Gazetede salı günleri yazardım. Sırf o yüzden —derslerden vakit kalırsa— burada da salıları yazmaya çalışıyorum. Bir tür ısrar, denebilir, yine de şu soruda takılıp kalıyorum: Çok kez beyhude olduğunu bile bile yazmakta niçin ısrar ediyoruz?
Galiba süreklilik arıyoruz. (Yahya Kemal, Tanpınar, Necatigil, Hoca… süreklilik aramıyor muydu?)
Bir ‘imtidat’ arayışı, bölünmüş hayatı bütünleme çabası: parçalı yazı. Yazmak parçaları birleştirmektir.
Parçalı yazı nedir gerçekten? ‘Parça’ derken neyi kastediyoruz? Bildiğim kadarıyla bunu bir tek Blanchot sorguladı.
Parçalı yazı hep marjindedir. Bu nedenle ‘kenarda’ olmakla özdeşleşmiştir. Bir dışlanmışın, yersiz yurtsuzun, göçmenin, sürgünün ‘bütün’ bir hayatı yoktur artık. Yaşantı parçaları vardır. Yazısı parçalı yazıdır.
Parçalı yazı bir yarım kalmışlık duygusu uyandırır—kesintiler, boşluklar, duraklar (Emily Dickinson’ın kısalı uzunlu çizgilerinin yaptığı gibi). Yazmak onlarla baştan bir bütünlük kurma çabasıdır.
Kederi anlatmak için en uygun biçimdir parçalı yazı. Lydia Davis bir metindeki kederin parçalar arasındaki duraklarda (sessizlik aralarında) saklı olduğunu söylemişti.
Parçalı yazı bazen zorunluluktur. Gelgelelim, ana gövdeden yoksunluk bir dağılma tehlikesi de içerir. Eseri yitip gidenlerin yanında, parçalı yazının gizem kattığı (Herakleitos’tan Gramsci’ye) birçok yazardan söz edilebilir.
Bugün, örneğin uzun bir destan değil, ancak onun fragmanları yazılabilir gibi geliyor bana. Çağın yazısı, parçalı yazı: Yalın, içten, vurucu. Ama uçucudur parçalı yazı. Acil ve deneyseldir. Temel bir “tamamlanmamışlık”tır.
Sanatta bütünlüğün bir yanılsama olduğunu hatırlatır. (Sürgünde ‘total’ sanat düşleri gören Wagner bunu bilmiyor muydu?)
Tutarlılık zordur parçalı yazıda. Fragmenter yazmak kendisiyle çelişmeme ilkesinin reddi anlamına da gelir. Yazıyı bir bütünlükten, başlangıçtan ya da sondan azade kılmak bunu göze almaktır.
Günlük parçası, küçümen deneme, mektup sayfası, aforizma, defter notu, çiziktirme… Ne olursa olsun—bütünü bilir, parçaları anımsarız.
Soruya dönüyorum: Niçin (parçalı) yazmakta diretiyoruz?
“Yıkıntılarımı parçalarla destekledim” diyordu şair. (These fragments I have shored against my ruins.)
Yaptığımızın tam da bu olduğunu sanıyorum.
Şarkıların niçin kısa, diye sormuşlar kuşa, nefesin yetmediği için mi? Hayır, demiş, o kadar çok şarkım var ki hepsini söylemek istiyorum.
Bizimki de bir şarkı, nihayetinde.
Kaynak: Kronos
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***