Sudan’da 1989’da Ömer el-Beşir, İslamcıların desteklediği bir darbeyle iktidara gelmişti. 30 yıl sonra el-Beşir’in iktidarını 4 aylık isyanla bitiren Sudanlıların askerlerle imtihanı bitmiyor.
11 Nisan 2019’da halkın öfkesini “sahiplenerek” el-Beşir’i kızağa çekip ertesi gün Askeri Geçiş Konseyi’ni oluşturduğunu ilan eden ve böylece sistemi güvenceye alan ordu ile buna direnen sivil güçler arasındaki kavgaya yeni sayfalar ekleniyor.
Askeri Geçiş Konseyi ile muhalifleri buluşturan Özgürlük ve Değişim Güçleri arasındaki iktidarı paylaşma anlaşmasıyla ülkede demokrasinin tesisi hedeflenmişti. 17 Ağustos 2019’da imzalanan anlaşma çerçevesinde Askeri Geçiş Konseyi Başkanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan liderliğinde asker-sivil karışımı Geçici Egemenlik Konseyi ve Abdullah Hamduk başkanlığında bir hükümet kurulmuştu. Hükümet üyeleri Özgürlük ve Değişim Güçleri’nin önerdiği isimlerden seçilmişti.
Muhalif güçlerle askerler arasında bir köprü işlevi gören Hamduk aynı zamanda uluslararası toplum ve kredi kaynaklarıyla buluşmayı sağlayacak isimdi. Birleşmiş Milletler’de (BM) çalışmıştı, İngiliz pasaportu taşıyan bir ekonomistti. Bu profille ABD-Avrupa Birliği nezdinde kredisi yüksekti.
Hamduk orduyla ters düşünce 25 Ekim 2021’de görevden alınıp ev hapsine gönderildi. Ardından 21 Kasım’da Burhan ile tartışmalı bir anlaşma imzalayarak geri döndü.
14 maddelik anlaşma teknokratlar hükümetinin kurulması, 25 Ekim’den itibaren tutuklanan muhaliflerin bırakılması, birleşik bir ordunun kurulması ve Beşir dönemine damgasını vuran isimlerin dönüşünü önleyecek düzenlemeler öngörüyordu.
12 bakan karşı
25 Ekim darbesine isyan eden muhalif güçler bu mutabakatı da devrime ihanet sayıp gösterilere devam etti. Muhaliflere göre Özgürlük ve Değişim Güçleri’ne danışmadan karar alan Hamduk’un göreve iadesi askeri idareyi meşrulaştırmaktan başka bir amaca hizmet etmeyecekti. Feshedilen kabinesindeki 17 bakandan 12’si 21 Kasım mutabakatına karşı duruş sergiledi.
Tüm karar mekanizmalarını kontrol eden Askeri Geçiş Konseyi bu arada el-Beşir rejiminin taktiklerine geri dönerek muhalifleri sildirmeye çalıştı. Eskiden olduğu gibi istihbarat servisine arama, tutuklama, mal, tesis ve fonlara el koyma gibi yetkilerle donattı.
Hamduk göreve döndükten sonra ipleri elinden bırakmak istemeyen askerler ile muhalif güçler arasında sıkışıp kaldı. Nihayetinde Hamduk kendisinden beklenen teknokratlar hükümetini kuramadan 2 Ocak’ta istifasını sundu.
Yerel kaynaklara göre muhaliflerin kapıyı kapattığı Hamduk 25 Ekim’den sonra istihbarat servisine verilen olağanüstü yetkilerin geri alınmasını ve açığa alınan büyükelçilerin yeniden atanmasını istedi. Taleplerinin reddedilmesi onda hayal kırıklığı yarattı. Buna karşın Hamduk’un ekibinde olup da açığa alınan her bir yetkilinin göreve iadesine karşılık Burhan, Beşir döneminin adamlarını kilit noktalara atıyordu. Genel İstihbarat Servisi başkanlığına atanan kişi de Beşir döneminin simgesel valilerinden biriydi.
Sivil-asker ortaklığını sağlayan zemin nasıl çöktü?
Askeri kanat 25 Ekim müdahalesini gerekçelendirirken; Özgürlük ve Değişim Güçleri içindeki partilerle bağlantıları nedeniyle hükümetin paralize olduğunu, geçiş sürecinin tıkandığını ve ülkenin tehlikeli bir bölünmeye sürüklendiğini öne sürmüştü.
Burhan devrimi rotasına sokma adına olağanüstü hal ilan edip hükümetle birlikte Geçici Egemenlik Konseyi’ne son vermişti. İktidarı paylaşım anlaşmasının konsey ve hükümetin teşkili ilgili kritik maddeleri de askıya alınmıştı.
Burhan bunlarla birlikte ülkeyi Temmuz 2023’te seçime götürmeyi vadetmişti. Hükümeti muhalif güçler arasındaki iç çekişmelerden kurtarmak için teknokratlar hükümeti kurulmasını öngörmüştü. Burhan yeni bir Geçiş Egemenlik Konseyi ilan ederken feshedilen konseyde Özgürlük ve Değişim Güçleri’ni temsil eden 4 üyeyi çıkarmıştı. Buna karşın 2020’de Cuba Anlaşması ile orduyla el sıkışan silahlı hareketleri temsilen üç kişinin konseydeki yeri korunmuştu.
Bu silahlı grupları hükümete almak için de geçen Şubat’ta kabine yenilenmişti. Burhan uluslararası topluma dönüp yol haritasına sadık olduğunu söylese de attığı adımlar geçiş sürecine temel teşkil eden anlaşmanın fiilen çöpe atılması anlamına geliyordu. Hamduk’a göre bu müdahalenin arkasında sistem içinde hala etkili olan Beşir’e sadık askerler ve bürokratlar vardı.
Geçiş sürecinin kolay olmayacağı başından belliydi. Burhan 2019’da devrimin hedeflerini korumaktan bahseden açıklamalar eşliğinde 2 yılda yetkiyi sivillere bırakma sözü vermişti. Afrika Birliği ve Etiyopya’nın kolaylaştırıcı rolüyle Eylül 2019’da muhalefeti geçiş sürecine ortak eden anlaşma imzalanmıştı. Ama askerler “ulusal güvenliği tehdit eden ciddi gelişmeler olduğu” bahanesiyle taahhütlerine bağlı kalmayacaklarını kanıtladı.
Bir kere polis ve istihbarat teşkilatları üzerindeki kontrolü sivillere bırakmaya asla niyetleri yoktu. Savunma ve İçişleri Bakanlarını belirleme yetkisi zaten Askeri Geçiş Konseyi’nin elindeydi. Sivil kanattan gelen bakan adayları için onay makamı yine Askeri Geçiş Konseyi idi. Anlaşma uyarınca Geçici Egemenlik Konseyi Başkanlığını geçiş döneminin ilk 21 ayında bir asker, kalan 18 ayında bir sivil başkanlık edecekti.
Teknik olarak Burhan’ın görevini 17 Aralık 2021’de bırakması gerekiyordu. Burhan zamanı geldiğinde Geçici Egemenlik Konseyi başkanlığını sivillere devretmedi. Askerler yetkiyi devretmemek için ülkenin tehlikeli sulara çekildiği gerekçesinin yanı sıra muhalefetin siyasi bütünlük, liderlik ve ortak çözüm eksikliğini çok iyi kullanıyor.
Dış ilişkilerdeki ödünç kredi: Kara listeden çıkmanın bedeli
25 Ekim müdahalesine kadar Askeri Geçiş Konseyi’nin işini kolaylaştıran bir uluslararası çerçeveden bahsetmek gerekiyor. Geçiş yönetimi, Beşir’in uluslararası alanda Sudan’ı tecrit ettiren yüklerinden kurtularak dış baskıyı bertaraf edebildi.
Sudan’ın ABD’nin “terörü finanse eden devletler listesinden” çıkarılması ve Abraham Anlaşmaları temelinde yürütülen pazarlıklar sonucu İsrail’le ilişkileri yasaklayan yasanın kaldırılması Sudan’ın uluslararası alanda ayaklarındaki bağların çözülmesine yardımcı oldu.
Bu gelişmelere bağlı olarak uluslararası yardım konferansının düzenlenmesi ve kredi kanallarının açılması mümkün olabildi. IMF’in direktiflerine uygun reformlar eşliğinde 50 milyar doları aşan dış borçların silinmesi süreci başlatıldı.
Dünya Bankası 2 milyar dolar değerinde 17 kalkınma projesinin finansmanı için elini uzattı. Hükümetin geçiş dönemi için beklediği destek 13 milyar dolardı. Fakat Haziran 2020’da Berlin’deki bağışçılar konferansından sadece 1,8 milyar dolar taahhüt çıktı. Körfez ülkeleri Sudan’ı kendi eksenlerine çekmek için ilk etapta kesenin ağzını açtı ama Hartum’un yeni yöneticilerinden emin olur olmaz musluğu kıstılar.
Ekonomik reform adına hayata geçirilen önlemler Dünya Bankası ve IMF’yi memnun edecek adımlardı. Dış borçların silinmesine yönelik müzakereler çerçevesinde sübvansiyonlar kaldırıldı.
Kıtlık tehdidi
Kamu bütçesi üzerindeki yük azalırken dar gelirlilerin beli büküldü. Enflasyon oranı geçen haziranda yüzde 422’ye kadar çıktı. Gıda, ilaç ve yakıt sıkıntısı baş gösterdi. BM İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi’ne göre 14 milyondan fazla Sudanlı kıtlık tehdidiyle karşı karşıya bulunuyor.
Hamduk demokratik geçiş için umuttu ama halkın hesabına büyük bir bedel düşmüştü. Sokakların yeniden ısınmasında bu ekonomik durumun etkisi büyük.
Amerikan eksenli uluslararası toplumun geçiş yönetimiyle ilişkisi zımni bir anlaşmaya bağlı sanki.
Geçiş dönemi taahhütleri sonuçta el-Beşir’in eski suç ortaklarına dokunulmazlık kazandırıyor. Ancak bu dokunulmazlığın ne denli kırılgan olduğu 25 Ekim düzleminde kendini gösterdi.
Beşir soykırım ve insanlığa karşı suçlardan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde mahkum olurken Darfur savaşına katılmış el-Burhan’a dokunulmadı. Daha da önemlisi el-Beşir’in Darfur’da milis gücü olarak kullandığı Cancavidlerin lideri Muhammed Hamdan Dagalo (Hamideti) bugün Hızlı Destek Güçleri komutanı sıfatıyla Askeri Geçiş Konseyi’nin iki numaralı ismi.
2017’de eski Cancavid milisleri Hızlı Destek Güçleri adıyla bölge dışında de yetkilendirildi. Yasal olarak ordu bünyesine alınsa da gerçekte “özerk” hareket ediyorlar.
El-Beşir 2016’da İran’la ilişkileri kesip Yemen savaşına 1000 asker vererek Suudi-Emirlik ekseniyle barışırken aradaki kilit isim Hamideti idi. Şimdilik askeri kanatta Burhan’ın en önemli müttefiki olarak Hamideti gayet sağlam bir yerde duruyor. Burhan ve Hamideti, Beşir’i hapse gönderdikten sonra da Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’la temaslarıyla dikkat çekmişti. “İsrail’le normalleşme bizim için bir kazançtır” demeciyle de dikkat çeken Hamideti’nin bu süreçte İsrail’le özel bir temas kanalı kurduğu da iddia ediliyor.
Amerikan-İsrail-Körfez ekseniyle normalleşme ve ekonomide kısmen liberalleşme perspektifiyle askerler iktidarı sivillere bırakma konusundaki taahhütlerinden kaçabileceklerine dair yumuşak bir zemin buldu.
Hartum üzerindeki bel büken baskıların yerini kolayca göz ardı edilebilen dostane uyarılar ya da tavsiyeler aldı. Sudan’ın eksen değişikliğini temin için para akıtan Körfez’deki aktörler de ülkenin rotasının demokrasiye mi yoksa zorbalığa mı evrildiğiyle ilgilenmiyor. Bu koşularda Askeri Geçiş Konseyi’nin yol haritası, bazı değişiklikler olsa da askerlerin siyaset ve ekonomi üzerindeki derin vesayetini koruma hassasiyetiyle şekilleniyor. Bu yüzden muhalifler statükonun sivil bir maskeyle sürdürüldüğünden yakınıyor.
Askerin inadının arkasındaki ekonomik rant ve değişim baskısı
Askerin müdahalelerde bulunurken güttüğü mantığa göre Özgürlük ve Değişim Güçleri ülkeyi bölünme ve kaosa sürüklüyor, ekonomik ve siyasi reform sürecini baltalıyor. Ancak askerlerle ortaklığı kabul eden tutumu nedeniyle Özgürlük ve Değişim Güçleri nispeten yıpranıp bölünmeler yaşasa da sokaktaki dinamizm sürüyor.
Meydanları ateşleyen organizatör güç, Özgürlük ve Değişim Güçleri’nin içinde yer alan Halk Direniş Komiteleri. İçindeki farklı seslere rağmen Özgürlük ve Değişim Güçleri, bunlarla koordineli hareket eden sendikalar ve Sudan Profesyoneller Birliği hem darbeyi hem Burhan-Hamduk anlaşmasına karşı ortak bir duruş sergiledi.
80-100 arasında partiye bölünmüş olsalar da muhalefet güçleri 25 Ekim’den beri 57 kişinin ölümüne yol açan şiddetli baskıya direndi. En kısa sürede seçimlere gidilmesi konusunda muhalif cephede çatlaklar belirse de iktidarın sivillere devri konusunda talep ortak. Ümmet Partisi gibi geçmişi olan hareketler için hızlı seçim avantajlı bir tercih ama sandıkta karşılığı zayıf olan grupların derdi hemen sandık değil. Onlara göre hızlı seçim statükonun korunmasını ve el-Beşir döneminin yeniden inşasını temin eder. Muhalif cepheye yönelik ‘alternatifsizlik’ eleştirisi de bu noktada beliriyor.
Göstericiler ayrıca Beşir döneminin askeri-sivil bürokrasisinde göstermelik temizliğin derinleştirilmesini, Haziran 2019’da Hartum’da 87 kişinin öldüğü oturma eylemine saldırı dahil göstericilere yönelik şiddet politikasının soruşturulmasını istiyor.
Ekonomik rant
Muhaliflere göre sokaktaki baskıyı sürdürmeden askerlerin iktidarı bırakacağı beklentisi büyük bir yanılsama. Çünkü meselenin özünde ekonomik rant var.
Gerçekçi bir reform sürecinde iktisadi alanda askerlerin denetim dışı, ayrıcalıklı, kayıt dışı hatta yasadışı faaliyetleri kaçınılmaz olarak açığa çıkacaktır. Özetle muhalifler generallerin kontrolündeki şirketlerin kamu denetimine açılmasını istiyor. Petrol ve inşaattan besiciliğe onlarca alanda ekonomik faaliyet gösteren askerlerin neyi ne kadar kontrol ettiği bilinmiyor. OHAL rejimi yasadışı ekonomik faaliyetler için koruma sağlıyor.
İddiaya göre 2021’de Sudan’da çıkartılan altının yüzde 80’i Hartum Uluslararası Havaalanı’ndan Dubai’ye taşındı. Son 10 yılda 2 milyonu aşkın insan altın arama işine girmiş durumda.
Resmi rakamlara göre 2020’deki altın üretimi rakamı 36,6 tondu. Yasal düzenlemelerin eksik olduğu ve büyük oranda kaçakçılığın hüküm sürdüğü bu sektörün işleyişinde güvenlik bürokrasisi, milis güçler ve mafya-siyaset ilişkileri belirleyici. Dubai ve altın kelimelerinin geçtiği yerde ismi belirenlerin başında Hamideti geliyor.
İlk zamanlar göstericileri koruyucusu pozu veren Hamideti’nin Hızlı Destek Gücü ordu, polis ve istihbaratla birlikte gösterilerin bastırılmasında rol alıyor. Hamduk’un askerlerle arasının açılmasında ordunun ekonomik faaliyetlerinin savunma alanıyla sınırlı kalması yönündeki çağrısının etkili olduğu söyleniyordu.
Olası senaryolar: Başa dönüş, ayartıcı uzlaşma, katıksız cunta ya da iç savaş
25 Ekim’den bu yana gelişmeler iki şeyi gösterdi: Aralarındaki ciddi farklılıklara rağmen muhalif güçler belli ortak talepler etrafında hala sokağı ateşleyebiliyorlar. İkincisi uluslararası alanda geçiş dönemine açılan kredi sonsuz değil.
Muhtemel ki Tunus’ta Cumhurbaşkanı Kays Said’in siyasetteki tıkanmayı aşma ve “devrimi” doğru yola sokma adına hükümeti feshedip parlamentoyu askıya alması Burhan’a da ilham kaynağı oldu. Fakat darbe geleneğini sürdüren Burhan’ın, seçilmiş bir cumhurbaşkanı olarak Said’in önlemlerini içerde ve dışarda mazur gören esnekliği yanlış okuduğu anlaşılıyor.
Nitekim 25 Ekim müdahalesi üzerine BM, AB, Afrika Birliği, Arap Birliği ve ABD’den tepkiler gelirken finansal destek projeleri tehlikeye girdi.
ABD 700 milyon dolarlık yardım paketini askıya aldı. Dünya Bankası ve bazı bağışçı ülkeler yardımları dondurdu. ABD Dışişleri Sözcüsü Ned Price “Sudan demokratik yola dönmezse 4 milyar doları bulan uluslararası yardımdan mahrum kalacak” dedi.
Hamduk’la askerleri el sıkışmaya iten de içerde ve dışarda kendini gösteren bu faktörlerdi. Hamideti bir ara mülteci krizinden kaçınmak için ABD ve Avrupa’nın geçiş yönetimini kabul etmekten başka şansı olmadığını söyleyerek tehditkâr bir tavır takındı. Fakat Darfur’daki çatışmalar, Libya ve Yemen cephelerine gönderdiği milisler ve kaçakçılıkla bağlantılı suç dosyalarından peşine düşülmesi ihtimaline karşı “uyumluluk” ayarına geri döndü.
Sonuç itibariyle Sudan’da son derece çetrefilli bir durum oluştu. Sudan iç savaşlardan geçerek bugüne gelmiş, alevlenmeye hazır küller barındıran bir ülke. Fakat türbülanslı son üç yılda cuntaya karşı direniş barışçıl yoldan sapmayarak ezber bozdu. Merkezi otorite ile savaş halindeyken Cuba Barış Anlaşması’yla Burhan’ın otoritesini kabullenen milis güçleri de henüz duruşlarını bozmadı. Ama uzlaşmazlığın derinleşmesi ülkeyi çatışmacı bir sürece sürükleyebilir.
Gelişmeler pek çok senaryoya kapı aralıyor. Bazı muhaliflere göre Hamduk askeri idareye ‘sivil maske’ işlevi görüyordu ve bunun sona ermesi Askeri Geçiş Konseyi üzerinde demokratik idareye geçiş baskısını artırabilir.
İç ve dış baskı karşısında askerler başa dönüp muhalif güçlerle yeniden uzlaşma yoluna gidebilir. Ya da Burhan bölme taktiğiyle Özgürlük ve Değişim Güçleri’ni marjinalleştirip bazı muhalif isimleri geçiş yönetimine almayı deneyebilir.
‘El-Beşirsiz el-Beşir rejimi’
Özellikle teknokratlar hükümeti önerisinin kitleler nezdinde tercihe değer olabileceği değerlendirmesi yapılıyor. Muhalif güçler arasında geçiş sürecini tamamlamak için askerlerle diyalogdan başka bir yol olmadığını düşünenler de var.
Bu yollar tıkanırsa askerler ipleri tamamen ele alıp “El-Beşirsiz el-Beşir rejimi” denilebilecek bir yola sapabilir. Konuşulan başta bir ihtimal; istikrarsızlık derinleşirse cuntaya karşı cunta arayışları tetiklenebilir.
Ordu içinde Burhan ile Hamideti ittifakına karşı bilenen bir İslamcı kanatlar var. Bir senaryoya göre muhalif güçlerle uzlaşma sağlanamazsa Burhan ve ekibi, İslamcıların askeri ve sivil kanatlarıyla koalisyona gidebilir. Tabii bunun için Hamideti’nin de ikna edilmesi gerekiyor. Burhan dışında başka bir subayın komutasını kabul etmeyen Hamideti’nin İslamcılarla husumeti büyük. Hamideti özellikle Darfur’da el-Beşir’le ters düşen eski İslamcı müttefikleri bastıran kişiydi. Askerlerin ortak bir proje için yekpare hareket edeceği varsayımı şimdilik çok sağlam gözükmüyor.
KAYNAK: BBC TÜRKÇE – FEHİM TAŞTEKİN
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***