Psikiyatrist Prof. Dr. Halise Devrimci Özgüven’e göre Türkiye’de ergenler ve gençler arasında intihar oranı, dünya genelinin üzerinde. İntihar davranışının tek bir nedenle açıklanamayacağını söyleyen Özgüven uyarıyor: İntiharı konuşmak bir tabu değil ama bazı kaidelere dikkat edilmezse “Werther etkisi” olabilir, yeni intiharlar tetiklenebilir. Özgüven’e göre intihar bulaşıcıdır.
Türkiye her yeni intihar vakasında bir kez daha bu olgunun nasıl tartışılması gerektiğini tartışıyor ve o esnada hangi eğilim daha agresifse, tartışmanın biçimini o eğilim belirliyor. Oysa uzmanlar herhangi bir intihar olayını konuşurken, tartışırken bu özkıyım eylemine meyyal kişileri akla getirmek gerektiğini hatırlatıyor.
Peki intihar çok hassas bir konuyken, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi bu konuda hiç konuşmamak ile hiçbir hassasiyet gözetmeksizin dile gelen her şeyi paylaşmak dışında üçüncü bir yol yok mu?
İntihar olgusu üzerine yaptığı araştırmalarıyla bilinen, iki yıl önce Prof. Mustafa Sercan’la birlikte İntiharı Anlama ve Müdahale isimli kapsamlı bir derleme kitap yayınlayan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halise Devrimci Özgüven’e kulak veriyoruz.
Bazı uzmanlar intihar üzerine konuşurken, yazarken intihara meyyal kişiler açısından tetikleyici olmaması için bazı konulara değinilmemesi gerektiğini söylüyor. Bir kere bu söyleşide konuşmamamız gereken ne var?
Konuşamayacağımız hiçbir konu yok. İntihar olgusu bir tabu değil. Bir kişiye intihar düşüncesi olup olmadığını sormanın onu olumsuz etkileyebileceğine dair evrensel bir yanlış görüş var. Hatta bazı profesyoneller bile bu yanlışı yapabiliyor. Oysa intiharla ilgili hastayla da, hasta yakınıyla da, topluma hitaben de konuşulabilir. Ama ne konuşulacağı ve nasıl konuşulacağına dikkat edilmesi, özendirici olunmaması gerekir. İntiharla ilgili haber yaparken ise dikkat edilmesi gereken hususlar var.
Mesela intihar eden birini kahramanlaştırmak gibi mi?
İntihar haberi yaparken nelere dikkat edilmesi gerektiğine dair bilimsel bulgular ışığında hazırlanmış öneriler var. İntihar haberlerinin medyada çok fazla yer almasının, intiharla ilgilili uygun olmayan yayınlar yapılmasının intihar davranışını artırdığını 18. yüzyıldan beri biliyoruz.
HABERLERİN BÜYÜK BÖLÜMÜ İNTİHARI ÖZENDİRİCİ NİTELİKTE
Ne olmuştu 18. yüzyılda?
Goethe’nin iki hafta içinde yazdığı, son derece akıcı ve yankı uyandırıcı Genç Werther’in Acıları isimli romanı 1774 yılında yayınlandığında inanılmaz bir popülerlik yakalamış ve ardından intihar vakalarında hızlı bir yükseliş yaşanmıştı. Çok sayıda insan romanın kahramanı Werther gibi giyinerek (mavi ceket, sarı pantolon), onun gibi veda notu bırakarak, onun yöntemini kullanarak intihar edince Goethe’nin romanı bazı bölgelerde yasaklanmıştı. 1974 tarihinde sosyolog David Philips, “Werther etkisi” terimini bu bağlamda literatüre kazandırdı. Dolayısıyla intiharı yazarken, konuşurken, tartışırken, haber yaparken Werther etkisini hesaba katmak, bunu yaratmamak için dikkat etmek gerekiyor.
Werther etkisi tam olarak ne demek?
Çaresi olmadığı düşünülen bir acı karşısında ölümü çözüm olarak görmek. Zaman içinde Werther etkisini ortaya koyan çok sayıda bilimsel çalışma da yapıldı. Örneğin Avusturya-Viyana’da belli bir dönem yaşanan intiharlar üzerine yapılan bir araştırma, intihar haberlerinin nasıl bir Werther etkisi yarattığını göstermesi açısından çok çarpıcı. Gazetelerde yayınlanan haberlerde sıklıkla “metro intiharlarına” yer verilince, metronun altına atlayarak yapılan intiharlarda korkunç bir artış gözlemleniyor. Bunun üzerine metroda gerçekleşen intiharlarla ilgili haberler Avusturya’da yasaklanıyor ve ardından metro intiharlarında düşüş yaşanıyor. İntiharla ilgili haberler yapılırken dikkat edilmesi gerektiği uyarısı geçtiğimiz yüzyılın başından beri yapılıyor ama maalesef hâlâ intiharlarla ilgili haberlerin büyük bölümü istemeden de olsa, intiharı özendirici nitelikte.
Peki intihar haberleriyle ilgili dikkat edilmesi gerekenlere dair bir rehber var mı?
Tabii, örneğin Dünya Sağlık Örgütü’nün intiharla ilgili haberlerin nasıl yapılması gerektiğine dair bir rehberi var. Bu rehber mümkünse haber yapılmamasını, yapılacaksa haberle ilgili ayrıntılara, fotoğraflara yer verilmemesini, kişinin kimliğinin, nerede yaşadığının, nerede ve nasıl intihar ettiğinin, neden intihar ettiğinin bildirilmemesini, veda notlarının yayınlanmamasını ve haberde mutlaka intihar düşünceleri olan kişilerin nerelere başvurabileceğine değinilmesini öneriyor. Öte yandan Türk Basın Kanunu’nun 20. Maddesi’nde, intihar haberlerinin özendirme etkisi yaratmayacak şekilde, mümkğn olan en yalın biçimde yayınlanması, haberde fotoğrafa yer verilmemesi, kişinin kullandığı yöntemden, intihara götüren nedenlerden bahsedilmemesi, tamamen nötr ve kısa bir dil kullanılması isteniyor. Maalesef intihar haberleri yayınlanırken ne DSÖ’nün rehberine ne de kanuna uyuluyor.
İNTİHARA EN ÇOK MEYYAL İKİ GRUP VAR: PSİKİYATRİK HASTALAR VE ERGENLER
Gazetecilerin çeşitli denetim mekanizmaları var. Örneğin şu an yaptığımız söyleşi önce editör, sonra haber müdürü, daha sonra yayın yönetmeni tarafından okunduktan sonra yayınlanacak. Fakat yayın dünyasında, sosyal medya başta olmak üzere bu profesyonel mekanizmaların ortadan kalktığı yeni araçlar var. Bir kere sosyal medya kullanıcıları nelere dikkat etmeli?
Sosyal medyanın nasıl düzenleneceğine dair bir tartışmaya giremem ama sosyal medya kullanıcılarının da az önce bahsettiğimiz unsurlara dikkat etmesi çok elzem. Bizim bir asistanımız, Dr. Direnç Sakarya 2017 yılında yaptığı web taramasında, intiharla ilgili haberlerin yüzde 42’sinin intihara yönlendirici olduğunu tespit etti. Aynı araştırmaya göre web içeriklerin sadece yüzde 13’ü koruyucu, yani intihardan uzak tutucu, geri kalanı da nötr. Bu çok korkunç bir tablo. Sosyal medya paylaşımları bu açıdan daha da korkutucu. Yine yakın zamanda sosyal medya dâhil internet yayıncılığıyla ilgili Avusturya’da yapılan bir araştırmaya göre içeriklerin yüzde 80’den fazlasında herhangi bir etik kurala uyulmadığı ortaya konuyor. O halde sosyal medyada nasıl ki pedofiliye, ırkçı söylemlere, cinsiyetçiliğe izin verilmiyorsa, intiharı özendirici içeriklere de izin verilmemesi gerekiyor. Fakat sosyal medyayı bırakın, az önce bahsettiğiniz, editoryal mekanizmaların olduğu geleneksel medyada bile intihar haberleriyle ilgili hiçbir yasal veya etik kurala uyulmuyor.
Doğrusu ergenlik yıllarında Genç Werther’in Acıları’ndan etkilenmiştik ama yaşadığımız politik meseleler bir yana, karşılaştığımız bir aşk çıkmazında, yahut ailevi bir meselede rol model olarak Werther o zamanlar aklımızın bir kenarında hep bulunurdu ama belli bir yaştan sonra o hissiyat sona eriyor ve intihar fikri varsa bile giderek ortadan kalkıyor. Yaş ilerledikçe intihar fikri azalıyor mu? Rol modeller, intihar eğiliminde ne kadar belirleyici?
Rol modeller intihar davranışında önemli faktörlerden birisi. Ama kimlerde diye sorarsanız, iki önemli gruptan söz edebilirim. Birincisi psikiyatrik hastalığı olan ve böyle bir davranışı sergileme riski daha yüksek olan bireyler; ikincisi ise, herhangi bir psikiyatrik rahatsızlığı olmasa bile, ergenler.
Neden ergenler?
Çünkü ergenlik, bireyin rol model arayışının olduğu ve bu rol modele göre kendini şekillendirdiği bir dönemidir. Ayrıca ergenlerin yaşları gereği yaşam deneyimleri ve sorunlar karşısında alternatif çözüm üretme becerileri daha kısıtlıdır. Ayrıca yine içinde bulundukları dönem gereği daha dürtüseldirler.
BİR İNSAN İNTİHAR GİRİŞİMİNDE BULUNMUŞSA, İLK BİR YIL İÇİNDE İNTİHARLA ÖLME RİSKİ YÜZ KAT ARTIYOR
2014 yılında verdiğiniz bir beyanatta, intiharları önleme konusunda gençlere odaklanmamız gerektiğini söylemişsiniz…
Kesinlikle! Bir kere Türkiye’de, tıpkı dünya genelinde olduğu gibi intihar girişimleri, intihar vakalarından çok daha fazla ve intihar girişimlerinde ergenler başı çekiyor. Türkiye’de, oransal olarak intihar girişimi, intihara göre dünya genelinden daha yüksek. Tabii bu konudaki sayısal veriler çok güvenilir değil, çünkü intiharların düzenli kayıtları tutulurken, intihar girişimlerinin kaydı sıkı bir biçimde tutulamıyor. O yüzden intihar girişimleriyle ilgili veriler, gerçek sayının çok daha altında kalıyor. Bu denli yüksek intihar girişimi hızı bizi endişelendiriyor, çünkü intihar girişimleri, tamamlanmış intiharlar için en büyük risk faktörüdür. Bir insan intihar girişiminde bulunmuşsa, intihar girişiminin ilk bir yılı içinde intiharla ölme riski yüz kat artıyor. Az önceki konuya dönelim: Bizde en çok gençler intihar girişiminde bulunuyor. Dahası, bizde tamamlanmış intihar hızları da, dünya genelinden farklı olarak sadece 65 yaş üstü grupta değil, gençlerde de pik yapıyor. Dünya genelinde 65 yaş üstünde bu riskin arttığını görüyorken, Türkiye’de 65 yaş üstüne ek olarak, 15-24 yaş arasında da bir pik var.
Bunun nedeni ne?
Toplumsal, siyasal, kültürel birçok nedeni olabilir. Zaten intihar çok kompleks bir insan davranışı ve tek bir nedenle açıklanması zor. İntihar davranışları herhangi bir psikiyatrik hastalığı olmayan ama zorlanma yaratan yaşam olayları karşısında kriz yaşayan bireylerde de görülebiliyor, ağır psikiyatrik hastalığı olan bireylerde de. Genetik faktörler, psikiyatrik hastalıklar, ekonomik sorunlar, kültürle ilgili unsurlar intihar davranışının ortaya çıkmasında rol oynayabiliyor. Örneğin bazı kültürler intihara karşı koruyucu olabiliyorken, kültürel bir yozlaşma intiharları artırabiliyor.
DÜRTÜSEL, ÖFKELİ, SORUN ÇÖZME BECERİLERİ DÜŞÜK, ESNEK OLMAYAN BİREYLERDE İNTİHAR RİSKİ ARTIYOR
Durkheim’in, bireyle toplum arasındaki ilişkinin koptuğu veya toplumsal çöküşün yaşandığı dönemleri anlatmak için kullandığı “anomi” kavramını mı kastediyorsunuz?
Tabii, anomiden söz ediyorum. Ayrıca dürtüsel, öfkeli, sorun çözme becerileri düşük, esnek olmayan bireylerde bu risk artıyor. Ergenler de böyledir mesela. Hem rol model almaya daha yatkındırlar, hem de az önce “Belli bir yaştan sonra o hissiyat sona eriyor” dediğiniz üzere, yaşam deneyimleri daha az olduğu için ergenlerin alternatif üretme, sorun çözme becerileri daha kısıtlıdır. Yaşam deneyiminiz arttıkça sorun çözme kabiliyetiniz de artar. Ergenlikte intihar sebebi olarak görülen bir sorun, belli bir yaştan sonra çok rahat üstesinden gelinebilir hale gelebiliyor. Fakat netice itibariyle hiçbir intihar davranışı tek bir nedene dayanmaz, bu şekilde de açıklanamaz. Medyada intihar haberleri çıkıyor, “şundan dolayı intihar etti” deniyor. Oysa intiharın arkasında genellikle çok sayıda faktör birlikte rol oynuyor.
İyi de mesela Enes Kara intiharının nedeninin, kendisinin de önceden çektiği videoya dayanılarak “cemaat evinde yapılan baskılar” olduğunu söylemek ne kadar yanlış?
Açıkçası bilmiyorum ve bu konuda net bir çıkarsamada bulunmak istemiyorum. Gerçekten de Enes Kara intiharının arkasındaki neden cemaat evindeki baskı ve ailesinin destek olmaması gibi görünüyor. Ama buna ilave başka nedenler de olabileceğini hesaba katmak gerekiyor. Anlatmak istediğim şey, bir intiharı tek bir nedenle açıklamanın zorluğu. İntihar çok kompleks bir davranıştır.
Bir insanı intihara, özkıyıma iten temel faktörler neler? Mesela insan başkasını cezalandırmak için mi intihar eder?
Bu da intihar nedenlerinden biri olabilir. Bazı insanlar gerçekten ölmek istiyor. Bazıları çok acı hissediyor ve bu acıdan kurtulmak istiyor. Kimi insanlar çok öfkeli oluyor ve bu öfkeyi kendi bedenine yönlendiriyor. Kimileri yardıma çok muhtaç oluyor ve intiharı bir yardım çağrısı olarak görüyor. Ama nedeni ne olursa olsun intihar davranışı bir semptomdur ve her zaman patolojiktir.
İntihar girişimlerini son çığlık olarak mı görmek gerekiyor?
Genelleme yapmak istemem ama tabii, meselenin böyle bir yönü var. Ölümle sonuçlanan bir intiharın arkasında ölüm isteği ağır basarken, intihar girişiminde yardım çağrısı daha ağırlıklı olabilir. Ama dediğim gibi, bu konuda genelleme yapılamaz.
İntiharları önleme konusunda gençlere odaklanmak gerektiğini söylüyorsunuz. Toplumsal, siyasal, akademik, ekonomik, ideolojik alanlarda ne yapmalı, ne yapılabilir?
Aslında tam da bahsettiğiniz kadar geniş bir alanda, sistematik bir biçimde çalışmak gerekiyor. Devletin, üniversitelerin, meslek örgütlerinin ve ilgili sivil toplum örgütlerinin birlikte çalıştığı kapsamlı intiharı önleme programları hazırlanmalı ve sürdürülmeli.
EKONOMİK FAKTÖRLER İNTİHAR DAVRANIŞINDA BELİRLEYECİ UNSURLARDAN BİRİ
Bu programlar nasıl hayata geçirilebilir?
Bu programlar duyarlı grupları hedeflemeli. Örneğin, hem aile hem de kişiler arası ilişkiler açısından ergenler daha duyarlı bir grup. Bu açıdan ergenlere yönelik psikolojik danışmanlık alma olanakları artırılmalı. Çocukların zor durumda kaldıkları anlarda kolaylıkla erişip destek alabilecekleri mekanizmalar üretilmeli. Okullarda rehber öğretmenler var ama bu sistem daha da güçlendirilebilir. Okul dışında da illerde kriz merkezleri oluşturulabilir ve buralara erişim kolaylaştırılabilir. Psikiyatrik tedaviden önce, intihar veya başka yıkıcı davranışları yaratacak sorunlara karşı önleyici tedbirler artırılabilir. İkinci basamakta ise başta depresyon olmak üzere intihar riskini artıran psikiyatrik hastalıkların öncelikli tedavisi için uğraş vermeliyiz. Ayrıca ekonomik faktörler intihar davranışında belirleyici unsurlardan biri. Sosyoekonomik sorunlar ve ekonomik inaktivite ile mücadele edilmesi gerekli.
Ekonomik inaktivite derken ekonomik bağımsızlığın olmamasını mı kastediyorsunuz?
Evet, ekonomik bakımdan inaktif olmak, içinde bulunduğu şartlar nedeniyle ekonomik bir aktivitenin olmaması demek. Bu kategoride öğrenciler, ev kadınları ve engelli bireyler yer alıyor. Ekonomik inaktivite grupları intihar davranışı açısından daha yüksek risk oluşturuyor. Bir diğer risk faktörü ise ekonomik açıdan zorluk içinde olmak. Yani yoksulluk da riski artırıyor. Gençlere, öğrencilere yönelik burs olanaklarının artırılması, part-time iş alanlarının genişletilmesi çok önemli. Avrupa’da öğrencilerin çok büyük bir bölümü part-time işlerde çalışır, Türkiye’de yok böyle bir şey. Keza dezavantajlı grupların, işsizlerin ekonomik olarak mutlaka desteklenmesi gerekir. Ayrıca gençlerin aldıkları eğitimin ekonomik bir değere dönüşebilmesi gerekli; üniversiteyi bitiren ve işsizler ordusuna katılan bireyler mutlu ve bağımsız olamıyor.
Eğitimin ekonomik değere dönüşmesinden kastınız ne?
Liseyi bitirip üniversiteye girmeye çalışan çok büyük bir genç nüfus var. Bu gençler kendi yeteneklerine göre değil, sırf mezun olabilmek için herhangi bir üniversiteye giriyor, bitirdiğinde de yine işsiz kalıyor. Düz lise denen yapıyı elden geçirmek, bundan uzaklaşıp meslek liselerine ağırlık vermek ve kalifiye insan gücü yetiştirmek gerekiyor. Gençlere meslek edindiremiyoruz. Hep kalifiye iş gücü eksikliğinden yakınırız ama bunun gereğini yerine getirmiyoruz. Tabii bunlar eğitim politikasında köklü dönüşüm gerektiriyor.
IMF YARDIMININ ALINDIĞI DÖNEMLERİ TAKİP EDEN YILLARDA İNTİHARLARIN PİK YAPTIĞI GÖRÜLMÜŞ
Şu anda ekonomik bir krizin içindeyiz ve geleceğe ilişkin belirsizlik ürkütücü boyutta. İntihar olgusunda ekonomik belirsizliğin etkisi nedir?
Dünyanın her yerinde ekonomik kriz dönemlerinde intiharlar artıyor. Mesela TÜİK üzerinden Türkiye’deki intihar verilerine baktığımızda, belli pik dönemleri görüyoruz. Örneğin 1994’te, 2001’de pikler var ve bunlar ekonomik kriz dönemleri. IMF yardımı alan ülkelerde intihar davranışı üzerine yapılan çarpıcı bir çalışma var; IMF yardımının alındığı dönemleri takip eden yıllarda intiharların pik yaptığı görülmüş.
Neden?
Çünkü IMF yardımları “acı reçete”, kemer sıkma politikaları şartlarıyla yapılıyor ve bu acı reçetenin alt ve orta sınıflarda boğucu sonuçları oluyor. Yine intiharın çok karmaşık, kompleks bir davranış olduğunu hatırlatayım, ama söz konusu dönemlerde de intihar davranışlarının arttığını biliyoruz.
ENES KARA’YI KAHRAMANLAŞTIRAN, İNTİHARI ROMANTİZE EDEN PAYLAŞIMLAR ÇOK RİSKLİ AMA CEMAAT EVLERİNİN TARTIŞILMASI KESİNLİKLE GEREKLİ
Enes Kara intiharı üzerine yapılan tartışmalarda, bir bakışa göre bu konuda konuşması gerekenler psikiyatristler, uzmanlar değil. Çünkü bu görüşe göre mevzubahis olan cemaat yurtlarıyla, oradaki baskıyla ilgili politik bir mesele ve konuşulması, tartışılması gereken intihar davranışının kendisi değil, buna neden olan cemaat yurtları. Siz ne düşünüyorsunuz?
Doğrusu bu yorumu haksız bulmuyorum. Çünkü Enes Kara’yla ilgili her şeyi bilmiyor olsak da, görünen şey cemaat evinde maruz kaldığı baskı ve ailesinden destek alamaması. Fakat bu olayla ilgili tartışmada sadece şahsen veya bir uzman olarak değil, Dünya Sağlık Örgütü’nün, bilimsel çalışmaların ışığından baktığımda da doğru bulmadığım şey, bir gencin intihar davranışının medyada bu kadar ayrıntılar verilerek konuşulması. İnsanların Enes Kara için çok üzülmesi gayet doğal ama onu kahramanlaştıran, intihar davranışını romantize eden açıklamalar, paylaşımlar çok riskli. Çünkü bu tür paylaşımlar, intihara eğilimli veya duyarlı kişileri intihara yatkın hale getirebilir. O yüzden az önce Werther etkisine dikkat çektim. Öte yandan cemaat yurtlarının, cemaat evlerinin, oradaki uygulamaların tartışılması kesinlikle gerekiyor. Zira bu çözülmesi gereken büyük bir sorun. Ama bunu intihar etmiş Enes Kara’nın ismi, videosu, fotoğrafı, bıraktığı not eşliğinde yapmamak gerekiyor.
İNTİHAR BULAŞICIDIR
Ama Enes Kara’nın intiharının gerek ülkedeki makro otoriter siyaset, gerekse küçük cemaat yapıları içindeki kuşatmayla karşı karşıya bırakılan özgürlük istenciyle dolu gençlerin çaresizliğini gösterdiği düşünülüyor… Siyasetle psikolojinin bu kadar birbirini belirlediği bir dönemde başka türlü ne yapılabilir ki?
Bu sorunun doğru cevabı nedir bilmiyorum. Ama intihar bulaşıcıdır. Bunun birçok örneğini yaşadık, gördük. Daha bir kaç yıl önce bir ailenin intiharı tüm ayrıntıları ile yayınlanmış ve ardından çok sayıda kişi yayınlanan haberlerde belirtilen yöntem ve davranışlarla, aynı şekilde intihar etmişti. Bu meseleyi intihar eden kişinin ismi, bıraktığı not, videosu vs, üzerinden tartışmak doğru değil.
ENES KARA İNTİHARININ DETAYLARINA GİRMEDEN DE CEMAAT EVLERİNİ TARTIŞABİLİRSİNİZ
Yayınladığı video intihar videosu değil ama, esas olarak cemaat evinde ve kendi ailesinde maruz kaldığı baskıyı anlatıyor. Siz olsanız yine de bu videoyu paylaşmaz mıydınız?
Hayır, paylaşmazdım. Bir psikiyatrist olarak bunun yaratacağı etkiyi görmezden gelemem. Dediğim gibi, bu videoyu yayınlamadan da, Enes Kara intiharının detaylarına girmeden de cemaat evlerini tartışabilirsiniz. Bakın, ne uzmanlar ne de Dünya Sağlık Örgütü, intihar hiç haber yapılmasın demiyor. Bilakis, kamuya açık bir olaysa, biri zorla intihara yönlendirilmişse, intihar eden kişi ünlü biriyse elbette bu haberdir ve konuşulmalıdır. Enes Kara intiharı da bu kapsamdadır. Ama yine de temel kurallara uymak gerekir: Fotoğraf basmamak, görüntü yayınlamamak, intihar notunu paylaşmamak, romantize etmemek, kahramanlaştırmamak…
Yakınımızdaki birinin intihara meyyal olduğunu nasıl anlarız? Bunu anladığımızda ne yapmalıyız?
Yakın zamanda yapılmış bir çalışmaya göre bir psikiyatristin bile hastasının intihar ederek hayatına son vereceğini tahmin etmesi, şanstan biraz yüksektir. Hastalarımızın intihar fikrine dair birtakım ipuçları elde edebiliyoruz ama o hastaların intihar edip etmeyeceğini biz psikiyatristler bile ancak yüzde 55 civarında öngörebiliyoruz.
Bu psikiyatristlerin yetersizliğiyle mi, intihar olgusunun öngörülemezliğiyle mi ilgili?
Elbette tüm uzmanlar, psikiyatristler elinden geleni yapar. Bu olgu bizim için çok hassas bir konu. Mesele uzmanlarla değil, intihar olgusunun öngörülmesi çok zor, kompleks bir davranış olmasıyla ilgili. Dolayısıyla psikiyatristler bile bu kompleks davranışı öngöremezken, uzman olmayan insanların etraflarındaki kişilerle ilgili böylesi öngörülerde bulunmasını beklemek doğru değil. Fakat intihara eğilimli kişilerin verdiği ipuçlarını insanlara öğretmek, bu konudaki algıları açmak çok faydalı olabilir.
İNTİHAR EDENLERİN YÜZDE 80’E YAKINI, DAHA ÖNCE BUNDAN BİRİLERİNE BAHSEDİYOR
İntihara meyyal kişi ne tür ipuçları verir?
Son zamanlarda kişi çok sık ölümden söz ediyorsa, ölüm övgüsü yapıyorsa, bu bir ipucudur. Keza ani değişiklikler, çok kötü durumdaki bir kişinin birdenbire rahatlamış gibi görünmesi, kaygısızlaşması da birer sinyaldir. Çünkü bazen insanlar baş edemeyeceklerini düşündükleri sorunlar karşısında intihara karar verince rahatlamış görünebilirler. Tam tersine çok mutsuz, çok ümitsiz ya da çok sıkıntılı bir ruh haline bürünmek, derin bir ümitsizlik uyarıcı olmalıdır. Kendine bakmamak, geleceğiyle ilgili hiçbir şeyi düşünmemeye, planlamamaya, sorumluluklarını yerine getirmemeye başlamak, arkadaşlarıyla ilişkisini koparmak, insanlarla vedalaşır tarzda konuşmak, eşyalarını dağıtmak birer ipucu olabilir. Araştırmalar intihar edenlerin yüzde 80’e yakınının, daha önce bundan birilerine bahsetmiş olduğunu gösteriyor.
Yani “gerçekten intihar edecek kişi bunu söylemez” düşüncesi yanlış mı?
Evet, bu doğru değil. İnsanların önemli bölümü bunu söylüyor ve bu söyleneni mutlaka ciddiye almak gerekiyor.
Ciddiye alıp ne yapmalı?
Kişinin bir profesyonelle ilişki kurmasını sağlamalıyız ki, bu çok önemlidir.
ERGENLERİN SOSYAL MEDYADA HAYATIN ANLAMSIZLIĞINA, SORUNLARININ ÇÖZÜLMEZ OLDUĞUNA DAİR MESAJLARI GÖZARDI EDİLMEMELİ
Reddediyorsa?
İkna etmek, ısrarcı olmak, ne yapıp edip onu bir psikiyatriste götürmek gerekiyor. Çünkü orada genellikle bir hastalık söz konusu oluyor.
Pek çok insanın ergenlik çağında içe kapanık olduğunu, odalarından çıkmadığını, ebeveynleriyle, aileleriyle, akranlarıyla ilişkilerinde sorunlar yaşadığını biliyoruz. Ergenlerin bu davranışlarını kimse pek garipsemiyor da zaten. Dolayısıyla bir ergenin intihara meyyal olup olmadığını nasıl anlayabiliriz?
Ergenlik döneminde aileden uzaklaşmak, arkadaşlarına yaklaşmak, içine kapanmak bireyleşme çabasının normal bir parçası aslında. Yine de ergenler eğer öyle bir risk altındaysa, intiharla ilgili internet taramaları yapabiliyor, eskiden günlük tutarlardı ama şimdi sosyal medya hesaplarından, herkese açık araçlar üzerinden de bu sinyalleri verebiliyorlar. Örneğin hayatın anlamsızlığına, yaşadığı sorunların çözülmez olduğuna dair mesajlar yazdıklarında, bunları gözardı etmemeli, onu bir profesyonelle görüştürmeliyiz.
CİNSEL YÖNELİMİ KABULLENİLMEYEN BİREYLERDE İNTİHAR RİSKİ DAHA YÜKSEK
Özellikle baskıcı ailelerde büyüyen gençler açısından cinsel yönelimini beyan etmeyi bırakın kendi kendine anlatmasının önünde de ciddi bariyerler var. Bu tür ihtimaller karşısında ebeveyn tutumunun çok belirleyici olduğu söyleniyor…
Cinsel yönelimi kabullenilmeyen bireylerde intihar riski daha yüksek oluyor, bu konuda yayınlar var. Burada elbette sorun cinsel yönelimden değil, cinsel yönelim nedeniyle görülen veya görülmesinden korkulan toplumsal, ailevi tepkilerden, kaygıdan kaynaklanıyor. Sadece intihar davranışı için değil, ebeveyn tutumu her açıdan çok belirleyici bir unsur. Biz giderek muhafazakârlaşan, özgürlüklerden uzaklaşan bir ülkeyiz ve bu her şeyi etkilediği gibi, intihar davranışını da maalesef etkileyecek.
Dolayısıyla siyasal ve toplumsal baskının da bireyi çıkmaza sokması söz konusu, değil mi?
Elbette öyle. Siyasal, toplumsal meseleler, savaşlar, otoriterleşme, göçler, birçok şey gibi intihar olgusunu da etkiler. Bunlara karşı toplum olarak ne yapılacağına beraber karar vermek gerekiyor.
İNTİHAR ÖNLENEBİLİR ERKEN BİR ÖLÜMDÜR
İstatistiklere bakılınca cinayet oranları her zaman intiharlardan daha fazlayken, istisnalar hariç, neden çoğunlukla intihar toplum veya bireyler açısından daha sarsıcı oluyor?
İntihar çok trajik ve sarsıcı bir davranış ve insanları, toplumları etkilememesi mümkün değil. Bir kere intihar önlenebilecek erken bir ölümdür. İntihar eden bir kişinin, ardında bıraktığı ortalama 6 kişiyi son derece olumsuz bir biçimde etkilediği, onmaz yaralar açtığı biliniyor. Bir yakınınız intihar ettiğinde ister istemez suçlu hissediyorsunuz. Öfke de oluyor geride kalanlarda. Ve tabii intiharın tabu olduğu toplumlarda bir utanç duygusu ve damgalanma hissi de oluyor. Ayrıca, herkesin yaşam ve ölümle ilgili duyguları iki uçludur. Yaşamaya devam etmek isteriz ama içimizde saldırgan dürtüler de var. İntiharla karşılaştığımızda, bir anlamda içimizdeki bu saldırgan dürtülerle yüzleşiyoruz. Bir doktor olarak benim üzerimde en fazla etki bırakan da bir hastamı bu şekilde kaybetmektir. Hastamı kanserden kaybettiğimde de çok üzülürüm, ama herhalde tüm bu nedenlerle, intiharın etkisi çok daha yoğundur.
İntihardan vazgeçiremediğiniz vakalar oldu mu?
Tabii ki oluyor. Bütün intiharları önleyemeyeceğimizi biliyoruz. Ama elimizden geleni yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz.
Psikiyatra gitmek pahalı değil mi?
Hayır, hiç değil. Devlet hastanelerinde psikiyatrik muayenenin bedeli 20 küsür TL. İlla dışarıdan bir muayenehaneye gitmeye gerek yok. Pekâlâ devlet veya üniversite hastanelerine gidilebilir.
Her okulda bir psikiyatrist bulundurmak iyi olabilir mi?
Buna gerek yok ama okullarda iyi eğitimli rehberlik öğretmenlerine ihtiyaç var. Hastanelerde, askeriye, polis, emniyet, cezaevi gibi intihar riskinin yüksek olduğu grupların yer aldığı kurumlarda iyi yetişmiş klinik psikologlara ihtiyaç var. Öte yandan son yıllarda Türkiye’de psikiyatri asistanlarının artırıldığını da söylemeliyim. Devlet veya üniversite hastanelerinde psikiyatriste erişim kolay, ucuz ama burada da hekimin hastayla daha uzun ilgilenmesini sağlayacak düzenlemeler gerekiyor.
HEM İNTİHAR HEM DE CEMAAT EVLERİ BAĞLAMINDA KILIÇDAROĞLU’NUN VEYA SİYASETÇİLERİN KONUŞMASI GEREKTİĞİ KESİN
İntiharları da artıran ekonomik, siyasal sorunların, belirsizliğin yoğun yaşandığı bu dönemde, siyasetin aktörlerine, muhalefete ne tavsiye edersiniz?
Türkiye’de hem ruh sağlığı yasasının hem de intiharların önlenmesine yönelik programların geliştirilip uygulanması gerekiyor. Bu konuda hiçbir şey yapılmıyor değil. Mesela Sağlık Bakanlığı bünyesinde birimler var, çalışıyorlar. Keza illerde intiharı önleme birimleri kurma çalışmaları var. Yani hiçbir şey yapılmıyor değil ama yetersiz. Daha kapsamlı programların oluşturulması gerekiyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Enes Kara intiharı üzerine konuşmaması da, “olayın hassasiyetine binaen” konuşmayacağını söylemesi de büyük tepki gördü. Siz Kılıçdaroğlu’nun bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başta da konuştuğumuz gibi, çok yönlü olduğu için elbette siyasetçilerin de tartışabileceği, konuşabileceği bir mesele var karşımızda. Enes Kara’nın intiharıyla ilgili elbette konuşulabileceğini ama bunu yaparken bazı kaidelere dikkat edilmesi gerektiğini söyledim. Bahsettiğim çerçeve içinde, hem intiharlar hem de cemaat evleri meselesi bağlamında elbette Kılıçdaroğlu’nun veya diğer siyasetçilerin konuşması, tartışması gerektiği kesin.
İNSANIN KENDİNİ ÖZGÜR HİSSETMEMESİ, HAYATLA İLİŞKİSİNİ ÇOK BELİRLİYOR
Bazen köprüye çıkmış, intihar edeceğini söyleyen insanların, oraya gelen kişiler tarafından ikna edilip vazgeçirildiğini görüyoruz. Tamamen umudunu yitirmiş bir insanı intihardan vazgeçirmek için ne yapmalı?
Dünyada bu tür durumlarda profesyonel müzakereciler görev alıyorlar; bizim ülkemizde de bunun yapılması gerekiyor. Tek tek olay bağlamında bakarsak, köprüye çıkmış insanı oradan indirecek söz her neyse, o anda o söylenmeli. Tabii tutulamayacak sözler vermekten söz etmiyorum. Ben bu tür olaylarla karşılaştım ve o anda ne söylemem gerekiyorsa onu söyledim. Bunun bir formülü yok ama kişiyi destekleyici, onu önemseyici bir yaklaşımın faydası oluyor.
Özgürlük ihtiyacı, baskıdan kurtulma isteği insan açısından ne kadar önemli?
Hayati önemde. Özgür olmadan, özgür düşünmeden ilerleyemezsiniz. Bir insanın kendini özgür hissetmemesi, onun hayatla ilişkisini çok belirliyor. Az önce ekonomik inaktivitenin intihar riski üzerindeki etkisini konuştuk. Orada da kritik olan şey, insanların ekonomik özgürlüğe sahip olmaması.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***