YORUM | MAHMUT AKPINAR
Geçen hafta Antalya’da elim bir cinayet işlendi. Bilgisayar mühendisliği öğrencisi 18 yaşındaki Mehmet Sami Tuğrul kaldığı yurtta, psikiyatrik tedavi gören, tedavisini ihmal eden, aşçı İhsan Güney tarafından başı kesilerek öldürüldü. Katilin cinayet sonrası “Deccali öldürdüm!” diye bağırdığı ifade ediliyor.
Oğlunun çok iyi bir evlat, çalışkan bir öğrenci olduğunu ifade eden baba, her dindar insanın yapacağı üzere ölümü tevekkülle karşıladı. Öğrencinin kaldığı yurdu suçlamadı ve gayet dengeli, aklı selim bir açıklama yaptı: “Kendisinin kaldığı, konakladığı eller, emin ellerdi. Biz bundan eminiz. Daha önce defaatle kardeşlerimizden, değişik kişilerden bu emanet yuvasına koyduklarımızdan hep randıman aldık. Biz o konuda asla yanlış fikre asla katılmıyoruz. Sadece bizim buradan çıkaracağımız bir ders var. Bu hastalıklı şahıs maalesef son zamanlarda kontrollerinin dışına çıktığı için böyle insanları işe alıp yerleştirirken adeta pimi çekilmiş birer bomba gibi toplumun, halkın içine koyarken devlet büyüklerimizin bir daha, bir daha düşünmesini istiyorum. Buradan dersler çıkarılmalı, ibretler çıkarılmalı, aynı hatalar tekrar edilmemeli.”
Ardından gözyaşları içinde oğlunu defnetti. Yürek yakan, her kesimde olabilecek bir vakaydı. Ama sekülerliği din olarak topluma dayatma çabasındaki kesimler eski alışkanlıkları gereği buradan irtica haberi çıkarmakta gecikmediler ve konuyu, dine ve dini gruplara düşmanlığa evirdiler. İrtica konusunda tecrübeli cinayete, bir gencin hayatına, acılı aileye değil “cemaat” “tarikat” meselesine odaklandı. Bu olaydan din ve maneviyat düşmanlığı üretmeye çalıştı. Sosyal medyada Ergenekoncu, Kemalist hesaplar “Cemaat tarikat yurtları kapatılmalı, hepsi devlete devredilmeli” diye kampanya başlattı. Aileyi ve yurdun ilişkili olduğu toplumsal kesimi linç eden dil kullandılar.
Bu kampanyayı başlatanlara bakınca sanırsınız ki devlet yurtları gül gibi, tertemiz ve ahlak timsali. Oysa hepimiz çok iyi biliyoruz ki devletin kontrolündeki yurtlarda bu tür cinayetler, kavgalar, suç teşkil eden olaylar bahsi geçen yurtlarla karşılaştırılmayacak kadar yüksek. Sadece AKP döneminde değil, yıllardır bu ülkede kimsesiz, öksüz yetim çocukların kaldığı yetiştirme yurtları, denetimsizlikten ve gerekli şeffaflığın, hassasiyetin olmamasından dolayı adeta suçlu üreten merkezler halindedir. Buralardaki kız çocukları başta yurt yöneticileri olmak üzere her tür cinsel taciz ve tecavüze maruz kalır ve fuhuş sektörüne eleman gönderir. Erkek çocukları ise mafya yapılarına, suç örgütlerine malzeme olur. Zira devlete emanet edilmiş bu çocukların arayanı, soranı, takip edeni yoktur. Kamuoyunda bu tür kurumları denetleme ve takip bilinci olmadığı, devlet memurları “Adam sende!” dediği için maalesef özellikle korunmaya muhtaç çocuklar için devlet yurtları istismar merkezleridir.
Bu vakada veya başka vakalarda meseleye “tarikatlar, cemaatler” diye toptancı ve karalayıcı dille yaklaşmak ne ahlakidir ne de hukuki. Ama kendisini devletin sahibi sanan kibirli Kemalistler ve dine, dindara tepeden bakan laikçiler tekrar irtica histerisine girdiler. Bu kesimler Cumhuriyet dönemi boyunca sıradan olaylardan din düşmanlığı ürettiler ve AKP’nin ebeliğini yaptılar. Yıllarca “irtica” söylemiyle hukuksuz denetimlere ve baskıya maruz kalan cemaat ve tarikat yapıları ise linç edilmemek için bu tür olayları kamuoyundan kaçırma, örtme eğiliminde oldular. Devlete ve kurumlarına karşı korku-kaygı arası bir çekiniklik içinde olageldiler.
İslam hukukunda, evrensel hukukta ve Türk hukuk sisteminde suçun şahsiliği ilkesi vardır. Suç teşkil eden eylem ile kimin illiyet bağı varsa ona bakılır. Eğer psikiyatrik hasta olduğu ve tehlikeli olabileceği bilindiği halde veya ihmal edilerek bu kişi çalıştırılıyorsa elbette sorumlu kişiler soruşturulur. Ama yurdun resmiyeti yoksa bunun cinayetle ilişkilendirilmesi iyi niyetli değildir. Kaçak olması ayrı bir bahsin konusudur. Lakin cinayetten dolayı yurdun tüm personelini, öğrencilerini, dahası benzer bütün yurtları, bütün dindarları karalamak, itham etmek, “Kapatılmalı, hepsi devlete devredilmeli!” diye kampanyalar başlatmak irtica nöbetlerinin hortlamasından başka bir şey değildir.
Türkiye’de devlet öteden bu tarafa çok kirliydi, karanlık noktaları vardı. AKP döneminde kirlenmişliğe bir de yüzsüzlük, aymazlık eklendi. Antalya’da meydana gelen olaydan hareketle tarikat yurtları kapatılmalı, devlete devredilmeli söylemi tamamen ideolojiktir ve husumet içermektedir. Sadece bugün değil, Kemalistlerin hakim olduğu uzun yıllar boyu devlet karanlıktı, denetimsizdi, kirliydi. Bunların mantığıyla zulüm dağıtan mahkemelerden, işkence yapan emniyete, TSK’ya kadar bütün kurumlar kapatılmalı, devlet feshedilmeli. Sekreteriyle yakalanan Baykal nedeniyle CHP, Tansu Çiller’i bile kekleyen Parsadan nedeniyle Atatürkçü Düşünce Derneği kapatılmalı. Mesele devlet, cemaat meselesi değil. Şeffaf, hesap veren, denetlenebilir, yasalara uygun çalışan özel ve kamusal kurumlar oluşturmak. Kimden gelirse gelsin cinayetlere, istismarlara tepki vermek, takipçisi olmak.
Ama kibirli Kemalistlerin ve laikçi elitlerin derdi temiz toplum, hesap veren kurumlar ve şeffaf devlet değil. Onlar fırsatını bulunca içindekileri kusma çabasındalar. Temelden dine ve dindara karşılar. Dindarın eğitimlisine, başarılısına ve ahlaklısına asla tahammülleri yok! Bu ülkede dünya çapında başarılara imza atmış 1200 okul, 17 üniversite, binlerce yurt bir gecede kapatıldı. Dünya genelinde hizmet veren bu kurumlarda 40 yılı aşkın yüz kızartıcı hiçbir vaka yaşanmadı. Ama kibirli Kemalistler ve laikçiler bu okullara hep husumetle yaklaştılar. Erdoğan tarafından bir gecede kapatılınca kendi yapamadıklarını yaptı diye adeta zil takıp oynadılar. Hiçbirisinden çokça istismar ettikleri “eğitim” lafını duymadık
En acısı yıllarca medyasıyla, kurumlarıyla dindarları savunan, destek olan Hizmet’in linç edilmesine cemaatlerden, dini gruplardan bir tepki gelmemesiydi. Şimdilerde cemaatlerin tarikatların dayandığı kirli Erdoğan rejimi tuğla tuğla çöküyor. Laikçilerin Kemalistlerin irtica nöbetleri depreşiyor. Umarım Erdoğan sonrası hukukun üstünlüğüne, temel haklara dayalı bir yönetim kurulur da, zulme sukut eden dindarlar bunların insafına muhtaç kalmazlar.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***