“Hikayelerini bilmediklerimizdir, en çok düşman olduklarımız.” Slavoj Zizek
Bildiğiniz üzere 14 Şubat, Sevgililer Günü olarak kutlanıyor. Günümüzde ‘Sevgililer Günü’, küresel kapitalizmin gerekleri doğrultusunda tüketim günü olarak iyice magazinleşse de hikayesi aslında derin anlamlar içeriyor. 14 Şubat’ı direnişin ve inancın zaferi olarak görmek aslında hiç de yanlış olmaz. Bu yazım da kapitalizm üzerinden değerlendiren sol bakışı da kısmi eleştirisine de yer vereceğim. Bugünlerde tarihsel geçmişi olan konular özünden saptırılarak gerçek manası ıskalanıyor. Sistemin yaratmaya çalıştığı aslında bir erozyon.
Sevgililer Günü’nün nasıl kabul edildiğini bir kez daha hatırlatarak yazıma başlayacağım. 3. Yüzyılda hüküm süren Roma İmparatoru Marcus Aurelius Claudius Augustus Gothicus’un (MS 213/214 – 270), zalim bir diktatörmüş. Kısaca adına 2.Claudius (Aksak anlamına geliyor) denmiş. Sevginin, barışı geliştirdiğini ve savaş isteğini engellediğini düşünerek kendince bu konuda önlem almaya yönelmiş. Hayatını savaşlara adayan işgalci Roma İmparatoru, sevginin savaşma dürtüsünü yok edeceğini varsayarak katı kurallar koymuş. Başta askerleri olmak üzere, halkın nişanlanmasını ve evlenmesini engellemeye çalışmış. Çünkü sevgiyle var olan dünyada savaşacak asker bulmakta zorlanıyormuş.
Bu zalimliğin karşısına ise yaşam felsefesi olarak barışı savunan Papaz Valentine çıkmış. Zaten hep böyle olmaz mı? Diktatörler var oldukça hayatın kuralı gereği karşısına her zaman özgürlük savunucuları çıkar. İnsanın doğasında baş kaldırma ve özgürleşme dürtüsü de var sonuçta. Hikâyeye dönersek; bu cesur Papaz, zalim hükümdara baş kaldırmış ve özgür bir hayatın kurulması için kendini riske atmış. Gizli gizli evlenmek isteyenlere yardım etmiş. 2. Cladius’un sevginin hüküm sürdüğünü fark etmesiyle ne yazık ki Papaz Valentine katledilmiş ve tarihte yerini almış.
Fakat Papaz Valentine’nin yok edilmesi, O’nu, düşüncesini, boyunduruk altına girmeme çabasını ortadan kaldırmaya yetmemiş. Bir kere o kıvılcımı yakmıştı. Direnişi ve onurlu duruşu dillerden dillere günümüze ulaştı. Papaz Valentine bu duruşundan dolayı Aziz olarak görülmüş. Ruhanilikte en yüksek kademeye yükselmiş.
MS 496 senesinde, Papa Gelasius tarafından ruhani dünyada en üst mertebe olan “Aziz” olarak ilan edilmiş. Papaz Valentine bu tarihten itibaren AZİZ VALENTİNE olarak kabul görmüş.
Demokratik bir hayatın adımları arasında büyük bir hamleydi o günlerde Aziz Valentine’in dirençli duruşu. Günümüzde sevgi dolu ilişkilerin özgürce inşa edilişinde büyük payı olan bir figür olduğunu söylemek gerekir…
Demokrat ve adil bir yaşam için birçok değerler kendilerini feda etmiştir tarihte. Bugün ise bunun için mücadele veren, isimleri bile bilinmeyen güzel insanların yaşadığını bilmek bir umut. Diktatörler varsa bilin ki zalim düzenlerine karşı çıkacak insanlar da var. İnsanın doğasına aykırı bir düzende her zaman oyun bozucular oldu ve olmaya devam edecek…
Bir efsaneye göre, eski bir krallıkta, kilisede tek bir çan çalarsa birinin öldüğü anlaşılır; bu kişinin de saraydan uzak bir insan olduğu anlaşılırmış. İki çan çalarsa yakın bir esnaf, bildik bir simanın öldüğü bilinirmiş. Üç çan çalarsa saray içerisinden önemli bir kişinin öldüğü, dört çan çalarsa Kral’ın kaybedildiği bilinirmiş.
Günün birinde halktan biri suçlanmış. Zalimce yargılandıktan sonra cezası verilmiş. Haksızca ceza alan kişi bunu içine sindirememiş. Kilisenin çanı önce bir kez çalmış, sonra iki kez, üç ve dört kez çalınca halkın bir anda ilgisi artmış. Ama beşinci çan da çalınca, halk koşarak kiliseye gelmiş. Gördüklerine şaşırmışlar ve ne olduğunu anlamaya çalışmışlar. Kilisenin çanını çalan zangoç değil, suçlanan şahısmış. Açıklaması da şaşırtıcı olmuş. “Bugün bu ülkede adalet öldü” diyerek insanları biraz düşünmeye zorlamış. Adalet ve demokrasinin yok oluşu bir toplum için en büyük kayıptır. Adalet ve demokrasi herkese bir gün gerekecektir. Ne yazık ki yaşadığımız günlerde çanlar sürekli çalıyor.
Bugün Sevgililer Günü’nü kutlayan insanlar, aslında özgürlük şehitlerine desteklerini sunduklarını da bilmelidir. Asırlar sonra, günümüzde de özgürleşme istekleri bütün dünyada artarak devam etmekte. Özgür olma istemi bir insani tepki olarak algılanmalı. Özgürlük talepleri bir bölünmüşlük değil, esasen birleştirici bir talepten öte görülemez. Sevgililer Günü, esasen eşit yurttaş olmanın demokratik direnişle eşdeğer olduğunu bizlere felsefik olarak hatırlatmalı.
Bugünlerde bu özel günü magazinleştiren zihniyetler, esasen reel tarihi saklayan, bizlerin toplumların gerçeklerle ve tarihle yüzleşmesine set koyan zihniyetlerdir.
Dikta rejimler er ya da geç yıkılacaktır. Hayatta hiçbir şey ilelebet değildir. Yaşamın sınırlarında insanın özgür iradesi belirleyici olmalıdır. Sevmek ya da aşk, barış anlamına gelir. Sevmek insanı özgürleştirir. Özgür ve sevgi duygusunu yaşayan insanın karanlığı ehlileşmiştir artık. Karanlığın esaretinden kurtulmuştur. Sevgiye, dostluğa engel koyanlar zalimdirler. Kendi karanlıklarını yaymak isterler ve sevgi onların canını en çok acıtan şeydir. Toplumları ve halkları erk anlayışla ayrıştıranlar, dillere yasak koyanlar elbet bunlardan tek taraflı beslenenlerdir, beslendikçe daha da kararanlardır. 2. Cladius’un artıklarıdır. Bundan öteye gidemezler…
Bugün birçoğumuz ekonomik sıkıntılara rağmen değer verdiklerimize iyi bir şey yapmaya ya da hediye almaya zorlukla da olsa çabalayacağız. 14 Şubat, bu istikrarsız ortamda bize dayatılan kapitalist bir duruma dönüştürüldü. Sevgiyi hediyelerle 14 Şubata bağlı olmadan da onurlandırmak esasen en değerlisi.
Kutuplaşan ve tekçi anlayışın gitgide hâkim olduğu dünyada Barış için, çocuktan katil yaratmamak için direnen tüm dostların Sevgililer Günü Kutlu Olsun…
Özgürce yaşamın temelinin kurulmasında büyük bir rolü olan Aziz Valentine ve tüm demokrasi şehitlerini saygıyla anıyorum…
Bu mecradan yakınlarını kaybeden, asla doya doya sevdiğini söyleme şansı olmayan, tüm zorluklara rağmen sevdiklerine sahip çıkan Cumartesi Annelerini/Mayriglerini selamlıyorum.
Benim Annem Cumartesi!
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***