter ki siz gelip yatırım yapın gerekirse biz mevzuatı “alaşağı ederiz” derken, diğer yandan Türkiye’de yatırım yapmış yabancı sermaye bir yılda 108 milyar dolar değer kaybetmiş. TL’yi uçurumdan aşağıya iten sözde “rekabetçi kur” (!) politikası anlaşılan doğrudan yatırım yapan yabancı sermayeyi de vurmuş. Türkiye’de ekonomik varlıklarını sınırsızca ucuzlatmak politikası yabancı sermayeyi çeken değil, iten bir etki yapmış.
Hem ne diye risk alsınlar ki? Türkiye Hazinesi 2 milyar dolar borç bulabilmek için dolara yüzde 8,65 yıllık kupon faizi ödüyor! Bu oran geçen yıl yüzde 4,9 idi. 2 milyar dolarını kiraya verip, 1 yılda 173 milyon dolar faiz almak varken, hangi uluslararası tekel Türkiye’ye yatırım yapar ki? (Aslında meselenin hukuk, insan hakları vb. ile de çok bir alakası yok gibi…)
Bakan Nebati, Urfa’da miting yapmış, “Türk ekonomi modelini”, yani AKP’nin ekonomideki savruluşlarını, “Dünya izlemeye aldı” diye savunmuş. Çok haklı. Kendi ülkesinin kaynaklarını bu denli hoyratça yabancı sermayeye sunan başka bir iktidar daha dünyada bulunmadığı için yabancılar şaşırmış olmalılar. Türkiye işçi sınıfı en ağır biçimde sömürülerek elde edilen artı-değer, ihracat üzerinden, eşitsiz değişim yoluyla uluslararası tekellere peşkeş çekiliyor. Dahası, Türkiye Hazinesi, dolara en yüksek faiz getirisini sunmada, Nijerya’dan sonra dünya ikincisi olma “gururunu” taşıyor. Hazine, kendi yurttaşlarından bile dövizle borçlanıyor. Aynı Hazine, bankalara yüzde 14’ten borç veriyor, bankalar bununla yüzde 26 – 27 faiz getirisi sağlayan Hazine tahvillerini satın alıyor. Ayrıca “Kur korumalı mevduat” adı altında multi-milyonerlere ve özel şirketlere yüzde100 faiz (hem de 84 milyonun cebinden) ödeniyor.
Özetle, bu sözde ”model”, yabancı sermayenin ve yerli bankaların Türkiye’nin ürettiği tüm değerleri sömürmesinden başka hiçbir şeye hizmet etmiyor. Artık iktidarda uzatmaları oynayan AKP-MHP rant ittifakı ekonomiyi gittikçe daha da dibe batırıyor
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***