Turkish Minute’de yer alan habere göre, 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen ve halen tartışmalı olan darbe girişiminin ardından pasaportu iptal edilen onbinlerce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşından biri de Radyoloji Profesörü Murat Acar’dı.
2015 yılı Aralık ayında aldığı davet üzerine İstanbul’dan Bahreyn’e taşınan Acar, Bahreyn King Hamad Üniversitesi Radyoloji bölümünde görev yapmaya başladı.
15 Temmuz’dan birkaç gün sonra Olağanüstü Hal ilan edilince Prof. Acar, eşi ve iki oğlunun pasaportları iptal edildi.
İçişleri Bakanlığı kararıyla önce 50 bin ardından toplamda 250 bin pasaportun iptal edilmesi OHAL döneminin ilk kararlarından biriydi. İptal edilen pasaportlar Türk Emniyeti tarafından hızla Interpol sistemine girildi.
2016 Ağustos ayında Türkiye’nin Bahreyn Büyükelçisi Hatun Demirer’in girişimleri ile Bahreyn Polisi Büyükelçilik adına Acar ve ailesinin pasaportlarına el koydu.
Acar ailesi, siyasi suçlamalarla Türkiye’ye iade edilecekleri ve tutuklanabilecekleri ihtimali nedeniyle Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğine iltica başvurusunda bulundu.
7 Ekim 2016’da Bahreyn polisi Acar Ailesinin evine baskın yaptı. Aile zorla Bahreyn Havalimanına götürülerek, Türkiye’den gelen polis ekibine teslim edildi. Türkiye’ye götürülen ve 8 Ekim’den 12 Ekim’e kadar İstanbul Atatürk Havalimanı civarında bir polis karakolunda tutulan aileye ilişkin resmi kayıtlara hiçbir girdi yapılmadı. Aile, Türk polisleri tarafından İstanbul’a getirilmelerine rağmen 4 gün boyunca resmi kayıtlarda “kayıp” statüsünde tutuldu.
Acar ve eşi ardından Ankara Emniyet Müdürlüğüne götürüldüler. Kayıt altına alınmaksızın ve avukat olmaksızın defalarca sorgulanan ikili, tehdit ve hakaretler eşliğinde 18 gün gözaltında tutuldular. Acar ve eşi, gözaltı merkezi olarak kullanılan Ankara Emniyetinin bahçesindeki spor salonunda işkenceden geçirilmiş, yüzlerce kişiyle beraber salonda kelepçeli olarak bekletildi. Acar, bu sırada kendisiyle birlikte Bahreyn’de bulunan Prof. Nuri Akpınar’la gözaltı merkezinde karşılaştı. Akpınar da Bahreyn’den zorla Türkiye’ye getirilmişti ve Acar’ın gözlemlerine göre vücudunda işkence izleri vardı. Ankara Emniyeti’nin spor salonunun 15 Temmuz’un ardından işkence merkezi olarak kullanıldığı pekçok rapora yansımış durumda. Tutuklanan Acar, 30 ay boyunca cezaevinde kaldı.
Akpınar’ı Türkiye’ye getiren polis ekibi Türk İnterpol Birimine bağlı polis ekibiydi. Acar ve Akpınar’ın dosyalarına giren resmi yazılara göre, Türk İnterpol polisleri görevlendirme yazısıyla Bahreyn’e gitmiş ve Bahreyn’in iade ettiği kişileri alıp Türkiye’ye getirmişti. Ancak dosyada iade prosedürüne ilişkin herhangi bir yazışma ya da Bahreyn’in iade ettiğine ilişkin hiçbir belge bulunmuyor. Bu sebeple Acar durumu kaçırılma olarak niteliyor.
Kaçırılma sürecinde tüm belgelerin İnterpol polisleri tarafından düzenlenmesi üzerine Acar cezaevinde kaldığı süreçte, Interpol Genel Merkezine bir mektup yazdı ve durumdan haberdar olup olmadıklarını sordu. Gelen yanıtta; Türkiye veya Bahreyn polisi tarafından Interpol veri tabanında herhangi bir veri kaydının sözkonusu olmadığı belirtildi. Acar mahkemedeki savunmasında durumu; “Interpol’ün haberi olmadan, Interpol Birimindeki polislerin görev aldığı bir kaçırma” olarak tanımladı.
Acar gibi pekçok vakanın ortaya çıkmasının ardından Interpol, Türkiye’deki toplu pasaport iptallerinin siyasi olduğu gerekçesiyle, Türkiye’nin bildirdiği pasaport iptallerini tanımadı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu duruma sert tepki gösterse de Interpol’ün tavrı değişmedi.
Interpol nezdinde girişimlerde bulunan Türk Hükümeti bugüne kadar sonuç alamasa da 21-25 Kasım arası İstanbul’da gerçekleşecek Interpol’ün 89. Genel Kurul Toplantısı bir fırsat olarak görülüyor. Pandemi nedeniyle ülkeler uluslararası organizasyonlardan kaçınırken, Türkiye genel kurula evsahipliği yapmak isteyen tek gönüllü ülke olması nedeniyle toplantının Türkiye’de yapılması kararlaştırıldı.
Toplantıya, Interpol’e üye olan 194 ülkenin Interpol Başkanları katılacak. Genel Kurulda konular ülkelerin oyuna sunuluyor ve her üyenin tek oy hakkı bulunuyor.
Türk Hükümeti, iptal edilen pasaportlarla ilgili Interpol’ün bakış açısını değiştirmek için yoğun lobi yürütüyor. Türkiye’ye gelecek Interpol üyelerinin tamamına aileli davet gönderildi. Tüm masraflar Türk hükümeti tarafından karşılanacak.
Türk Interpol’ü, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra pasaport iptalleri yanında binlerce kişi hakkında Kırmızı Bülten çıkartılması için Fransa Lyon’da bulunan Interpol Genel Sekreterliğine dosyalar gönderdi. Ancak İnterpol Genel Sekreterliği Türkiye’den gelen ve genellikle Gülen Hareketi üyelerini hedef alan bu talepleri, siyasi menşeli ve hukuki dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul etmedi. Gerekçe olaraksa Interpol Anayasası’nın 3. Maddesine atıf yapıldı. Madde Interpol’ün askeri, siyasi, dini ve ırkçılıkla ilgili suçlarla ilgilenmesini yasaklıyor. Türk tarafı ise, taleplerinin siyasi veya askeri suç kapsamında olmadığını, terör suçu kapsamında olduğunu ısrarla belirtmesine ve Genel Sekreterliği ikna etmek için Lyon’a heyetler göndermesine rağmen taleplerini kabul ettirmeyi başaramadı.
Ardından Türkiye, 2017 yılında yöntemini değiştirdi ve siyasi olarak hedef aldığı kişilerin pasaportlarına “kayıp” ya da “çalıntı” şerhi koyarak İnterpol’ün ilgili veribankasına girdiler yaptı. Bu siyasi muhaliflerin pasaportlarını iptal etmenin arka kapı yoluydu. Ancak Interpol’e yağan şikayetler üzerine durumu inceleyen İnterpol Genel Sekreterliği, bu kişilerin pasaportlarının kayıp ya da çalıntı olduğuna dair herhangi bir müracatlarının olmadığını, Türk İnterpol’ü tarafından kurallara aykırı şekilde veribankasına kayıp çalıntı girdileri yapıldığını belirleyerek Türkiye’den veri girişi yapılmasına kısıtlama koydu. Türk Hükümetinin İstanbul’daki Genel Kuruldaki hedeflerinden biri de bu kısıtlamaları iptal etmek.
Dışişleri Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran, yaklaşan Genel Kurul toplantısının önemine dikkat çekerek 03 Haziran 2021 tarihinde Meclis’te; “Terör örgütü mensuplarının ülkemize iadesi ve cezalandırılmasında Interpol üzerine düşeni yapmamaktadır. İnterpol ile çalışmalarımızda, kırmızı bülten ve iade taleplerimizin reddi, kırmızı bültenlerin silinmesi ve Türkiye tarafından İnterpol’ün Çalıntı ve Kayıp Seyahat Belgeleri Veritabanına (SLTD) yapılan veri girişlerinin engellenmesi gibi sorunlarla karşılaşıyoruz. Bu toplantıya Türkiye’de ev sahipliği yaparak başta FETÖ olmak üzere terör örgütleriyle mücadeledeki yaklaşımımızı detaylı olarak aktaracağız. Bu açıdan bu toplantı önemli bir fırsat teşkil edecektir” dedi.
Türkiye’nin İnterpol Dairesi Başkanı Lütfi Çiçek de Türkiye’de yapılacak toplantıya katılacak delegelerin aileleri ile birlikte davet edildiğini ve pekçok aktiviteyi içeren sosyal programlar hazırlandığını söyledi.
Human Rights Defender’ün direktörü ve eski diplomat Oğuzhan Albayrak, Türkiye’nin Interpol üyelerini ikna çabaları ve olası sonuçlarını değerlendirdi:
“Türk hükümeti, genel kurula çok büyük önem atfediyor. Bir genel kuruldan ziyade Interpol üyelerine etkileyici bir tatil programı hazırladılar. Aileli davetin anlamı bu. Interpol üyelerinin oylarını etkilemek ve Türkiye’nin kırmızı bülten, pasaport iptali, kayıp çalıntı pasaport girişleriyle ilgili kısıtlamaların kaldırılması istenecek. Türkiye bugüne kadar MİT operasyonlarıyla özellikle demokrasisi zayıf ülkelerden 100’ün üzerinde çoğunluğu Gülen Hareketi üyesini kaçırıp Türkiye’ye götürdü. Erdoğan Hükümetinin talepleri Interpol Genel Kurulunda kabul edilirse, bu sayıya yüzlercesi eklenecek. Erdoğan muhalifleri dünyanın çeşitli ülkelerinde sıkışmış durumdalar ve tutuklanmamak için ülkelerine dönemiyolar. Bu insanların ellerinden pasaportlarını almak rejimle işbirliği olur ve Interpol’ün ve demokrasinin temsil ettiği değerleri yıkma anlamı taşır.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***