Bu durumda olan yalnız ben de değilim. Şu anda gazetelerde köşe sahibi olan, ya da benim gibi internetin sağladığı özgürlük ortamından yararlanarak görüşlerini paylaşanların çoğunun yaptığı bu. Hemen herkes aslında niyet okuyor veya niyet okumaya çalışıyor.
Okuduğumuz niyetten de sonuç/lar çıkartıyoruz.
Zaman içinde doğrulanacak veya yanlışlanacak bir eylem bu yaptığımız.
Son bir gelişmeden örnek sunayım:.
İstanbul Emniyet teşkilatı içerisinde ‘takviye hazır kuvvet müdürlüğü’ kuruldu.
Cumhurbaşkanı kararı ile.
2844 sayılı karar bir cümlelik: “İstanbul ilinde Emniyet Genel Müdürlüğü’nün doğrudan merkeze bağlı taşra teşkilatı olarak Takviye Hazır Kuvvet Müdürlüğü kurulmasına karar verilmiştir.”
Hepsi bu kadar.
Benim 3,5 yaşındaki torunum o ana kadar bildiklerinin ötesinde yeni bir şey duyduğunda hep aynı soruyu yöneltiyor: Neden?
Onun bu sorusu karşısında bize de, kendisinin yeni duyduğu şeyi anlayabileceği bir dille ona açıklamak düşüyor.
Açıklıyoruz ve bazen açıklamamız içerisinde aklının almadığı bir şeyler hala varsa, onlar için de “Neden?” demelere devam ediyor.
Cumhurbaşkanlığı kararı ile kurulması öngörülen bu yeni silahlı ‘hazır kuvvet’ için benim zihnimde de aynı soru var: Neden?
Ancak bu sorunun sorulabileceği bir ortam yok bugün. Kararı yayımlayan Cumhurbaşkanlığı zirvesinden de böylesine önemli bir girişimle ilgili olarak bir açıklama gelmiyor.
Bu durumda da konuyu ele alma ihtiyacı duyan kalem sahiplerinden niyet okumaya dayalı yazılar çıkması doğal.
Bugün baktım, Mehmet Y. Yılmaz, T24’te, daha yazısının başlığından sorduğu “Saray, milis teşkilatı mı kuruyor?” sorusuyla niyet okuyanlar ordusuna katılmış.
Okuyun yazısını, bir dizi soru sorduğunu göreceksiniz. Hepsi de haklı sorular. Sonunda “Erdoğan yönetimi, kendisine doğrudan bağlı böyle bir milis gücüne ihtiyaç hissetmeye başladıysa durum gerçekten vahim demektir” tespitinde de bulunuyor.
Niyeti kötüye yoruyor yani.
Sahi gerçekten Emniyet teşkilatı bünyesinde ve fakat İstanbul merkezli olarak böyle bir güç neden kuruluyor olabilir?
Gelin de bu soruya niyet okuma dışında bir cevap bulun bakalım.
Dünyanın bütün demokratik ülkelerinde, belinde ve elinde silah taşıyacak yeni bir güç oluşturulmak gerekmişse, böyle bir konu, tepeden inme bir biçimde, sıradan bir kararla yapılmaz.
Yakın zamanlara kadar bizde de yapılmazdı.
[Taha Akyol, dün, ‘cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’ne geçilmesini sağlayan anayasa değişikliği ile, böyle bir girişimin cumhurbaşkanlığı tarafından bir ‘karar’ ile değil, olsa olsa bir ‘kararname’ ile yapılabileceğinin hukuki gerekçelerini Karar gazetesindeki yazısına konu etti. Okumaya değer bir yazıydı.]
Yapılmak istendi diyelim, yanlış anlaşılmaların önüne geçmek için, bunun yapılacağı parlamentoyla ve parlamentoda temsil edilen siyasi partilerin yönetimleriyle görüşülerek, gerekçesi kamuoyuyla da paylaşılarak yapılırdı.
Bir iş “Ben yaptım oldu” mantığıyla yapıldığında yorumculara niyet okumak dışında bir yol bırakılmamış oluyor.
Maalesef benzer yöntem hatası son zamanlarda kamuoyunda ‘sürpriz’ etkisi meydana getiren bütün girişimler için de söz konusu.
Ayasofya açıldı, ancak daha önce açılamayacağının gerekçeleri defalarca açıklanmışken şimdi neden böyle bir karar alındığını öğrenemedik.
Karadeniz’de doğalgaz bulundu ‘büyük müjdesi’ görkemli bir törenle herkese duyuruldu, ancak bir dizi cevaplanmamış soru hala ortada ve cevaplanmayı bekliyor.
Tabii, bunlar ve benzeri pek çok girişimin sebepleri ister istemez ‘niyet okuma’ yoluyla yorumlanabiliyor.
Merkeze bağlı ama İstanbul’da bir ’hazır kuvvet’ ihdasının açıklanmamış gerekçesi için nasıl bir niyet okuma yapabiliriz?
Benim aklıma bizden uzak bir ülkede seçimin eli kulağında iken meydana gelen toplumsal olaylar ve onlara müdahale için mahalli olmayan silahlı kuvvetlerin kullanılması geliyor.
ABD’de.
Bir süre önce Portland’ta, son birkaç gündür de Kenosha/Wisconsin’da meydana gelen halk hareketlerinde, Donald Trump, mahalli güçlerin yetersiz kaldığını gerekçe göstererek, önce ‘National Guard’ (milli muhafızlar) adını taşıyan yarı-milis gücü sahaya sürdü, onların da yetersiz kaldığı görülünce ‘hazır kuvvet’ olarak bekletilen federal silahlı güçler devreye sokuldu.
Çeşitli kurumlardan derlenen federal güçler, o zamana kadar ABD’de pek görülmemiş sertlikte müdahalelerde bulundular, göstericileri plakasız araçlarla toplayıp özel mekanlarda sorguladılar.
Bu da gösterilerin daha da artmasına yol açtı.
Acaba bizde yeni oluşacak ‘hazır kuvvet’ böyle bir görev için mi hazırlanıyor?
Zihnimde bir soru daha var: 2023’te yapılacağına göre, seçime daha zaman varken, acaba bizde de ABD’de yaşanan türden gelişmeler mi bekleniyor?
[ABD’nin eyalet sistemi olduğunu, polisin mahalli yönetimin emrinde, federal güçlerin ise merkezi otoritenin emrinde görev yaptığını hatırlatmama gerek var mı, bilmiyorum. Bizde İstanbul’da kurulacak ‘hazır kuvvet’in vali ile ilişkilerinin ne olacağının muğlaklığı örnek alınan ülkeyle aramızdaki yapı farkından kaynaklanıyor olabilir. ABD federal, biz ise üniter yapıda ülkeleriz.]
Her yazıdan sonra, Karagöz-Hacivat oyunlarında adet olduğu üzere, “Sürçü lisan ettiysek affola” dememiz gerekmemeli. Etkili-yetkili biri/leri işin doğrusunu en baştan açıklamalı.