YORUM | Doç. Dr. MAHMUT AKPINAR
Kazakistan 2.800.000 km2 ile Orta Asya’nın en büyük ülkesi. Türkiye’nin 3.5 katı büyüklüğünde bir coğrafyaya sahip. Yeraltı zenginlikleri açısından çok zengin. Muazzam gaz ve petrol yatakları var. Dünyada bilinen uranyum rezervlerinin yüzde 40’ı Kazakistan’da. Demir, bakır, krom gibi stratejik madenleri var. Ayrıca Kazakistan dünyanın en önemli tahıl ambarlarından. Sahip olduğu geniş stepler çok stratejik bir tarım ürünü olan buğday yetiştirmede Kazakistan’ı öne geçiriyor. Rusya ve Çin gibi süper güçlere komşu. Rusya’nın Baykonur Uzay Üssü orada ve pek çok uzay çalışmasını yürütüyor. Rusya nükleer silah denemelerini Kazakistan çöllerinde yapıyor.
Ahmet Yesevi’nin memleketi Türkistan şehrini, Tanrı dağlarını, Altay dağlarını bağrında yaşatan, bu geniş coğrafyada nüfusun 3’te 2’si Kazaklardan oluşuyor. İkinci en büyük etnik azınlık yüzde 25-30 ile Ruslar. Bunun yanında Almanlar’dan Korelilere kadar 72 millet yaşıyor. Kazakça ve Rusça resmi dil. Rusça’nın Resmi dil olmaktan çıkarılması ve Kazakçanın hakim kılınması yönünde adımlar atılmıştı. Son durum muhtemelen bu karardan geri dönmeyi getirecek. Ruslar Kazakistan’ı 1700’lerde ele geçirdiler. Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) döneminde varlığını “Kazakistan Cumhuriyeti” olarak sürdürdü. 1991 yılında SSCB’nin dağılmasından sonra bağımsız olan ülkeler arasında yer aldı.
1991 yılından bu tarafa Kazakistan’ı eski politbüro üyesi, ülkenin kurucu devlet başkanı da olan Nursultan Nazarbayev yönetiyor. Nazarbayev diğer Orta Asya ülkelerinde ve post Sovyet ülkelerinde görülmeyecek şekilde akıllıca ve stratejik davrandı. Ülkeyi dünyaya açtı, büyük yatırımlar yaptı. Eğitime, kalkınmaya önem verdi. Etnik ayrışmalara, aşırılıklara müsaade etmedi. Çin, ABD ve Rusya arasında denge siyaseti izledi. Her biriyle iyi geçindi, ama ülkeyi tek bir büyük gücün inisiyatifine terk etmedi. Kazakistan Anayasasında devletin “laik, demokratik, üniter” bir devlet olduğu yazılıdır. Ancak uygulamada pek çok devlette gördüğümüz üzere “demokratik” kısmı kağıt üzerindeydi. Zira ülkede çoğulcu, katılımcı bir demokrasiden bahsetmek mümkün değildi. Ama uzunca süre Nzarbayev ülkeye büyük katkılar sağladığı, zorlu sınavlardan başarıyla ve yara almadan geçirdiği için kendisine saygı duyuluyor, sevgiyle bakılıyordu. Nazarbayev elbette otoriter bir tek adam yönetimine sahipti, lakin nispi olarak adildi, liyakate önem veriyordu, ülke çıkarlarını önceliyordu, Kazakların büyük kısmı Nazarbayev’in iyi işler yaptığı konusunda müttefikti. Çünkü diğer orta Asya ülkeleri ile kıyaslanmayacak şekilde ülkeyi refaha, huzura kavuşturmuş, kalkındırmıştı. Elbette bunda zengin yeraltı kaynaklarının etkisi vardı.
Diktatörler, tek adamlar eğer adaleti, liyakati koruyor ve ülke çıkarlarını, halkın huzurunu önceliyorsa bir süre kabul görüyor, tolere edilebiliyorlar. Ama uzun süre iktidarda kaldığında Amerikan siyaset bilimci Lord Acton’ın “güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar” ifadesinde olduğu üzere otoriterlik gücü kullananları bozuyor, yozlaştırıyor. Zira otoriter kişiler “iyi niyetli, adil diktatörler” olsalar da zaman içinde gerçeklikten kopuyorlar. Çevrelerinde yalakalar, goygoycular, çıkarcılar oluşuyor. Yakın çevresi ona hep harika haberler veriyor, hep olumlu tabloları gösteriyor. Kötü haberleri, olumsuzlukları saklıyorlar. Lider veya lider kadro da olumsuz haberleri satın almıyor, iyi haber verenleri ödüllendirip öne çıkarıyor. Böylece iyi niyetlerle yola çıkan, belki hala iyimserliğini koruyan otoriter liderler ülke gerçeklerinden ve halktan kopuyorlar. Onlara halkın hep iyi durumları, hep güzellikler, olumlu gelişmeler rapor ediliyor. Ayrıca kendisi iyi niyetli ve adil olmaya çalışsa da bu tür liderlerin çoluk-çocuğu, yakın akrabaları iktidar süresi uzadıkça ülkenin tepesine akbaba gibi çöküyor. Bütün kupon arazileri, ballı yatırımları onlar alıyor. Otoriter lider etrafında kolay para kazanan, halkı anlamayan ve düşünmeyen bir elit-çıkarcı zümre oluşuyor. Zaman zaman yaşanan protestolar ve rahatsızlıklar pansuman tedbirlerle geçiştirilince yönetim halktan iyice kopuyor. Artık halk bu otoriter liderin adil, liyakate önem veren, ülkeyi düşünen biri olduğu fikrini terk ediyor. Lideri ve yönetimi sorgulamaya, eleştirmeye başlıyor. Ülkeye yaptığı hizmetler görülmez oluyor.
Kazakistan’ın efsanevi, kurucu lideri, beyefendi, yapıcı kişiliğe sahip, Türkiye ile iyi ilişkileri hep sürdüren Nazarbayev aslında halkla koptuğunu ve kendisine duyulan sevginin giderek nefrete dönüştüğünü fark etti. Yaşı da ilerlemişti, 2019 yılında kendisini bir nevi emekliye ayırdı. Onursal ve kurucu başkan olarak kenara çekildi. Ama ülkenin ve stratejik kurumların üzerinde Milli Güvenlik Kurulu başkanı olarak etkisini örtülü şekilde sürdürdü. Sözde cumhurbaşkanlığından çekilmiş, koltuğu reformcu, entelektüel tarafları olan ve kendisi gibi yapıcı kişiliğe sahip Tokayev’e bırakmıştı. Fakat Kazakistan’da yönetim iyice karmaşık hale gelmişti. Çünkü Nazarbayev ve ailesi-çevresi ülke üzerindeki vesayeti bırakmadılar, imkanları ve gücü terk etmediler. Sadece halkla aralarına bir kademe daha koydular. Cumhurbaşkanı olan Tokayev yetkileri ve gücü kullanamadığı için Nazarbayev ailesini iktidardan uzaklaştıramadı. Hatta onları gönüllemek için bazı adımlar attı. Ülkenin başkenti olan Astana’nın adını “Nursultan” olarak değiştirdi. Nazarbayev’e ömür boyu yargılanmama koruması verdi. Nazarbayev’i bir Nevi “Ebedi Şef” haline getirildi. Ancak yönetim halktan iyice uzaklaştı. En üstte sorumsuz ama sermayeyi gücü kontrol eden Nazarbayev ailesi vardı. Onun altında hem yönetimindekileri hem Nazarbayev ailesini idare etmek zorunda olan, bu arada demokratik reformlar yapmaya çalışan cumhurbaşkanı Kasım Tokayev vardı. Tokayev de kısmen yetkili ve yarı sorumsuzdu. Asıl sorumlu olan Cumhurbaşkanının denetimindeki başbakan ve kabineydi. Sorumlu olan ama yetkili olmayan, hem Nazarbayev’in hem de Tokayev’in şamar oğlanı olan hükümet halka karşı direk sorumluydu, halkla muhataptı. Bu absürt ve karmaşık sistemin mantığı otoriter kişilerin-yönetimlerin yetkiyi kullanıp kendini sorumlu kılmama çabasıydı. Ama günün sonunda bu sistemin patlaması, halkın nefretine toslaması kaçınılmazdı. Nitekim öyle de oldu. Çileden çıkan halk düne kadar çok sevdikleri Nazarbayev’in hala etkili olduğunu biliyordu ve onun heykellerini yıktı.
Son 30 yılda Kazakistan kalkınmıştı. Ülkede modern otoyollar, köprüler, havaalanları, lüks rezidanslar, büyüleyici şehirler yapılmıştı. Yeraltı zenginlikleri nedeniyle Orta Asya’nın İsviçre’si olma yolundaydı. Kişi başına milli gelir 10.000 dolar civarındaydı. Ama ne var ki dengeli gelir dağılımı yoktu. Bir kesim lüks içinde iken, bir kesim açlık-yokluk içinde boğuşuyordu. Gaz üreten bir ülkenin gaz fiyatlarına yüzde 100 zam yapması fakirlik ve yoklukla içindeki alt-orta tabakayı, işçi sınıfını çileden çıkardı. Ülkenin gaz yataklarının olduğu, işçi sınıfının yaygın yaşadığı batı kısmında sivil protestolar çıktı. Kısa sürede tüm ülkeye yayıldı ve kontrol edilemez hale geldi.
Kaynaklarıma göre sivil protestolar profesyonel silahlı birimlerce manipüle edilmiş ve kontrolden çıkarılmıştı. Sniperlar devreye girmiş, hem halkı hem güvenlik güçlerini öldürmüştü. Sonuçta Tokayev yönetimi protestoları bastıramadı ve Rusya’nın liderliğinde kurulan, Kırgızistan, Belarus, Kazakistan, Tacikistan gibi post Sovyet ülkelerden oluşan Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nü yardıma çağırdı. Rus ve Belarus güçleri Astana’ya indiler ve kamu kurumlarının güvenliğini sağladılar. Zaten olağanüstü hal ilan edilmiş, güvenlik güçlerine “vur emri” verilmişti. Muhtemelen bir süre sonra asayiş sağlanır. Ama Kazakistan artık daha fazla Rusya etkisinde, daha az bağımsız bir ülke olarak yoluna devam edecek. Umarız ve dileriz ki kardeş Kazak halkı bu zor dönemi atlatır. Daha güzel günlere, daha demokratik, adil, huzurlu bir yönetime kavuşur. Umarız Tokayev yönetimi halktan kopmanın ve uzaklaşmanın nelere mal olduğunu görerek ayakları yere basan, halkı dikkate alan, katılımcılığı, hesap verebilirliği artıran reformlar yapar.
Kazakistan’ı karıştıran, halktan kopan, yozlaşan, gerçeklikten kopan yönetim anlayışıydı. Otoriter yönetimler bir süre adil olsalar da, uzun süre adil ve temiz kalamıyor. Liderin etrafı, çoluk çocuğu kirleniyor ve sosyal patlamalara neden oluyor. Halkla bağı kopan bir yönetime ve istikrarsızlaşan bir ülkeye büyük güçler kolayca müdahale edebiliyor, orayı manipüle edebiliyor.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***