Yayımlandıktan sonra “Çin modeli” diye adlandırılan, “TCMB 18.11.2021 Toplantısı Sonrası Ekonomik Görünüm Bilgi Notu” başlıklı metnin yazarı Şefik Çalışkan Dünya gazetesine konuştu.
Türkiye’nin yerleşik para ve maliye politikasının iş insanlarını batırmak, işçileri işsizliğe mahkûm etmek, devleti vergisiz bırakmak için kurgulandığını söyleyen Çalışkan, “Ülkemizin atmosferi yani para politikası zehirli, ülkemizin toprağı yani maliye politikası ise bataklıktır. İnsanımız, içinde bulunduğu atmosferi normal zannediyor, zemini ise ‘herhalde böyle olur’ diye düşünüyor. Bu durum ülkemizi; siyasal olarak istikrarsız, sosyal olarak huzursuz, ekonomik olarak geri, psikolojik olarak gerilimli yapmaktadır” diye konuştu.
Çalışkan, “Deli gömleği” dediği yerleşik ekonomik düzenin 1947’deki Marshall yardımlarıyla kurulmaya başladığı kanaatinde: “1947 Marshall yardımları ve Sovyetler’in baskısı üzerine Batı Blokuna demir atmamız ve nihayet 1952 NATO sürecidir. Bu tarihten sonra ülkemiz, askeri ve ekonomik bağımsızlığını kaybetmiştir.”
“1838 Balta Limanı anlaşmasıyla Osmanlı pazarı Avrupalı sömürgecilere teslim edildi”
Çalışkan’ın açıklamalarında öne çıkan diğer bölümler şöyle:
“1950’den bu yana siyasilerimizin Sovyet korkusu yüzünden ülke olarak ABD ve Avrupa’nın siyasi ve ekonomik zulmüne katlanmak zorunda kaldık. Her ne hikmetse ülkemizdeki tüm ağır sanayi tesisleri de düşman bilinen Sovyetler tarafından kurulmuştur!
“Osmanlı döneminde de ekonomiyi yok eden ve 1918’de Mondros Anlaşmasına getiren sürecin alt yapısı, Mehmet Ali Paşa korkusu nedeni ile 1838’de imzalanan Balta Limanı anlaşmasıdır. Bu anlaşma ile Osmanlı pazarı, İngiltere başta olmak üzere Avrupalı sömürgecilere teslim edilmiştir.
“Bugün ekonomimizi sömürgeleştiren, düşük kur yüksek faiz politikasıdır.
“IMF, Dünya Bankası ve bu ortamlarda yetişmiş iktisatçılardan taktik almak, tilkiye kümes emanet etmek”
“Ülkemize giydirilen deliği gömleği, ‘Düşük kur yüksek faiz’ çıkmaz sokağına sadece ben dikkat çekmemişim. Rahmete giden Kemal Kurdaş, Oktay Yenal, Sadun Aren çıkmaz sokak hakkında nokta atışı yaparak alabildiğine çığlık atmışlar; ancak ne felç olmuş millet ne kavasa dönmüş siyaset ne de köleleşmiş iktisatçılarımız onları da duymamış. Bugün yaşayanlar arasında da Allah sağlıklı ve uzun ömür versin, Ege Cansen çığlık atmaktadır.
“1960’tan sonra Batılı gelişmiş ülkelerin sıcak para tetikçisi IMF, Dünya Bankası ve bu ortamlarda yetişmiş yerli ve yabancı iktisatçılardan taktik almak, tilkiye kümes emanet etmekten başka bir işe yaramamıştır.
“Sayın Cumhurbaşkanının, kendi inşa ettiği imkân ve kabiliyetlere dayanarak ekonomiye 2. Dünya savaşı sonrası giydirilen deli gömleğini çıkarıp atmanın zamanının geldiğine karar verdiğini, tahmin ediyorum.
“Uygulanan politikanın birtakım sorunlara neden olacağı söyleniyor. Rapor gündeme oturduğundan beri herkes bu işin nasıl olmayacağını anlatıyor. İyi ya, o sorunlar, politika uygulamamak için mazeret olmamalı, tam tersi yol işareti olmalı. Tam bir öğrenilmiş çaresizlik, kadere razı olma, benden gitsin de nerede patlarsa patlasın hikâyesi yaşanıyor. Oysa tarih değiştiren liderler, bu stratejik tercihlerin yapılacağı kader anında ortaya çıkar. Ve milletimiz, bu anlarda liderlerimize gerekli imkânları her zaman sunmuştur. Ancak liderlerimizin yabancılara değil, milletimize güvenmesi gerekir. Sayın Cumhurbaşkanı’nın da yaptığının bu olduğunu görüyorum.
“Ekonominin azı matematik çoğu; beklenti, umut, duygu ve güvendir”
“Sayın Kemal Derviş’e 2001 ekonomik istikrar paketi kurgusunun nasıl gittiği sorulduğunda ‘cari açığı böyle öngörmemiştik’ diyor. Halbuki tasarımın bundan başka sonuç doğurması eşyanın tabiatına aykırı. Buna rağmen programın başarısızlığını, yapısal reformların hayata geçirilmemesine bağlayan iktisatçılarımızı, Allah’a havale ediyorum. Eşeğini dövemeyen semereni dövermiş misali, IMF öncülüğünde kurgulanan istikrar programlarında keramet ve kehanet arıyorlar.
“Ekonominin yol haritasındaki bu stratejik değişiklik, ilk başta mekanizması gereği kurları artıracak, bu da enflasyonu yükselterek halkın bir kısmının alım gücünü düşürecektir. Buradaki en çetrefil konu enflasyondur. Bütün literatür der ki; enflasyon fazla paranın az malın peşinde koşmasından kaynaklanır. Fazla para nereden çıkar? Bütçe açıklarından. İyi de, son 19 yılda bütçe açığı AB kriterlerinin altında, yüzde 2,7 olarak gerçekleşmiştir. Bu rakamdan dünya küresel krizlerini çıktığımızda bütçe açıkları, AB kriterlerinin neredeyse yarısına gelmektedir. Öyleyse ülkemizdeki ‘enflasyonun nedeni nedir?’ diye sormak gerekmiyor mu? Bunun bir sebebi olabilir; o da ülkemizde bütçe nicelik olarak iyi durumdayken, nitelik olarak enflasyonda işlevini yerine getiremiyordur. Gerçekten de bütçe gelirlerine baktığımızda, özellikle ithalat ve tüketimden alınan vergilerin ağırlıklı olduğunu görüyoruz. Bu da ekonomi politikasında uygulanan yüksek faiz düşük kurdan kaynaklanmaktadır. Bu politika, ülkede katma değer üretilmesinin önüne geçiyor ve vergi yükünü garip gurebanın üzerine bırakıyor.
“Ekonominin azı matematik çoğu; beklenti, umut, duygu ve güvendir. Bunları yönetebilirsek gerçekleşmeler çok hızlı olacaktır.
“Tüm vatandaşlarımız Cumhurbaşkanımızın yanında yer almalıdır”
“Yeni stratejinin en zayıf halkası, güven unsurudur. Bu projeye güvenecek en önemli kesim girişimcilerimizdir. Ancak 1950’den bu yana girişimcilerimize yürü dedik, ama onları düşük kur ile arkalarından vurduk. Alın terlerini sıcak paracılara peşkeş çektik. Şimdi de uygulanan politika konusunda stratejik değişikliğin gerekli olduğuna inanıyorlar. Sayın Cumhurbaşkanımıza da güveniyorlar, ama bürokrasimizin bu işe engel olacakları konusunda da kendilerinden çok emin konuşuyorlar. 70 yıllık tecrübeleri bunu zorunlu kılıyor. Bence Sayın Cumhurbaşkanımızın aşması gereken en önemli eşik burasıdır.
“Başta sanayicilerimiz, turizmcilerimiz, kendine, çoluğuna çocuğuna iş arayan tüm vatandaşlarımız, bu politikanın kararlı bir biçimde uygulanması için Sayın Cumhurbaşkanımızın yanında, arkasında ve önünde yer almalıdır. Yetmiş yıldan bu yana üstümüzde olan deli gömleğini çıkarmalı ve çıkmaz sokaktan sıratı müstakime girmeliyiz.
“Her yeniliğe bir isim verme alışkanlığı var. Ben bunu medyatik bir enstrüman olarak görüyorum. Ancak buna illa da bir isim vermek gerekirse ‘Parasının Değerini Düşük Tutan Ülkelere Karşı Yerli Üretimi Koruma Modeli’ diyebiliriz.
“Sayın Cumhurbaşkanı’nın söylemlerinden yeni politikanın ‘Çin Modeli’ olduğu iddiasını ileri sürenler gözbağcılığı yapan hokkabazlara benziyorlar. Türkiye Çin’in ve diğer parasının değerini düşük tutan ülkelerin politikalarına karşı kendisini korumaya alıyor.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***