Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi tarafından Ankara Emniyet Müdürlüğü’ndeki işkence iddialarıyla ilgili hazırlanan rapor, baro yönetimi tarafından kamuoyuna açıklanmamış ve rapordaki mağdur yakınlarının ifadelerinin sansürlenmişti. İnsan Hakları Merkezi’nde görev yapan Gizay Dulkadir ve Sercan Aran, Ankara Barosu Divan üyeleri Deniz Can Aydın ile Nadire Nurdoğan görevlerinden istifa etmişlerdi.
Avukat Rumeysa Budak, Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi Genel Sekreterliği görevinden istifa ettiğini belirterek, “Baro bünyesinde, gerek sahada gerek akademide bu kadar donanımlı olan üyelerin bir araya geldiği bir divanın, tartışma konusu dahi yapılmaması gereken bir işkence raporunun son nokta olması nedeniyle dağılması köklü bir kurum için çok talihsiz bir kayıp olmuştur.” dedi.
Merkez olarak görevlerini yaptıklarını vurgulayan Budak, “Hiçbir kriz, hiçbir istifa, hiçbir eleştiri, hiçbir şahsi veya kurumsal hesaplaşma asıl mesele etmemiz gereken işkencenin önüne geçmemeli” değerlendirmesinde bulundu.
‘RAPORU YAYINLAMA GÖREV BARO YÖNETİMİNDE’
Raporu yayınlama görevinin baro yönetiminde olduğuna işaret eden Budak, şöyle devam etti: “İşkence raporunun yayımlanması konusunda son yetkili merciin hala yönetim kurulu olduğunu ve raporu sızdırmak gibi bir görevimiz olmadığını tekrar belirtmek isterim. Kendi adıma geldiğimiz noktada, hukuku savunduğumuz bu meseleyi hukuksuzluk yaparak çözmeyi doğru bulmuyorum.
İki haftadır gözaltındakilerle görüşüp tutanak tutma süreci, yoğun stres, mağdurların durumuna şahit olmak, beklediğimiz nitelikte sonucu alamamak beni ruhen ve fiziken çokça yıprattı ancak görevimi sonuna kadar yaptığım için vicdani olarak rahatım, bu herkesçe böyle bilinsin.”
‘İŞKENCE, EŞKENCEDİR’
Budak, Baro için hazırladığı Aralık ayı AİHM bültenin sansüre uğradığını ve yayınlanmadığına dikkat çekti. İnsan Hakları Merkezi’nden her hangi maddi manevi beklentisinin olmadığını kaydeden Budak, şu ifadeleri kullandı: “Tek kaygımız uzman olduğumuz alanlarda baronun insan hakları profiline bir katkı sağlamaktı. Ancak çalışmalarımız nedeniyle atandığımız bu görev, yine gönüllü çalışmalarımız nedeniyle sorgulandı, askıya alındı, engellendi.
Osman Kavala kararı nedeniyle ülkemizin geldiği vahim tablo ortadayken hukukçular olarak bile ‘AİHM kararı, AİHM kararıdır’ veya ‘işkence, işkencedir’ diyemediğimiz için birlik olamadığımız için çok ama çok üzgünüm, ancak umutsuz değilim, bu da herkesçe böyle bilinsin.
Mevcut koşullar ve yaşadıklarım karşısında insan hakları mücadelesinin artık tahmin ettiğimden kat kat zor olacağını bir kez daha görmüş olsam da insan hakları hukukçuluğumla her türlü ihlali, çevirilerim başta olmak üzere ama’sız fakat’sız duyurmaya devam edeceğim. ”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***