Amerika Birleşik Devletleri Alman Marshall Fonu’nun Berlin Ofisi Yönetici Yardımcıs Sudha David-Wilp ve aynı vakfın Berlin Yöneticisi Thomas Kleine-Brockhoff, Ukrayna işgalinin Almanya’nın savunma ve dış politikasını nasıl hızla değiştirdiğini ve bunun olası sonuçlarını Foreign Affairs dergisine değerlendirdi:
“Almanya, bir hafta içinde, isteksiz ve güvercin dış politikasından sıyrılarak ve savunma harcamalarını büyük ölçüde artırmayı taahhüt ederek çarpıcı bir dönüşüm geçirdi. Rusya Devlet Başkanı Putin’in Ukrayna’yı işgalinin şoku, Berlin’i Kiev’e binlerce tanksavar ve uçaksavar silahı göndermeye teşvik etti.
Müttefikleri tarafından çok az şeyi, çok geç yaptığı için eleştirilen bir ülke, Avrupa güvenliğinde liderlik rolü üstlenmek için en öne atladı. Almanya, onlarca yıldır Rusya’yı yatıştırıp uzlaştırdıktan sonra, şimdi Rusya’yı tecrit edip cezalandırmaya çabasına girişti. Dahası Almanya, Rusya’dan aldığı enerjiyi keserken, yeni yerli enerji kaynakları bağımsızlığı yaratarak Rusya’dan enerji alımını azaltmaya da çalışacak.
Koltuğuna henüz oturmuş olan ni başbakan Olaf Scholz Pazar günü parlamentonun özel oturumunda yaptığı konuşmada, “Özgürlüğümüzü ve demokrasimizi korumak için ülkemizin güvenliğine çok daha fazla yatırım yapmamız gerektiği açıktır” dedi. Tek bir konuşmayla Scholz, 30 yıldır statükodan memnun olan bir ülke için anıtsal bir değişim çağını başlattı.
Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, “Belki de bu gün Almanya, dış ve güvenlik politikasında özel ve benzersiz bir kısıtlama biçimini geride bırakıyor” dedi. Yirminci yüzyıldaki Alman askeri saldırganlığının çirkin mirası, diyalog ve çok taraflılığı dış politikanın anahtarı ve çoğu zaman tek aracı olarak gören bir zihniyet üretmişti. Almanların sert güce yönelik şüpheciliğinin merkezinde sağlıksız bir dozda öz-korkusu vardı.
Alman politikasındaki bu U-dönüşünün duyurusu, parlamentodaki ana akım partilerin üyeleri tarafından ayakta alkışlandı. Muhafazakar muhalefetin lideri Friedrich Merz, Putin’e doğrudan hitap ederek “Yeter artık. Oyun bitti,” dedi.
Berlin’deki yeni merkez sol hükümet, eski Şansölye Angela Merkel’in güvenlik ihtiyaçlarını ticari çıkarlarla dengelemeye yönelik dış politika yaklaşımını asla terk etmeyi veya savaş sonrası Almanya’nın askeri çatışmaya olan isteksizliğinden uzaklaşmayı amaçlamadı. Ancak Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı Almanya için her şeyi değiştirdi.
Ailesi 1938’de Almanya’yı terk ettiğinde Holokost’tan kaçan tarihçi Fritz Stern, bir keresinde yaşamı boyunca tanıdığı “beş Almanya” hakkında yazmıştı: Weimar Cumhuriyeti, Nazi Üçüncü Reich, savaş sonrası Batı Almanya ve Doğu Almanya ve Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra ortaya çıkan birleşik Almanya. Dünyanın şu anda tanık olduğu şey, liberal demokratik değerleri savunmak için askeri güç kullanmaya istekli altıncı bir Almanya’nın doğuşudur.
Son birkaç gün içinde, uzun süredir devam eden birkaç siyasi tabu bir anda rafa kaldırıldı. Eylül ayında tamamlanan Rus doğalgaz boru hattı olan Nord Stream 2’nin sertifikasyonunun durdurulması ve Ukrayna’ya ölümcül silahların gönderilmesi, Alman hükümetinin politika değişikliğinden sadece ikisi. Daha da önemlisi, Almanya, sert gücün demokrasiyi korumak ve günümüzün otokratlarını caydırmak için gerekli bir araç olduğu gerçeğiyle sarsıldı.
On yıllardır, Alman dış politikasının tekrar eden bir teması, Rusya’nın dışlanması durumunda kıtada barış olmayacağıydı. Bu doktrin, ekonomik karşılıklı bağımlılığın ilişkiyi istikrarlı hale getirmeye yardımcı olacağı fikrini içeriyordu. Ayrıca Putin’in 2007’de Münih Güvenlik Konferansı’nda ABD’yi küresel güvenliği istikrarsızlaştırmakla suçladığı agresif konuşmasından sonra bile Kremlin’e karşı sonsuz sabırlı davrandı. Ve bu tavır Putin’in 2008’de Gürcistan’ı ve hatta 2014’te Ukrayna’yı işgalinden sonra da devam etti. Almanya, Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi ve Ukrayna’nın Donbas bölgesine girmesinden sonra Avrupa’nın yaptırım hamlesine öncülük etmesine rağmen, Berlin bu hamleleri Nord Stream 2’yi inşa etme teklifiyle hızla dengeledi.
NATO müttefikleri ve Ukrayna liderlerinin baskısı karşısında bile, Almanya’nın silah teslimatlarına karşı direncini düşürmesi mümkün görünmüyordu. Dışişleri Bakanı Baerbock, bu yılın başlarında tarihten alınan derslere işaret etmişti. Şubat ayında Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmada, Alman kuvvetlerinin İkinci Dünya Savaşı sırasında milyonlarca vatandaşı öldürdüğü bir bölgeye silah tedarik etmenin yalnızca daha fazla suçlulukla sonuçlanabileceğini savundu.
Ukraynalılara savunma silahları (roket güdümlü el bombaları gibi) vermemek, fail ile kurban arasındaki ayrımı gözden kaçırmak anlamına geliyordu. Rusya, Nazileri yenmeye yardım etmiş olabilir, ancak şu anda tarihin yanlış tarafında.
Pazar günü, Alman hükümeti Putin’e karşı duracağını ve liberalizmi güçlü bir şekilde savunacağını belirsiz bir şekilde açıkladı. Belki de Scholz saflık içermeyen bir Alman diplomasisi çağrısı yaptığında özeleştiri gerçekleştiriyordu. Revizyonist güçleri “Wandel durch Handel” (ticaret yoluyla değişim) ile ikna etmenin iyimserliği neredeyse yok oldu. Putin Rusya’dan sorumlu olduğu sürece, bu dış politika aracı geçmişten bir kalıntı olarak kalacaktır. Bunun yerine Almanya, Avrupa’daki güç dengesini değiştirme arayışında Putin’e karşı durmaya çalışıyor.
Bu değişiklik, özellikle Almanya’nın ithalata bağımlı enerji sektörü için maliyetli olacaktır. Ancak muhafazakar Hür Demokrat Parti’den Maliye Bakanı Christian Lindner’ın parlamentoya söylediği gibi, bu maliyet “özgürlüğün bedeli” olarak görülecek. Scholz, Almanya’nın Rus enerjisinden bağımsız hale geleceğini duyurdu. Almanya, sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) için derhal iki liman inşa edecek, ulusal kömür ve gaz rezervlerini stoklayacak, uluslararası enerji piyasasında daha uzun vadeli teslimat sözleşmeleri arayacak ve yenilenebilir enerji üretimini daha da hızlandıracak.
Lindner’ın sözleriyle “Özgürlük enerjisi”. Yedekte yeterli enerjiye sahip olduğundan emin olmak için, Almanya’nın kalan nükleer santrallerinin 2022’nin sonundan sonra çevrimiçi kalması gerekebilir, bu noktada Almanya’nın nükleer enerjiden çıkışının bir parçası olarak kapatılacaklardı. Çok şey, Rusya’nın doğal gaz arzında bir azalma ile ilgili olup olmamasına bağlı olacaktır.
Almanya artık güvenlik harcamaları konusunda bedavac olma suçlamasından kurtulacak. Scholz, Alman ordusuna bir defaya mahsus 100 milyar avroluk bir yatırım yapacağını ve savunma harcamalarının toplam ekonomik çıktının yüzde ikisini aşma niyetini (NATO üye ülkeleri için belirlenen hedef) duyurduğunda, dış politika camiasını, ülkeyi ve ülkeyi hayrete düşürdü. Hatta bu ani karardan haberdar olmayan kendi meclis grubundaki pek çok kişiyi bile.
Scholz, Almanya’nın sadece uçaklara, gemilere ve iyi donanımlı askerlere değil ancak tamamen modernize edilmiş silahlı kuvvetlere ihtiyacı olduğunu açıkça belirtti. Şansölye konuşmasında, silahlı insansız hava araçlarının kullanımı ve NATO’nun nükleer silah paylaşım düzenlemelerine katılım gibi bir zamanlar tartışmalı olasılıkları dile getirdi.
Amerikan yapımı F-35 savaş uçaklarının satın alınması bile masada. Aynı zamanda Scholz, Almanya’nın Fransa ve İspanya ile geliştirmekte olduğu altıncı nesil savaş uçağı Future Combat Air System’ın yapımına katılma sözü verdi. Maliye Bakanı Lindner’ın Salı gecesi eklediği gibi, Almanya ordusunu “kıtadaki en yetenekli, güçlü ve en iyi donanımlı silahlı kuvvetlerden birine” dönüştürmeyi hedefleyecek. Sadece birkaç gün önce kendisine “savaş çığırtkanı” etiketini kazandıracak bir açıklamaydı bu…
Scholz dikkat çekici bir sözcük seçimiyle, “müttefiklerimizle birlikte NATO topraklarının her metrekaresini savunma” sözü verdi. ABD Başkanı Joe Biden’ın ittifakın her karışını savunma sözüne bir selam göndererek. Scholz’un güçlü açıklaması, anketlerin NATO’nun kuruluş anlaşmasının ortak savunma maddesi olan ve bir üye ülkeye silahlı saldırının hepsine yapılmış sayılacağını belirten 5. Madde hakkında biraz tereddüt gösterdiği bir ülkeden geldiği için özellikle dikkate değer. Bir haftada ne fark büyük bir fark..
Aralık ayında göreve başlayan Scholz, görevdeki ilk birkaç haftasında önce kararsız ve hatta zayıf olarak görülmüştü. Konuşmaları ve temel kararları hükümetine yeni bir soluk getirdi. Kararlı yaklaşımı, Almanya ile ortakları arasındaki uçurumu kapatıyor ve çeşitli yeni dış politika fırsatları yaratıyor. Almanya, bir hafta içinde ABD ile transatlantik ortaklığını yeni bir temele oturttu.
Biden yönetimi Almanya’yı Avrupa’da vazgeçilmez bir ortak olarak görmüştü ve ABD’nin kaynaklarını tüketmeden güçlendiren bir müteffik olduğu iddiasındaydı. Ama herkes Beyaz Saray’ın bu açıklamalarına inanmamıştı. Almanya, biraz da Putin’den biraz yardım alarak, özellikle ABD Kongresi’ndeki Teksaslı Cumhuriyetçi senatör Ted Cruz’un öncülüğünde oluşmuş Almanya’ya şüpheyle yaklaşan grubu eleştirmenlerini susturuyor. Basında çıkan ilk haberlere göre, Fransız hükümeti sevinçli çünkü Almanya artık uzun zamandır aradığı ciddi güvenlik ortağı haline gelebilir.
Ancak bu kararın en görünür etkileri Berlin’in doğusunda olacak. Almanya’yı bencil ve bazen çok Rusya dostu olarak görmeye başlayan Doğu kanadındaki Baltık devletleri ve diğer NATO müttefikleriyle ilişkilerini onarmasına izin veriyor. Litvanya’ya ek birlikler göndermek, ilk kez Slovakya topraklarında asker konuşlandırmak ve Romanya’da hava polisliğini genişletmek, doğu Avrupa’ya daha fazla Alman askerinin gönderilmesini sağlayacak uzun bir sürecin yalnızca başlangıcını temsil ediyor. NATO, Doğu Avrupa’daki üye ülkelerdeki asker konuşlandırmalarını sınırlayan 1997 NATO-Rusya Kurucu Yasası’ndan vazgeçmeye karar verdiğinde bu eğilim hızlanabilir. Ve bu, neredeyse kaçınılmaz görünen bir gelişme.
Scholz’un açıkladığı kararların birçoğunun, silahlı kuvvetler için bir acil durum tedarik ve hazırlık planından başlayarak, ayrıntılı olarak açıklanması gerekecektir. Şu anda çoğu birlik kendi teçhizatına sahip değil, ancak yurtdışında NATO görevine atandıklarında dilenmek ve diğer oluşumlardan ödünç almak zorundalar. Bir acil durum programı, Avrupa’nın en büyük ekonomisinin bu garip durumunu değiştirmeye çalışacak.
Scholz hükümetinin taslağı hazırlamaya başladığı Ulusal Güvenlik Stratejisi’nden vazgeçilmesi ve sıfırdan yeni bir stratejinin başlatılması gerekecek. Ve yine çizim tahtasında olan NATO’nun yeni Stratejik Konsepti’nin, Almanya’nın yeni duruşunu hesaba katarak yeniden değerlendirilmesi gerekecek.
Bu yeni Almanya, Avrupa’nın açık ara en büyük savunma bütçesine sahip olacak. Ancak bu sefer tüm yakın komşuları tarafından memnuniyetle karşılandı ve teşvik edildi. Almanya sadece dönüşmekle kalmıyor; Almanya algısı da değişiyor. Polonya’nın eski savunma ve dışişleri bakanı Radoslaw Sikorski, 2011 yılında o zamanlar olağanüstü görünen bir şey söyledi:
“Muhtemelen tarihte bunu söyleyen ilk Polonya Dışişleri Bakanı olacağım, ama işte söylüyorum: Almanların gücünden çok hareketsizliğinden korkuyorum.” 11 yıl daha sürdü, ancak Putin’in Ukrayna’yı işgali, savaş sonrası Avrupa’nın nihayet Alman askeri gücüyle rahatladığı anı temsil edebilir.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***