ANKARA – Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi’ne muhalefet şerhi düşen HDP, bütçedeki adaletsizliklere dikkat çekerek, ekoloji temelli ekonominin yanı sıra çocuğa ve toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe hazırlanması gerektiğini vurguladı.
Halkların Demokratik Partisi (HDP), 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi’ne muhalefet şerhi düştü. 20 Ekim-26 Kasım’a kadar süren bütçe tartışmaları boyunca HDP tarafından, anadil, ataması yapılmayan öğretmenler, vergi adaletsizliği, Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT), asgari ücretin vergiden muaf tutulması, çiftçilere destek verilmesi, esnafın sorunları, kadınların sorunları, kadro bekleyen engellilerin sorunları, kamu-özel işbirliğine verilen güvence bedelleri, sağlık alanında yaşanan sorunlar, kredi borçları, öğrencilerin barınma sorunları ve işsizlik gibi birçok başlıkta verilen önergeler reddedildi.
Şerhte, bütçenin halktan ve yoksullardan yana bir bütçe haline getirilmesinin mümkün olduğunu belirten HDP, kaynakların saraya, savaşa, sermayeye, ranta değil, halka ayrılmasıyla gerçekleşebileceğinin altını çizdi. Şerhte, Türkiye ekonomisinin komada olduğu vurgulandı. Neoliberalizmin ulus devletlerde tarihsel gelişimine dikkat çekilen şerhte, pandemiyle birlikte bu politikaların daha fazla denetleme ve gözetlemeyi de beraberinde getirdiği vurgulandı.
DIŞ POLİTİKA
Şerhte, dış politika uygulamalarına da geniş başlıklar ayrıldı. Son 6 yılda dış politikada bölgesel, küresel sorunların diyalog ve müzakere gibi barışçıl yöntemlerle çözüm yerine askeri gücün devreye konulduğu bir dönem olduğu kaydedildi. Şerhte, “Libya’dan, Ukrayna’ya; Suriye’den Azerbaycan’a; Irak’tan Afganistan’a kadar uzanan sorunlar bugün yerini tamamen yabancı savaşçılara, silah ticaretine, ordu mensuplarının savaş taktiklerine bırakılmış durumdadır. Bugün, Kürt sorununu diyalog yoluyla çözmek yerine inisiyatifin güvenlikçi ve askeri politik uygulamalara bırakıldığı bir zeminde Türkiye, Irak ve Suriye’de aralıksız askeri operasyonlar düzenlemeye mahkum edilmiş; Libya’da Birleşmiş Milletler (BM) çatısı altında diyalogla siyasi çözüm aranması gerekirken bütün saha yabancı savaşçılara bırakılmış; Ukrayna ve Karabağ’da yaşanan çatışmalar BM- AGİT çatısı altında çözülememiştir” diye kaydedildi.
HDP şerhinde, “Bölgesel Barış ve Demokrasi İçin Barış Bütçesi” başlığıyla şu önerilerde bulundu: “Türkiye’nin ve komşu coğrafyaların barış bütçesine ihtiyacı vardır. Bu bütçe silahlanmaya, askeri operasyonlara ya da müdahaleci dış politikanın örgütlenmesine harcanmamalıdır. Tam tersine komşu ülkelerdeki politik gerilimleri azaltacak biçimde arabuluculuk odaklı bir diplomasiyi geliştirmelidir. HDP, insan hakları ve insanlığa karşı işlenen suçlar dışında hiçbir ülkenin içişlerine karışılmamasını savunmaktadır.”
Türkiye ekonomisi için “komada” ifadesinin kullanıldığı şerhte, “Güvenlikçi devlet politikasının sınırları genişledikçe, Türkiye’de siyasi kaos ve iktisadi kriz derinleşmiş, yapısal bir kriz momentine girilmiştir. AKP’nin 90’lardaki ‘hayali ihracat’ yerini yine sermaye sınıfını güçlendirmek üzere ‘hayali istihdamlar’a bırakmıştır. Bu sermayeyi gözeten ‘hayali’ iktisadi etkinliklerin 2020 yılı itibariyle adı teşvikler olmuştur. Dolayısıyla işsizlik derinleşmiş, halktan alınan vergilerle işveren maliyetleri sıfırlanmıştır” diye ifade edildi.
CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ
HDP’nin 240 sayfa da sunduğu şerhte öne çıkan başlıklar şunlar oldu:
Cumhuriyetin inşasından beri oldukça kırılgan olan demokratik işleyiş Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle adım adım ortadan kaldırılmıştır. Bu süreçte iktidar yargıyı tek adamın önünde diz çöken bir kuruma dönüştürmüştür. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin pratikte ortadan kaldırıldığı, devlet yönetiminde tüm yetkilerin tek bir adama bırakıldığı bu sistem herhangi bir denetim mekanizmasından da mahrum bırakılmıştır. Meclis, Partili Cumhurbaşkanının talimatlarını yerine getiren bir kuruma dönüşmüştür. Ayrıca, yeni hükümet sisteminde rıza yerine baskı ve zor adeta bir norm haline gelmiştir. Bu açıdan, 4’üncü yılına girerken Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kriz üretmekten başka bir işe yaramadığı rahatlıkla söylenebilir.
KÜRT SORUNU
Bilindiği üzere 90’larda faili meçhuller, Hizbullah gibi kontra yapıları canlı tutma işlevi görmüştür. 2000’li yıllar sonrasında ise gerçek bir şok dalgası olan ve Kürt siyasal mücadelesini ve onun temsilcilerini tasfiye süreçleri başlamıştır. Devlet bir yandan savaş ekonomisi diğer yandan arzu ekonomisi üzerine çalışmıştır. Son olarak, yalnızca siyaseti ve yerel yönetimleri değil halk iradesini ve toplumsal yaşamı, ilişkileri ve mekanı dizayn ve kontrol etme yöntemi olarak kayyım rejimi yürürlüğe konmuştur. 2015 yılında güvenlik harcamalarına ayrılan pay 50 milyar lira iken, 2021 de bu miktar 240 milyar liradır. Türkiye ekonomisine son 30 yıllık çatışma ve operasyonların toplam maliyeti resmi açıklamaya göre 1,2 trilyon ABD doları; diğer bir deyişle, yıllık maliyeti 40 milyar ABD doları yapmaktadır. Sonuç olarak bu politikalar, 20 yılda milli geliri yüzde 1,5 geriye düşürmüş, bugün ortalama 750-800 milyar dolar milli gelir mevcuttur. 10-12 milyar dolar sadece kamudan kaynaklı kayıp söz konusudur. İç barışını sağlamış bir Türkiye’nin bölge ülkeleri ve komşuları üzerindeki etkinliği artacaktır. Bunun anahtarı Türkiye’nin kendi iç barışıdır; demokratik reformlar gerçekleştirecek bir Türkiye halihazırda büyük bir güç ve istikrar vakumu içinde bulunan bölge ülkeleri için cazibe merkezine dönüşebilecektir.
İMRALI TECRİDİ
Bilindiği üzere Sayın Abdullah Öcalan ve Yüksek Güvenlikli İmralı Cezaevi’nde kalan diğer mahpuslar yasal avukat ve aile görüş hakkını kullanamamaktadırlar. 2011 yılından itibaren avukat görüşüne getirilen kısıtlamaların ardından çözüm süreci çerçevesinde gerçekleştirilen görüşmelerin de 2015 yılında son bulmasıyla uzun süreli bir tecrit dönemi başlamıştır. 27 Temmuz 2011 tarihinden itibaren avukatların yaptıkları haftalık başvuru talepleri reddedilirken, ilkin açlık grevleri sürecinde 22 Nisan 2019’da Abdullah Öcalan ile bir görüşme yapılmış olup bu görüşmeyi 2 Mayıs 2019, 22 Mayıs 2019, 12 Haziran 2019, 18 Haziran 2019 tarihli görüşmeler izlemiş, ardından ise görüşmeler yeniden kesilmiştir. CPT birçok kez İmralı’ya ziyaretlerde bulunmuştur. 2017 ve 2019’da İmralı raporunu açıklamıştır. Raporlarda İmralı’daki uygulamaları eleştirilmiştir. Avrupa Konseyi ve CPT İmralı’da aile ve avukat görüşmelerinin sağlanması, kitap, telefon görüşme haklarının yerine getirilmesi ve mektup engelinin ortadan kaldırılması şeklinde Türkiye’ye tavsiyelerde bulunmuştur. Ancak bu tavsiyelerden tek biri dahi yerine getirilmemiştir.
Son üç yılda ise 11 Eylül 2016, 12 Ocak 2019, 5 Haziran 2019 olmak üzere üç aile görüşü sağlanmıştır. Mevcut durum AİHS 6. maddesindeki adil yargılanma hakkının da ihlali anlamına gelmektedir. Zira Abdullah Öcalan’ın düzenli olarak takip edilmesi gereken hukuki süreçleri ile disiplin yargılamalarının sürdüğünden avukat görüşüne izin verilmemesi adil yargılanma hakkının açık ihlalidir.
KAYYIM REJİMİ
1 Eylül 2016 tarihinde imzalanan 674 Sayılı KHK ile belediyelere kayyım atama yetkisi, aynı zamanda belediyelerin taşınır mallarına el koyma ve çalışanlarını görevden uzaklaştırma yetkisi de valilik ve kaymakamlıklara verilmiştir. İktidarın kayyım rejimi 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri sonrasında da devam etmiştir. Kayyım atanan 48 belediyenin sınırları içerisinde yaşayan-hangi partiye/adaya oy verdiği fark etmeksizin kentinin ‘seçilmiş’ bir belediye yönetimi tarafından yönetilmesi için oy kullanmış 4 milyon 356 bin 819 seçmenin/yurttaşın iradeleri kayyım uygulaması yoluyla askıya alınmış/gasp edilmiştir. Bugüne kadar HDP’li 79 belediye eşbaşkanı çeşitli tarihlerde gözaltına alınmıştı. Türkiye’de 2016’da ve 2019’da uygulamaya konan kayyım atamalarıyla birlikte, ülkenin yönetsel yapısı içinde yer alan vesayet makamları, yerel yönetimler üzerinde hiyerarşik bir amir konumuna yükseltmekle kalmamış, yargı makamları da bu vesayet makamlarının emrine sokulmuştur.
İSRAF LÜKS EKONOMİSİ
İktidarın 2022 yılı bütçe teklifinde de yine kaynaklar, saraya, yandaşa, ranta, talana, sermayeye, şatafata, güvenlikçi politikalara ve silahlanmaya ayrılmış durumdadır. Bu bütçede de saray ve çevresi, iktidarın sermaye ve rant odakları ve ‘beşli çete’ olarak adlandırılan holdingler dışında hiçbir yurttaş yoktur. Yurttaşın boğazına giren her lokmadan vergi alan iktidar, vergi cennetlerine para kaçıranlara ise para akıtmaya devam etmektedir. 2021 yılı bütçesine göre Cumhurbaşkanı’nın kullanabileceği örtülü ödenek (bütçenin binde 5’i) 6,7 milyar TL’ydi. 2022 yılı bütçesinin toplamda yüzde 30 arttırıldığını düşündüğümüzde örtülü ödenek miktarının 2022 yılı için 9 Milyar TL civarında olacağını rahatlıkla ifade edilebilir. Böylece AKP iktidarları döneminde toplamda 28 milyarlık bir örtülü ödenek kullanımı söz konusu olacaktır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, iktidarın lale devridir. Bu dönemde israf ve lüks, ekonominin en büyük kalemlerinden olmuştur.
DEMOKRATİK CUMHURİYET
Türkiye’nin en temel krizi cumhuriyetin demokratikleşmemiş olmasıdır. Cumhuriyet dönemindeki ayrımcı, dışlayıcı uygulamalar kimlikleri, kültürleri, dilleri tekleştiren sonuçlara neden olmuştur. Yurttaşlık tanımını sunni, Türk ve erkek kimliğini merkeze alarak kurgulayan Cumhuriyet, bu kadim topraklarda tarih boyunca var olan ve bir arada yaşayan birçok grubun, inancın ve kimliğin inkârı üzerine inşa edilmiştir. Mevcut Cumhuriyet gerçekliğine karşı geçmişiyle yüzleşmiş, toplumsal barışını tesis etmiş ve tekçilik yerine çoğulculuğu esas alan Demokratik Cumhuriyet seçeneği kaçınılmaz bir tercih olarak önümüzde durmaktadır.
EMEK SÖMÜRÜSÜ
İşgücünün ucuzlaştırılması, emeğiyle geçinen insanların yoksullaşmasına yol açmaktadır. Türkiye, Doğu Avrupa ülkeleri dahil tüm Avrupa ülkeleri içerisinde asgari ücretin son 10 yılda en çok gerilediği ve asgari ücretin en düşük olduğu ülke konumuna düşürülmüştür. AKP-MHP politikaları ile Türkiye’de emek, karın tokluğuna çalışma koşullarına mahkum bırakılmaktadır. Asgari ücret 2016 yılında ortalama 430 doların üzerinde iken uygulanan politikalar sonucunda 2021 yılında ‘ortalama 335’ dolara düşmüştür. 2021 Kasım ayında uygulanan kur-faiz-enflasyon politikaları ile asgari ücret 230 doların altına düşmüştür. Son beş yılda asgari ücretteki azalışın reel olarak yüzde 25’in üzerinde olduğu ifade edilebilir.
BÖLGESEL EŞİTSİZLİK
Bölgesel olarak istihdamsızlığı ve yoksulluğu gösteren başka bir veri de kendi sigorta primini yatıramayacak kadar yoksul olanların, nüfus içerisindeki ağırlığıdır. AKP’nin 20 yıla yaklaşan iktidarı döneminde bölgesel eşitsizlik tablosu derinleşmiştir. Hanede kişi başına düşen gelir miktarı asgari ücretin üçte biri kadar olmayan kişilerin il nüfus içerisindeki oranını gösteren aşağıdaki tabloda da görüleceği üzere özellikle Ağrı, Urfa, Muş, Hakkari, Şırnak, Iğdır ve Van illeri başta olmak üzere mutlak yoksulluk sınırının altında milyonlarca insan yaşamaktadır.
KADIN İSTİHDAMI
Kadın işgücüne yönelik ayrımcılık, cinsiyetçilik, mobbing ve ücret eşitsizliği, daha nitelikli olsalar dahi kadınların daha uzun sürelerle iş aramasına ve daha az iş bulmalarına neden olmaktır. En az 20 milyon kadının tamamen işgücü piyasasının dışında tutulduğu Türkiye’de, kadınların ancak yüzde 28-30 civarında istihdama katılabilmektedir. Öte taraftan istihdamda yer alabilen kadınlar ise çoğunlukla güvencesiz, esnek ve geçici işlerde çalışmaktadır. Cinsiyetçi önyargılar, ayrımcılık, erkek egemen cinsiyet rolleri, bakım ve ev içi emeği kadınların işgücüne katılmasının önündeki önemli engeller olmaya devam etmektedir.
Kadın istihdamının düşük olması, mevcut istihdamın da ağırlıklı olarak küçük işletmelerde yoğunlaşması, kayıt dışı çalışma oranının yarıya yakın oluşu, ev içi iş yükü ve sendikaların önemli oranda erkek egemen yapılar olması kadınların sendikalaşma sürecine dahil olmasının yani emeklerinin örgütlenmesinin önündeki önemli engeller olarak durmaktadır.
YOKSULLUK- GELİR ADALETSİZLİĞİ
AKP iktidarının kötü yönetimi, yolsuzlukları, gelir dağılımındaki adaletsizliği arttıran uygulamaları, yoksullar yerine işverenlere yaptığı teşvikler ve vergi adaletsizliğinin derinleştirmeleri gibi sebepler yoksulluğun ve işsizliğin başlıca nedenleri olarak karşımıza çıkmaktadır. 2022 Bütçe Teklifi bu sorunlara çözüm getirmemekle beraber aksine mevcut sorunları derinleştireceğini göstermektedir. Ekonomideki yapısal sorunların çözülmesi, AKP’nin çoğunluğun yararını gözeten kararlar alması politik tercihlerin değiştirilmesi ile mümkündür. Bunun için atılması gereken ilk adım ise kaynak aktarımında önemli bir enstrüman olan bütçenin tercihlerinin, 2022 yılından başlayarak, doğru bir şekilde yapılmasıdır.
İKTİDARI GÖZETEN BİR BÜTÇE
Ayrıca saray tarafından hazırlanan 2022 Bütçe Teklifi, daha önceki bütçelerde de olduğu gibi, adaletsizlikleriyle ve vergi yükünü yoksullara bırakma ‘hassasiyetiyle’ maalesef istikrarını korumaya devam etmektedir. 2022 Bütçesi de halkın değil, sarayın tercih ve kararları doğrultusunda şekillenmiştir. Katılımcı olmaktan uzak, anti-demokratik bu süreç sonucu halkın talepleri değil; savaş ve çatışmayı körükleyen, iktidar ve sermaye gruplarını gözeten, dolayısıyla eşitsizliği derinleştiren ve toplumsal adaleti sağlamaktan uzak tercihler kazanmıştır. Kaybeden ise işlevsizleştirilen ve süreçteki rolü tasfiye edilen, halkın temsilcilerinden oluşan parlamento olduğu kadar, sürüklendiği krizle baş başa bırakılan halkın kendisi olmuştur.”
Şerhte, HDP tarafından çocuklara duyarlı, ekoloji temelli ekonomi ve toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeye dair önerilere de yer verildi.
DOLAYLI VERGİLER KALDIRILSIN
Vergi adaletsizliğine dair de şerhte, şu öneriler sıralandı: “Temel gıdadaki vergiler kaldırılmalı veya düşürülmelidir. Asgari ücret vergiden muaf tutulmalıdır. Gelir dağılımında adaleti sağlayacak iktisadi ve vergileme politikaları uygulanmalı, emekçi ve yoksul sınıf üzerinde vergi yükü azaltılmalıdır. Gelir ve servet vergilerine ağırlık verilerek tüketim üzerinden alınan vergilerin toplam vergiler içindeki payı azaltılmalıdır. Kamu harcamalarında şeffaflık ve hesap verilebilirlik sağlanmalıdır. Rant gelirleri vergilendirilmelidir. Vergi adaletini bozan ve gelir dağılımı adaletini olumsuz etkileyen vergi aflarına son verilmelidir. ÖTV, KDV gibi dolaylı vergiler kaldırılmalı veya sembolik bir orana taşınmalı, bunların yerine servet vergisinin getirilmeli ve kurumlar vergisi oranı yükseltilmelidir. Alt gelir gruplarının temel ihtiyaçlarının vergi politikaları aracılığıyla sübvanse edilmesi gerekmektedir.”
TOPLUMSAL CİNSİYETE DUYARLI BÜTÇE
Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe içinde şerhte, şu öneriler yer aldı: “Eşit işe eşit ücret verilmelidir. Aynı işi yapanlar cinsiyetlerinden veya kadrolu sözleşmeli-taşeron farklarından ötürü farklı ücret almamalıdır. Bütçe oluşturulurken kadın yoksulluğuyla mücadele odakta yer almalıdır. Meslek edindirme kursları için kadınlara pozitif ayrımcılık sağlanmalıdır. Kadınlara faizsiz ve bazı alanlarda geri ödemesiz kredi desteği sağlanması, ekonomik danışma hizmeti verilmesi ve girişimde bulunacak kadınlar için destekler sağlanması için bütçeden pay ayrılmalıdır. Kadınların önündeki engeller kaldırılmalı kamuda ve özel sektörde kadınların yönetici olması politika ve bütçe yönünden desteklenmeli. Şiddete maruz kalan kadınlara ve LGBTİ+lara hukuki destek devlet bütçesinden karşılanmalıdır. Şiddete maruz bırakılan kadınların yaşamlarını eşit ve özgür yurttaşlar olarak sürdürebilmeleri için istihdam imkânı sağlanmalı, kamu kurumlarında ve yerel yönetimler başta olmak üzere her yerde pozitif ayrımcılık ve kota uygulaması konmalıdır.”
HDP şerhinin son kısmında ise ekoloji temelli ekonomi programı yapılması önerildi. Şerhte, “Türkiye’de yürürlükte olan talan ekonomisine karşı HDP, Ekolojik Temelli Ekonomi’yle eşitliği, adaleti ve özgürlüğü kapsayan, yeni yaşamı ekoloji perspektifiyle örmeyi ve böylece sermayenin doğa üzerindeki egemenliğine son vermeyi amaçlamaktadır” denildi.
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***