YORUM | Av. NURULLAH ALBAYRAK
“El Fotografo de Mauthausen”, İkinci Dünya Savaşı sırasında bir Nazi Kampında yaşananları anlatan bir film. İspanya İç Savaşı yarım milyondan fazla insanın hayatını kaybetmesine neden olmuş, yarım milyondan fazla kişi ülkeyi terk ederek komşu ülkelere sığınmıştır. O dönem Fransa ve İngiltere İspanyol iç savaşına karışmazken, Almanya ve İtalya Franco Rejimini desteklemiştir. Rejimden kaçarak Fransa’ya sığınanlardan yaklaşık on bin kişi, savaş sırasında direnişçilerle birlikte Naziler tarafından esir alınmış ve Avusturya’nın Linz şehri yakınında bulunan Mauthausen Kampına götürülmüştür. El Fotogrofo de Mauthausen, onlarca ülkeden iki yüz bine yakın insanın toplandığı kampta yaşananları esir bir İspanyol fotoğrafçı, Francisco Boix’nın gözünden ve kamerasından anlatmaktadır.
Boix’nın fotoğrafçılığı, fotoğraflara ilgisi olan terzi babasından gelmektedir. Kampta önce tercümanlık yapmış, daha sonra fotoğraf laboratuvarında çalışmıştır. Boix’nın tanıklığı Naziler tarafından yapılan zulümlere ait fotoğraf negatiflerine ulaşmasıyla başlamıştır. Bahse konu negatiflerde, kamplarda yaşayan insanlara ait kimlik bilgilerine, yapılan kötü muamele ve işkencelere, işlenen cinayetlere ve infazlara, tıbbi deney adıyla yapılan uygulamalara, gaz odalarına ya da siyah kamyonetlere bindirilen insanlara, kampın denetiminden sorumlu rütbeli askerlerin ziyaretlerine kadar birçok şeyi bulmak mümkün olmuştur. Francisco Boix her türlü riski alarak negatiflerin bir kısmını arkadaşlarıyla birlikte saklamış, olayı fark eden Nazi yönetimi türlü işkencelerle ve infazlarla negatifleri ele geçirmeye çalışmıştır.
Stalingrad sonrası savaşın seyri Hitler’in aleyhine dönünce Naziler kamplarda kalan soykırım delillerini hızla yok edip kaçmaya çalışsa da negatiflere ulaşamamıştır. Mauthausen Kampının büyüklüğü nedeniyle soykırıma ait tüm izlerin silinmesi de mümkün olmamıştır. Francisco Boix Nürnberg duruşmalarında soykırımın canlı şahitlerinden birisi olarak tanıklık yapmıştır. Nazi liderleriyle kampta görevli asker ve kapoların yargılanmasında Leica marka fotoğraf makinasından çıkan negatifler önemli rol oynamıştır. Bu arada Nazi kamplarında, kamp yöneticisi olan Naziler adına hareket eden ve özel ayrıcalıkları olan tutuklulara-tutsaklara ‘kapo’ denilmekteydi. Kapo’lar kendilerini kurtarmak için dürüst olsun olmasın, her türlü acımasızlığı yapmaya hazır kişilerdi. Film sahnelerinden Nazi askerleri gibi kapo’lar da işledikleri suçlardan dolayı yargılandılar.
İçinde bulunduğumuz şartlar nedeniyle geçmişte yaşanan soykırımlara, zulümlere, işkence ve kötü muamelelere karşı daha duyarlı bir süreçten geçildiği muhakkaktır. Türkiye’de yaşananları Nazi döneminin soykırımıyla birebir kıyaslamak, iki süreci aynı bağlam üzerine oturtmak, daha detaylıca bakıldığında işkencelerin, infazların, kötü muamelelerin aynısını ortaya koymak dönemsel şartlar açısından mümkün olmayabilir. Ancak, Nazi döneminin şartlarının aynısını bugün ortaya koyma imkânı olsa 21. yüzyılda dünyanın gözü önünde nefret söylemini strateji kabul eden, bununla da kalmayıp işkenceye, kötü muameleye, yargısız infaza ya da insan kaçırmaya yasal kılıf uydurmaya çalışan, yeni doğum yapmış kadından seksen yaşının üstü hastaya kadar on binlerce masumu cezaevine dolduran ve yeni cezaevi inşaatlarıyla övünen bir zihniyetin fırsatını bulduğunda Mauthausen benzerini yapabileceğini düşünmek akla uzak gelmiyor.
Konuyu daha fazla uzatmadan birbirinden ilginç ve anlam yüklü sahnelerden biriyle yazının bu kısmını tamamlayayım. Diyalog Nazilerin kampı terk etmesi sonrası Francisco Boix ile laboratuvardan sorumlu Nazi subayı arasında geçiyor. Nazi subayı, “Ben sadece fotoğraf çektim. Kimseyi öldürmedim. Biliyorsun. Sadece ölümsüzleştirdim. Masumum ben. Sadece emirlere uydum,” dediğinde Francisco Boix, “O yüzden bununla yargılanacaksın,” diye cevap veriyor.
Bu diyalogu buraya koymamın nedeni daha birkaç gün önce Ankara emniyetinde gündeme gelen işkence iddiaları ve bununla ilgili bir rapor hazırlandığını ama açıklayamayacağını söyleyen Ankara Barosunun tutumuydu. Ankara Barosu yönetimi işkence konusunda önemli raporlar hazırladı ve kamuoyu ile da paylaştı. Ancak, Ankara Emniyetinde kısa süre önce yaşanan ve avukatların da mağduru olduğu işkence suçu nedeniyle Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi avukatlarının hazırladığı raporun yayınlanmaması ise en masum ifadesiyle talihsizlik olmuştur.
Bir Leica kameradan geriye kalan negatiflerin oluşturduğu metaforu görünce, “insanlık suçu işkence”yi yapan, destekleyen, meşrulaştıran, görmezden gelen, gizlemeye çalışan, ortak olanların hem hukuk hem de tarih önünde mutlaka hesap vereceklerini ayrıca, işkencecilerin yargılanması ve hesap vermesi için her türlü kaydın önemli olduğunu hatırlatmadan edemedim.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***