Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararıyla iş insanı Osman Kavala ve Halkların Demokratik Partisi eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’la ilgili serbest bırakılması yönündeki kararının ardından Avrupa Birliği (AB) Komisyonu 19 Ekim’de Türkiye raporunu açıkladı.
Raporda Türkiye’nin demokratik kurumlarının işleyişinde “ciddi eksiklikler” olduğu, “demokrasi ve insan hakları alanlarında gerilemenin devam ettiğini” kaydedildi. Açıklanan rapor, verilen hak ihlali kararlarına rağmen iktidar herhangi bir adım atmazken AB ve Bakanlar Komitesi’nin tutumu da tartışma konusu.
AB raporunun 1998’den beri yayımlandığını hatırlatan dış politika uzmanı ve Atina Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Cengiz Aktar, son 5-6 raporu MA’dan Zemo Ağgöz’e değerlendirerek neredeyse kopyala-yapıştır hazırlandığını söyledi. Yıllardır aynı şeylerin söylendiğini dile getiren Akman, “Bilmediğimiz hiçbir şey yok bu raporda. İnsan hakları ihlalleri, gayri demokratik uygulamalar, işkence, manasız hapis cezaları, muhalefet ve özellikle HDP üzerinde muazzam baskı, seçilmiş olan belediye başkanları üzerine baskı… Say say bitmez. Korkunç bir tablo. Hukuk devleti yerlerde sürünüyor. Tüm bunları yazmışlar ama yeni hiçbir şey yok. Bundan bir şey de çıkmaz” dedi.
AB raporunda “Artık silahlı kuvvetlerin sivil denetime tabi olduğundan” bahsedildiğini dile getiren Aktar, “Açıkçası ne demek istediklerini anlamadım. TSK sivil denetim altında falan değil. Devletin ordusu olmaktan çıkmış tamamen rejimin ordusu haline gelmiş bir yapı. Dolayısıyla zaten artık AB kurumlarında ister Ankara’da ister Brüksel’de ya da başka AB üyesi ülkelerin başkentlerinde olsun kimse Türkiye’yle ilgilenmiyor. Son derece vasat memurlar çalışıyor. ‘Bu raporu da yazmak lazım’ diyerek kopyala yapıştır yapmışlar” dedi.
Dışişleri Bakanlığı’nın yayımladığı yazılı açıklamayla AB raporuna verdiği tepkiyi de değerlendiren Aktar, “Burhan Kuzu da raporu çöpe atmıştı televizyonda. Aynı kafa, ‘biz bildiğimizi okuruz, siz kendinize bakın, kimsiniz de bize akıl veriyorsunuz’ gibi ipe sapa gelmez, diplomatik teamüllere de aykırı tepkiler. Ama rejim artık böyle işliyor” diye konuştu.
‘RUSYA’YA KAPTIRMAK İSTEMİYORLAR’
AB isterse artık bir “komedi” halini almış Türkiye’nin üyelik sürecini resmen bitirebileceğini işaret eden Aktar, “Fiilen 2018’de bitti. Erdoğan, Cumhurbaşkanı seçildiğinin akabinde 2 gün sonra AB karar aldı ve müzakereleri bir daha açılmamak üzere dondurdu. İş mucizelere kaldı. Dolayısıyla bu fiiliyatı resmiyete dökebilirler şimdi. Ama onu da yapmaktan çekiniyorlar. Çünkü 6 bin tane Alman şirketi var ve Almanya silah satıyor Türkiye’ye. İtalya ve İspanya da öyle. Tüm bu ülkeleri ekonomik çıkarları var. Sadece bu da değil, bir mülteci zaptiyeliği yaptırıyorlar Türkiye’ye. Bir diğeri zurnanın zırt dediği yer Türkiye’nin NATO üyeliği. Türkiye’yi katiyen Rusya’ya kaptırmak istemiyorlar. Dolayısıyla bu adaylık meselesini hala akılları sıra en azından kağıt üzerinde ‘varmış’ gibi yapıyorlar. Hiçbir işe yaradığı yok tabii. Sadece mülteci parası geliyor” diye belirtti.
‘OLASI YAPTIRIMLAR LİSTESİ’
Türkiye’nin Yunanistan ve Kıbrıs’la sürekli çatıştığını hatırlatan Aktar, Türkiye’nin Girit Adası’nı adadan saymayarak tüm suların kendisine ait olduğunu iddia ettiğini vurguladı. Akman, “Libya ile kimsenin tanımadığı uyduruk bir anlaşma yaptı. ‘Oralar bizimdir’ diyor ve kimseyi sokmuyor. Savaş gemisi yolluyor. Bunlar bir sorun yaratıyor ve muhtemelen yılsonuna kadar bir şey değişmezse AB Komisyonu bir olası yaptırımlar listesi hazırlamak zorunda kalacak. Bir şeyler de değişmeyecek. Çünkü artık rejim tamamen sıkıştı, hem Yunanistan’la Kıbrıs’a hem de diğer taraftan Rojava’ya ve Başur’a karşı askeri faaliyet peşinde. Bunu da kendi tabanını sağlamlaştırmak ve milliyetçi oyaları tekrar konsolide etmek için kullanıyor, kullanacak. Dolayısıyla tüm bu hercümerç dinmez. Bu daha da artarak sürecek” diye aktardı.
‘DIŞLANMASI İÇİN 31 ÜYE GEREKİYOR’
Türkiye’nin AİHM kararlarını uygulamamasına dair ise Aktar, şunları söyledi: “Uygulamayacaklar, hele şu dönemde artık Selahattin’i, Osman’ı çıkarmaları mümkün değil. O eşikler aşıldı. Artık rejim tamamen milliyetçi sert bir mecraya girmiş vaziyette. ‘Uygulamazsa ne olur’ diye sorarsak Selahattin’in dosyası daha geriden geliyor ama Osman’ın dosyası daha önce. O çerçevede Bakanlar Konseyi, Avrupa Konseyi’nde Türkiye’nin oyunu askıya alarak bir karşılık ya da ceza verebilir. Ama Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden dışlanması anlamına gelecek olan herhangi bir hareket için 3’te 2 çoğunluk gerekiyor. Yani 47 Avrupa Konseyi üyesi var ve dolayısıyla 31 üye gerekiyor. ‘Evet, Türkiye’nin hakları askıya alınmalıdır, Avrupa Konseyi’nden uzaklaştırılmalıdır’ diyebilmesi lazım. Ama 31 ülkeyi bulmak imkansız. Bu iş böyle uzadıkça uzayacak. Zaten bu tip prosedürler öyle Türkiye’de olduğu gibi bir düğmeye basarak, Erdoğan’ın telefonuyla falan olmuyor. Uzun süreçler bunlar. Parlamenter Asamblesi’ne gidiyor, tekrar AİHM’e gidiyor. Oradan AİHM karar veriyor tekrar Bakanlar Konseyi’nin önüne geliyor. Tüm bunlar aylar demek. O arada hem Demirtaş hem Kavala hapiste kalmaya devam edecekler.”
Bahsettiği çoğunluğun sağlanması için doğu ülkelerinin Türkiye aleyhinde oy vermeyeceğini kaydeden Aktar, “Çünkü kendileri de aynı. Onlar da kendi muhaliflerine aynı şeyi yapıyor. Bu nedenle oralardan pek bir şey beklememek lazım. Türkiye’nin içinde bulunduğu tıkanmışlığın bir veçhesi daha bu” dedi.
‘DİRENEN BİR KÜRTLER VAR’
Türkiye’nin söz konusu AİHM kararlarını ve AB raporlarını dikkate almayarak uluslararası konumu bağlamında “bir kuruşluk kredisi kalmadı” diyen Aktar, sözlerini şöyle tamamladı: “Ne ahlaken ne mali anlamda hiçbir kredisi kalmadı. Türkiye sürünen bir ülke. Ekonomik durumdan dolayı bu süreç hızlanacak da. Günün birinde artık borçlarını tamamen ödeyemez hale gelecek. Türk lirası çökmüş vaziyette. Bu çöküş hızlanarak devam edecek gittiği yere kadar. Ondan sonra ne olur kim gelir? Ben daha sert bir yönetim bekliyorum. Kimse ‘demokrasi geri gelecek, İYİ Parti ile CHP Türkiye’ye demokrasi getirecek’ diye heyecanlanmasın. Öyle bir şey olmaz daha şimdiden Meral Akşener, ‘biz asker milletiz tabii ki tezkereye oy vereceğiz’ deyip reisinin arkasında esas duruşa geçti. CHP de aynısını yapacaktır. Muhalefetten bir alternatif falan çıkmaz. Türkiye’de direnen bir kitle var o da Kürt’ler, HDP seçmeni.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***