Manisa T Tipi Cezaevi’nde hakkında Gülen cemaati üyesi olduğu gerekçesiyle verilen 6 yıl 3 aylık hapis cezasının onanması nedeniyle hapis yatarken yakalandığı koronavirüse yenik düşen 84 yaşındaki Nusret Muğla, Türkiye’nin gündemine oturdu. “Dostunun” yaşlı ve hasta haliyle tutuklanmasına ses etmemekle eleştirilen eski TBMM Başkanı Bülent Arınç da Muğla’nın ardından sosyal medya hesabından bir açıklama yaptı.
Arınç, Muğla ile daha önce görüştüğünü belirterek, onun ve onun durumundaki kişiler için çaba sarf ettiğini iddia etti. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra “Sen bu örgütün üyesisin” denerek tutuklanan ve eline silah almamış kişiler için çaba sarf ettiğini kaydeden Arınç, “Nusret Ağabey hakkını helal et” dedi ve ekledi: “Sana ve arkadaşlarına faydalı olamadığım gibi kendime de faydalı olamadım.”
Nusret Ağabeyin ardından… pic.twitter.com/wGDx8ZLw00
— Bülent Arınç (@bulent_arinc) February 14, 2022
‘TOPLADIĞI YARDIMLARLA OKULLARIN YAPIM MALİYETLERİNE DESTEK OLUYORDU’
Arınç, “Nusret Ağabeyin ardından…” başlığıyla yayınladığı açıklamada, Nusret Muğla ile lise yıllarında tanıştığını, üniversite yıllarında ve sonraki dönemde de görüştüğünü belirterek, “Güler yüzlü, tatlı dilli bir insandı” dedi. Muğla’nın “Hizmet Hareketi” olarak bildiği yolda eğitim faaliyetlerine destek olduğunu kaydeden Arınç, “Kısıtlı imkanlarını bu yolda kullandı. Topladığı zekat, fitre ve çiftçilerden aldığı ayni yardımlar ile okulların yapım masrafına destek oluyordu” dedi.
Serbest Görüş:
‘ELİMDEN GELENİ YAPMAMI İSTEMİŞTİ’
Eline “bırakın silahı”, bir “çakı” dahi almamış Muğla’nın 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bankaya para yatırmak, eğitim vakfında görev almak, gençlerle ilgilenmek gibi “malum suçlamalar” ile hüküm giydiğini anlatan Arınç, “arkadaşına” son olarak 2 yıl önce geçmiş olsun ziyaretinde bulunduğunu söyledi.
Muğla’nın “kimseye kırgın ya da küs olmadığının” altını çizen Arınç, “Haksızlıkların giderilmesi için benim de elimden geleni yapmamı istemişti” dedi.
“Bu güzel insanla olan hikayemin kısaca özeti budur; kendisine dair anılarımı kalbimin en müstesna köşesinde saklayacağım” diyen Arınç, “Peki ardından söylenmesi gereken nedir?” sorusunu sorarak açıklamasına devam etti.
ADLİ TIP DOKTORLARINA: LÜTFEN BUNLARI DÜŞÜNÜN
Cezaevi şartlarının hasta mahpuslar için “uygun olmadığını” belirten Arınç, bunların infazının Adli Tıp Kurumunun raporları onaylamasına bağlı olduğunu hatırlattı. Doktorların “inançlı”, “merhametli” ve “adaletli” olduklarını kaydeden Arınç, “Bu insanların cezaevinde kalıp ölüme terk edilmesinin size, yargıya, toplumsal bütünlüğümüze ne gibi bir zararı olabilir? Lütfen bunları düşünün ve bu şekilde hareket edin” ifadesini kullandı.
Anayasa göre Cumhurbaşkanlarının “af” yetkisi olduğunu hatırlatan Bülent Arınç, Adli Tıp Kurumu’nun görevini yapması halinde bu yetkiye de ihtiyaç duyulmayacağını söyledi.
‘TEK MUHATABIM…’
Arınç, şöyle devam etti: “Bu konudaki tek muhatabım 15 Temmuz gecesi eline silah almamış, hiçbir şekilde silahlı eylemde bulunmamış, kendi hallerinde Türkiye’nin her yerinde imamı, müezzini, öğretmeni, doktoru, esnafı, emeklisiyle, ‘Sen bu örgütün üyesisin.’ denerek, cezaevine doldurulmuş insanlardır.”
‘BEN DE HAKARET GÖRDÜM, AZARLANDIM, HORLANDIM’
Arınç açıklamasının son bölümünde ise “Nusret Ağabey hakkını helal et” diyerek şöyle devam etti: “Ben senin ve senin durumunda olanlar için kamuoyunun şahit olabildiği ve olamadığı tüm mecralarda, sesimin ve gücümün yettiğince bildiğim doğruları söyledim. Ama gözler kararmıştı, köşebaşlarını tutan zebaniler kan ve intikam ateşiyle yanıyorlardı. Doğru bildiklerimi söylediğim için ben de hakaret gördüm, azarlandım, horlandım. Fetöcü olarak hedef gösterildim. Sana ve arkadaşlarına faydalı olamadığım gibi kendime de faydalı olamadım. Ama inanıyorum ki bu da geçer ya Hu.”
Arınç’ın yaptığı açıklamasının tam metni şöyle:
“Nusret Ağabeyin Ardından….
Nusret Ağabey ile lise yıllarımda tanışmıştım. Küçük berber dükkanlarında ortağı Kenan ile çalışırlardı. Zaman içerisinde dost olmuştuk Güler yüzlü, tatlı dilli bir insandı… Risale-i Nurları okur. firsat bulursa insanlara iman ve Kur’an hakikatlerini anlatır, herkese ikramda bulunurdu. Üniversite yıllarım ve ardından avukatlığa başladığım dönem de Nusret Ağabey ile dostluğumuz devam etti. Bazen çay sohbetleri yapar, kendisi gibi pırıl pırıl insanlarla kitap okur, sohbet yapardık. Sonra berberlikten ayrıldı ve küçük bir kavaf dükkanı açtı. Aynı hizmetine orada devam etti: artık Kavaf Nusret Ağabey olmuştu. Sonta “Hizmet Hareketi” olarak bildiği yolda eğitim faaliyetlerine destek olmaya başladı.
Kısıtlı imkanlarını bu yolda kullandı. Topladığı zekat, fitre ve çiftçilerden aldığı ayni yardımlar ile okulların yapım masrafına destek oluyordu. Kendisimi sevenlerin Nusret Ağabeyi artık eğitim gönüllüsüydü.
15 Temmuz’da yaşanan hain darbe girişimi ülkemizin üzerine bir felaket gibi çöktü. Uçaklar, helikopterler, tanklar bomba ve kurşun yağdırdı, meclisimiz bombalandı… Bu hain girisim, onlarca şehit ve gazimizin canını fedakarca hiçe savmasivla ancak önlenebildi. Bugünden hemen birkaç gün sonra Nusret Ağabeyin de birçok arkadaşı gibi “silahlı terör örgütü üyesi olmak” iddiası ile tutuklandığını öğrendim. Bırakın silahı, eline bir gün çakı dahi almamış, kimseye kaba bir söz söylememiş, her defasında “Biz muhabbet fedaileriyiz husumete vaktimiz yok” diyen o güzel insan, bankaya para yatırmak. eğitim vakfında görev almak, gençlerle ilgilenmek gibi malum suçlamalar ile hüküm giymış ve ardından tahliye edilmişti.
Kendisine 2 yıl önce geçmiş olsun ziyaretinde bulunmuştum Kimseye kırgın ya da küskün değildi 15 Temmuz hain darbe girişiminin bir felaket olduğuna inanıyor ve kendisinin ve arkadaşlarının haksız yere terörist olma iddiası ile yargılandığını, bunun aileler için büyük travmalara neden olduğunu düşünüyordu. Haksızlıkların giderilmesi için benim de elimden geleni yapmamı istemişti. Hakkındaki karar onandıktan sonra cezaevine alındı. Kalp ve çeşitli rahatsızlıklardan dolayı çok sayıda ilaç kullanıyor, kendi başına hayatını idame ettirmekte güçlük çekiyordu. Maalesef tam teşekküllü üniversite hastanesinden alınan raporlar Adli Tip Kurumu tarafından onanmadıği için cezaevi şartlarında kalmaya devam etti.
Hastalığı şiddetini artırdı ve maalesef kovide yakalanarak dün 84 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Bu güzel insanla olan hikayemin kısaca özeti budur; kendisine dair anılarımı kalbimin en müstesna köşesinde saklayacağım.
Peki ardından söylenmesi gerekenler nedir?
Cezaevi şartları hasta mahkumların tedavileri ve tedavi süreçlerinde gerekli koşullar açısından uygun değildir. Kalp ameliyatı olması gerekenler var, kanser hastaları var. Tedavileri mevcut şartlar altında mümkün değil. Bu insanların cezaevinde kalmasının kamuya hiçbir faydası yok. Cezalarının büyük bölümünü zaten cezaevinde geçirmiş insanlar. İnfazlarının ertelenmesinin kamusal faydalarının olduğu gibi bu insanların daha kolay şifa bulabilmelerine de imkan sağlayacaktır. Anayasamızın 17 maddesine göre cezaevlerinde dahi olsalar vatandaşların mutlaka insan onuruna yaraşır bir hayat yaşamaları gerekiyor. Çoklu ilaç kullanan. çocukları ile birlikte cezaevinde kalan kanser hastaları var, üstelik kovid riski altındalar Bunların infazının ertelenmesi Adli Tip Kurumunun raporları onaylamasına bağlı. Eğer kurum, söz konusu raporları onaylar ise cezaevinden infazları ertelenerek çıkacaklar, belki iyileşmeyecekler ama ev ya da hastane şartları altında tedavileri mümkün olabilecek. Doktorlar inançlı olur, merhametli olur, adaletli olur. Onlar, Hipokrat yemini etmiş insanlardır. Bu insanların cezaevinde kalıp ölüme terk edilmesinin size, yargıya, toplumsal bütünlüğümüze ne gibi bir zaranı olabilir? Lütfen bunları düşünün ve bu şekilde hareket edin.
Burada sadece Anayasa’nın 17 maddesi değil, Cumhurbaşkanının da af yetkisi önem taşıyor. Sayın Sezer de, Gül de, Erdoğan da bazı hükümlüler için de bu yetkilerini kullanmışlardı. Kaldi ki Adli Tıp Kurumu, kendisine kanun ve yönetmelikler ile verilen yetkiyi hiçbir makam ve mevkiden korkmadan. hukuka uygun şekilde kullansa Cumhurbaşkanın af yetkisini kullanmasına dahi gerek kalmayacaktır.
Bu konudaki tek muhatabım 15 Temmuz gecesi eline silah almamış, hiçbir şekilde silahlı eylemde bulunmamış, kendi hallerinde Türkiye’nin her yerinde imamı, müezzini, öğretmeni, doktoru, esnafi, emeklisiyle “Sen bu örgütün üyesisin” denerek cezaevine doldurulmuş insanlardır.
Sonsöz:
Nusret Ağabey hakkını helal et.
Ben, senin ve senin durumunda olanlar için kamuoyunun şahit olabildiği ve olamadığı tüm mecralarda, sesimin ve gücümün yettiğince bildiğim doğruları söyledim. Ama gözler kararmıştı, köşebaşlarını tutan zebaniler kan ve intikam ateşiyle yanıyorlardı. Doğru bildiklerimi söylediğim için ben de hakaret gördüm, azarlandım, horlandım, Fetöcü olarak hedef gösterildim. Sana ve arkadaşlarına faydalı olamadığım gibi kendime de faydalı olamadım.
Ama inanıyorum ki bu da geçer ya Hu.
“Göz yaşarır. kalp mahsun olur.
Fakat biz Rabbimizin razı olacağı şeylerden başkasını söylemeyiz.””
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***