Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararı uyarınca iş insanı Osman Kavala’nın 30 Kasım’a kadar serbest bırakılmaması halinde Türkiye hakkında yasal ihlal süreci başlatacağı işaretini verdi.
Avrupa Konseyi, kuruluşundan üç ay sonra üye olmaya çağrılan ve 1950’de örgütün kurucu üyeleri arasında yer alan Türkiye’nin üyeliğine son verebilir mi? Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisindeki oy hakkı askıya alınabilir mi? Bu konuda daha önce Türkiye ve diğer üye ülkeler ile Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi arasında neler yaşandı?
Türkiye Özal ile AİHM’in kararlarını tanıdı
Türkiye, Turgut Özal’ın Başbakanlık döneminde 28 Ocak 1987 tarihinde Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyonu’na bireysel başvuru hakkını, 22 Ocak 1990’da ise Avrupa İnsan Hakları Divanı’nın zorunlu yargı yetkisini tanıdı.
1998 yılının kasım ayına kadar (11 No.lu Protokol’ün yürürlüğe girişi) Komisyon ve Divan olarak iki yargı organı vardı. Öncelikle Komisyon’a başvurulur, Divan da temyiz organı işlevi görürdü. 11. Protokol’ün yürürlüğe girmesinden sonra Komisyon ve Divan birleşti ve Mahkeme (AİHM) olarak tek bir organ halinde çalışmaya başladı.
Türkiye için ihlal süreciyle ilgili son uyarı 2003 yılında Louzidou davasında geldi
AİHM’de son 30 yıldır Türkiye’nin başını ağrıtan konuların başında gelen, ihlal süreci başlatılması konusundaki son uyarı “Loizidou davasında” geldi.
Kıbrıs Rum Kesimi’nden binlerce başvuruya emsal olmasıyla da gündeme gelen ve Ankara’nın sonunda rekor miktarda tazminat ödemek zorunda kaldığı Rum Titina Loizidou, ilk başvurusunu 19 Mart 1989’da yaptı.
Önce Komisyon’da götürülen ancak daha sonra istenilen sonuç alınmayınca Rumlar tarafından Divan’a götürülen bu davayla ilgili 25 Eylül 1995 günü duruşma düzenlenmiş ve ardından AİHM 18 Aralık 1996’da verdiği kararda Türkiye’nin mülkiyet hakkını ihlal ettiğine hükmetmişti.
28 Temmuz 1998 tarihinde alınan kararla ise Türkiye’nin Loizidou’ya 500 bin ABD doları ödenmesine hükmedildi.
Bu tarihten sonra uzun süre Bakanlar Komitesi’nden gelen uyarıların adından son olarak 19 Kasım 2003 tarihinde yasal ihlal süreci başlatılacağı yolundaki son ihtarın ardından Türkiye, 13 Kasım 2003 yılında gecikmiş faiziyle Loizidou’ya yaklaşık 900 bin dolar ödemeyi kabul etti.
Avrupa Konseyi’nde şu ana kadar üyelikten atılan ülke var mı?
Yunanistan’da, Cunta döneminde Atina aleyhindeki devlet davasında Cunta yönetiminden istenenin yerine getirilmemesi dışında, bu tarihe kadar uygulamaya konmayan bir Divan kararı mevcut değildi.
Yunanistan Avrupa Konseyi’nden ihraç edilmemek için “Albaylar Cuntası” döneminde 1967 yılında kendi isteğiyle üyeliğini sona erdirdi. Atina, demokrasiye geçiş sonrasında 1974’de Avrupa Konseyi’ne tekrar katıldı.
Ekonomik çıkarlar da Avrupa Konseyi kararlarında etkili oluyor mu?
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM), Kırım’ı ilhakının ardından Rus parlamenterlerin AKPM’deki oy hakkını 2014’de askıya aldı.
Rusya bu yaptırıma tepki olarak, 2016’dan itibaren AKPM’ye ulusal heyet göndermeme kararı alırken, yıllık 33 milyon euro olan Avrupa Konseyi bütçesine katkı payını ödemeyi reddetti.
2017’den beri bütçe katkı payını ödemeyen Rusya’nın, Avrupa Konseyi kuralları gereği, Konseyin yürütme organı olan Bakanlar Komitesi tarafından da üyelikten çıkarılması ihtimali vardı. Bunun üzerine 2019 yılında Rus parlamenterlerin AKPM’ye dönüşünün yolu açıldı.
Ukrayna, bu karara tepki gösterirken diplomatik kaynaklar Avrupa Konseyi’nin içinde yaşadığı ekonomik kriz de dikkate alındığında bütçeye önemli katkı sağlayan Rusya’ya yönelik Kırım’ı işgaline rağmen taviz verildiği görüşünü dile getiriyor.
Türkiye neden önce katkı payını artırdı sonra düşürdü?
Türkiye’nin Avrupa değerlerine verdiği önemi vurgulayarak 2016 yılında, Avrupa Konseyi’nin bütçesine her yıl verdiği 14 milyon euro tutarındaki katkı payını, 20 milyon euro daha artırarak 33 milyon Euro’ya çıkardı.
Türkiye, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya ve Rusya’nın ardından Avrupa Konseyi’nin bütçesine en fazla katkı yapan 6’ncı devlet konumuna yükseldi.
Türkiye’nin bütçeye katkı payını yükseltmesi, Avrupa genelindeki ekonomik kriz nedeniyle “sıfır büyüme” politikası ile yönetilen Avrupa Konseyi’nde memnuniyetle karşılandı.
Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Konseyi Vaclav Havel ödülünün tutuklu bulunan eski Yarsav Başkanı Murat Aslan’a verilmesi ve AİHM’de Türkiye aleyhine veriler kararlar yüzünden bu katkıyı iki yıl sonra kesti. Bu kararla birlikte Türkiye’nin AKPM’de 18’e çıkan milletvekili temsil sayısı yeniden 12’ye düştü ve Türkçe, konseyin resmi dillerinden çıkarıldı.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası Avrupa Konseyi’nin Avrupa İnsan Hakları Komiseri ve AKPM gibi bazı organlarının eleştirileri, Türk hükümeti ve AKP içinde rahatsızlık yaratmaya başladı.
AKPM, “demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti konusunda Avrupa Konseyi üyeliğinden kaynaklanan yükümlülükler yerine getirilmediği” gerekçesiyle Türkiye’yi 2004 öncesinde olduğu gibi tekrar siyasi denetime alması Ankara-Strasbourg ilişkilerini derinden sarstı.
Bakanlar Komitesi son olarak Kavala ve Demirtaş için ne dedi?
Bakanlar Komitesi, AİHM kararına rağmen serbest bırakılmayan iş insanı Osman Kavala ve eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’la ilgili kararını geçen hafta cuma günü açıkladı. Kavala’nın serbest bırakılmaması halinde Türkiye hakkında yasal süreç başlatılacağını duyuruldu.
Komite’nin 30 Kasım-02 Aralık tarihleri arasında gerçekleştireceği toplantıya kadar serbest kalmazlarsa bu süreç başlatılacak. Başlatılacak yasal süreçte Komite, AİHM’den Türkiye’nin kararlara uymayarak AİHS’yi ihlal edip etmediğini incelemesini isteyecek. AİHM’nin ihlal yapıldığı yönünde görüş bildirmesi durumunda da Komite, Türkiye’ye karşı alınacak önlemleri değerlendirerek. Bu önlemler arasında Türkiye’nin Konsey üyeliğinden çıkarılması veya oy hakkının askıya alınması da bulunuyor.
AİHM kararına uymadığı için şu ana kadar hangi ülkeye dava açıldı ?
AİHM kararlarını uygulamadığı için bir Konsey üyesine karşı ilk dava 2017 yılında Azeri muhalif Ilgar Mammadov’un tutukluluğu nedeniyle Azerbaycan’a karşı açılmıştı. Mammadov, Ağustos 2018’de ise serbest bırakıldı.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Kavala kararı
AİHM karar metninin özeti şu şekilde:
“Mahkemenin mevcut davadaki nihai kararıyla; Türk makamlarının, Mahkeme tarafından tespit edilen ihlallerin başvuran açısından olumsuz sonuçlarını ortadan kaldırmamasının, özellikle de Komite’nin tekrarlanan itirazlarına rağmen başvuranın derhal serbest bırakılmasını sağlamamasının, davalı devletin kararlara uymayı reddetmesi anlamına geldiği kanaatine varılmıştır.”
30 Kasım’a kadar süre
Bu nedenle önceki kararlar ışığında, kararın uygulanmasını sağlamak için aşağıdakilerden yararlanmanın gerekli olduğuna karar verilmiştir:
“30 Kasım – 2 Aralık 2021’de gerçekleşecek 1419’uncu toplantıya kadar başvuru sahibinin serbest bırakılmaması durumunda; Sözleşme’nin 46-4 maddesi uyarınca Türkiye’ye yönelik yargılamaları başlatma niyetlerini Türkiye’ye resmi olarak bildirme konusundaki kararlılıklar ifade edildi.
Komite, Türk makamlarına, özellikle Türkiye’nin yapısal bağımsızlığına ilişkin olarak Avrupa Konseyi standartlarından ilham alarak, yürütme organı da dahil olmak üzere Türk yargısının tam bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlamak için yasal ve diğer önlemleri almaya çağrılarını yinelediler.”
Demirtaş kararı
Bakanlar Komitesi, Selahattin Demirtaş için de bir kez daha serbest bırakılma ve mahkumiyet kararlarını bozma çağrısı yaptı. Propaganda suçundan verilen 4 yıl 8 aylık hapis cezasının, Demirtaş’ı “cezaevinde tutma ve seçimlere katılmasını engelleme amacı” taşıdığı belirtildi.
Buna ilişkin karar metninin de özeti şu şekilde: “Başvuranın suç işlediğine dair makul şüpheyi destekleyecek delil yokluğunda gözaltına alınmış ve tutuklanması ile çoğulculuğu boğmak ve siyasi tartışma özgürlüğünü sınırlamak gibi gizli bir amaç güdülmüştür.
Yargıtay’ın 26 Nisan 2021’de İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nin başvuranı milletvekili iken yaptığı konuşma nedeniyle terör propagandası yapmak suçundan mahkum eden kararını onadığı ve başvuranın 3 Mayıs 2021’de görevine kaldığı yerden devam ettiği kaydedilmiştir.
Bununla birlikte, Mahkeme tarafından tespit edilen 10. Madde ihlalinin özünde; 20 Mayıs 2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 83-2 maddesinde yapılan eşi benzeri görülmemiş ve geçici bir değişiklik ile, başvuru sahibini meclis dokunulmazlığından öngörülemeyen bir şekilde yoksun bırak olduğunun altı çizilmiştir.
Bu nedenle, cezai kovuşturmaların sonuçlarının ortadan kaldırılması gerektiği sonucuna varılmıştır.”
30 Eylül’e kadar süre
“Başvuranın derhal serbest bırakılması, mahkumiyetinin İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi tarafından bozulması ve anayasa değişikliğinin diğer tüm olumsuz sonuçlarının ortadan kaldırılmasıyla birlikte; yetkililere davanın bir sonraki incelemesi olan 30 Eylül’den önce genel tedbirler hakkında bilgi verme çağrısı yapılmıştır.
30 Kasım – 2 Aralık 2021’de gerçekleşecek 1419’uncu toplantıya kadar hala serbest bırakılmadığı takdirde davanın incelenmesine devam etmeye karar verilmiş ve başvurucunun bu durumu kabul etmesi halinde, o toplantıda Komite tarafından değerlendirilmek üzere bir geçici karar taslağı hazırlaması için sekretaryaya talimat verilmiştir.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***