Yeme içmenin yanında tatile gitmek, dışarıda yemek, konsere, sinemaya, tiyatroya, maça gitmek, kıyafet almak, ev eşyası almak, otomobil kullanmak gibi eylemler de ekonomik anlamda tüketim tanımına girdiği için Covid-19 salgınının yarattığı yeni ortamda Türkiye’de tüketim harcamalarında genel bir düşüş olacağını tahmin ediyorduk. Tüketimdeki düşüşün üretimin, dolayısıyla ithalatın da gerilemesine neden olacağı beklenen gelişmelerdi. Buna ek olarak salgının yarattığı korkunun etkisiyle geçmiş yıllara göre çok daha az yabancı turist geleceği, yatırımların düşeceği de öngörülüyordu. Bütün bu tahminlerin kaçınılmaz sonucu ikinci çeyrekte yüksek oranlı bir küçülme beklentisiydi.
Beklenen oldu ve birçok ülkede olduğu gibi bizde de ikinci çeyrekte ekonomi küçüldü. Yüzde 9,9 oranındaki küçülme çok ciddi bir düşüşü işaret ediyor. Özel tüketim harcamalarındaki düşüş (geçen yılın ikinci çeyreğine göre) yüzde 8,6, devletin nihai tüketim harcamalarındaki düşüş yüzde 0,8. Bu iki veri bize talepteki düşüşü gösteriyor. Bizdeki küçülmenin diğer ülkelerden en önemli farkı aynı zamanda enflasyonumuzun da çok yüksek olması (yüzde 11,77.) Pek çok ülke sıfıra yakın düşük enflasyonla ekonomik küçülme (resesyon) yaşarken Türkiye yüksek enflasyonla ekonomik küçülmeyi bir arada yaşıyor (slumpflasyon.)
Ekonomik küçülmede yalnızca iç talepteki düşüş etkili değil. Dış talepte de ciddi bir çöküş söz konusu. İthalatımız geriliyor gerilemesine ama ihracatımızdaki gerileme çok daha sert. Aşağıdaki tablo bu durumu ortaya koyuyor (kaynak: TÜİK: Dış Ticaret İstatistikleri, Temmuz 2020.)
Tablo bize yılın ilk 8 ayında ihracatımızın yüzde 13,7 oranında düşmesine karşılık ithalatımızın yüzde 3,9 oranında düştüğünü ve sonuçta 7 aylık dış ticaret açığımızın da yüzde 18,2 arttığını gösteriyor. 2019 yılının ilk 7 ayında ihracatımız ithalatımızın yüzde 85,9’unu karşılarken bu yılın ilk 8 ayında bu oran yüzde 77,2’ye düşmüş bulunuyor.
Ticaret Bakanlığı’nın açıkladığı geçici verilere göre ağustos ayında bu eğilim artarak devam ediyor. GTS derlemesine göre Ocak-Ağustos döneminde geçen yılın aynı dönemine göre ihracattaki gerileme yüzde 12,8 olurken, ithalattaki gerileme yüzde 1,14’de kalmış görünüyor.
Genel doğrulara dayalı gözlemlerden çıkarılmış bazı hipotezler vardır. Bu hipotezler, zaman içinde sloganlara dönüşür. Bu sloganlardan birisi: ‘Bir ülkenin parası değer kaybederse ihracatı artar’ şeklinde ifade edilebilir. Eğer yalnızca o ülkenin parası değer kaybetmiş ve dış dünyada bir şey değişmemişse bu slogan doğrudur. O ülkenin parası diğer paralara karşı değer kaybederse ihracat artar. Diyelim ki 1 Dolar = 5 TL ve toplamda 150 milyar dolarlık mal ihraç ediyoruz. Bu durumda elimize geçecek 150 milyar doların karşılığı 750 milyar TL olur. TL’nin hızla değer kaybettiğini ve 1 Doların 6 TL’ye eşit hale geldiğini düşünelim. Bu durumda yine 150 milyar dolarlık ihracat yapsak elimize geçen para 900 milyar TL olacaktır. TL cinsinden ortaya çıkan bu ek kazanç bizim ihracatçıları daha fazla ihracat yapmaya teşvik edecek ve bu uğurda biraz fiyat düşürüp mallarını dış alıcılar için daha çekici kılarak kazançlarını sürümden artırmayı deneyeceklerdir. Alıcılar da söz konusu mallara eğer kendi ülkelerinde yeterince talep varsa, daha fazla mal alıp daha ucuza satacaklar ve onlar da sürümden kazanç artırmaya yöneleceklerdir. Sistem normal koşullarda böyle işler. Ama eğer bizim sattığımız malları ithal eden ülkeler de ekonomik olarak sıkıntıya girmiş ve onlarda da tüketim (talep) düşmüşse o zaman ithalatları düşecektir. Bizim malımız ucuzlasa bile dış alıcılar ülkelerinde ortaya çıkan talep yetersizliği nedeniyle bizden eskisinden daha az mal alabilirler. Dünyayı saran Covid-19 salgını sonucu bütün ülkeler bir talep daralması yaşıyor. Bunun sonucu olarak da ithalatta fiyattan bağımsız olarak genel olarak bir düşüş yaşanıyor. İşte yukarıdaki tablo bu durumu anlatıyor. TL’nin değeri Dolar karşısında Ocak-Temmuz döneminde (1 USD = 5,9574 TL’den 1 USD = 6,9725 TL’ye) yüzde 17 oranında düşmüş olmasına karşılık ihracatımız da yüzde 13,7 oranında düşmüş bulunuyor. Eğer ihracat yaptığımız ülkelerden yalnızca birisinde sorun varsa bunun olumsuz etkisi sınırlı kalır, ama eğer hepsinde sıkıntı varsa olumsuz etki büyür. Covid-19 salgını nedeniyle bütün dünyada sıkıntı olduğu için olumsuz etkisi de büyük oluyor.
Turizm gelirlerinin geçen yılın dörtte biri düzeyinde kalacağının tahmin edildiği bir yılda dış ticaret açığının da artmaya başlaması cari açık için iyi haber değil. Dış ticaret açığının artmaya başlamasının bir nedeni de altın fiyatındaki hızlı yükselişin altın talebini ve dolayısıyla ithalatını ciddi biçimde artırmış olması. Cari açığa tek olumlu katkı petrol fiyatının geçen yıla göre düşük seyretmesinden geliyor. Özetle söylemek gerekirse yılın başında “ekonomi küçülecek ama cari açık da sıfıra yakın olacak” biçimindeki yorum geçerliliğini tümüyle kaybetmiş bulunuyor.