YORUM | Av. MEHMET TAHSİN
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Türkiye’de çok sayıda gazeteci gözaltına alındı ve tutuklandı. O güne kadar gazetecilere yöneltilen suçlamalar genellikle Cumhurbaşkanına hakaret şeklindeydi. O günden sonra buna terör örgütü üyeliği suçlaması eklendi. Halbuki bu gazetecilerin tek yaptığı, haber yapmak, konuşmak, yazmak, tweet atmak; özetle mesleğini icra etmekti.
Stockholm Freedom Center (SCF) tarafından 26 Ocak 2017 tarihinde yayınlanan raporda, Türkiye hapishanelerinde hüküm giyen 21’i hüküm giymiş, kalanı tutuklu toplam 191 gazetecinin bulunduğu, 92 gazeteci hakkında da yakalama kararı olduğu belirtiliyor.
Raporun yayınlanmasının üzerinden 4 yıldan fazla bir zaman geçti. Tutuklu gazetecilerin bir kısmı Erdoğan iktidarına gönülden bağlı yargıçlar tarafından yargılanarak hükümlü hale geldi. Bir kısmı da tahliye oldu. Yine SCF’nin güncel rakamlarına göre 81 gazeteci hükümlü, 93 gazetecinin yargılaması tutuklu olarak devam ediyor, 167 gazeteci hakkında yakalama kararı var.
Euronews’in haberine göre Uluslararası Gazeteciler Federasyonu’nun (IFJ) yıllık raporuna göre, Mart 2021 itibariyle dünya genelinde en az 229 basın mensubu, gazetecilik faaliyetleri nedeniyle cezaevlerinde bulunuyor. Rapora göre, cezaevlerinde en az 67 gazeteci bulunan Türkiye, dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi konumunda. Türkiye’yi 23 gazeteci ile Çin, 20 gazeteci ile Mısır takip ediyor.
Türkiye tarafından hapse atılan, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Şahin Alpay, Ali Bulaç, Atilla Taş, Murat Aksoy, Ahmet Şık, Murat Sabuncu ve Murat Aksoy gibi gazeteciler, iç hukukta çaresiz kalınca AİHM’e başvurdular. AİHM bu gazetecilerin ifade özgürlüğü ile beraber özgürlük ve güvenlik haklarının ihlal edildiğine karar verdi. Çok şükür ki bu isimlerin tamamı bugün serbest. Üzücü olansa hiçbiri mesleğini sürdürebilecek durumda değil. Çünkü hayatlarından birkaç yıl çalınmasına sebep olan sistem, hala dimdik ayakta. Aksi halde tekrar cezaevine girmeleri mümkündür.
Türkiye, AİHM’den çıkması muhtemel ihlal kararlarını önlemek için şantaj dahil her türlü baskıyı uyguladı. Avrupa Konseyi’ne ödenen katkı payı tam da Türkiye’deki hak ihlallerinin yükselişe geçtiği dönem olan 2016’da 10 milyon Euro’dan 33 milyon Euro’ya yükseltildi. Konseyden ve mahkemeden Erdoğan iktidarının hoşuna gitmeyecek kararlar çıkmaya başladığı zaman katkı payını düşürmekle tehdit etti. Nitekim bir yıl sonra Avrupa Konseyi’ne ödenen katkı payı 14 milyon Euro’ya düşürüldü.
Sonraki gelişmeler gösterdi ki Erdoğan rejiminin az gelişmiş ülkeler üzerinde uygulayarak sonuç aldığı rüşvet ve şantaj politikası Avrupa’da pek işlemedi. Çünkü bütün bunlara rağmen AİHM bu gazeteciler için ihlal kararı verdi. Türkiye’nin AB ile yakınlaştığı dönemde yapılan reformlarla ilgili kullanılan ‘Yetmez ama evet’ sözünü bir kere daha söylemenin şimdi tam zamanı. Uydurma suçlamalarla hapse atılan gazetecilerin bir kısmı AİHM kararlarıyla özgürlüğüne kavuştu. Ama serbest kalmalarına rağmen ise özgürce gazetecilik yapamıyor olması büyük bir sorun.
Ama ondan daha büyük bir sorun cezaevinde hala çok sayıda gazetecinin olması. Bunu derken AİHM önünde başvurusu bekleyen gazetecileri kastediyorum. Maalesef mahkeme bu konuda pek iyi sınav vermedi. Birkaç örnek vermek istiyorum:
2014 yılı sonunda uydurma bir suçlamayla tutuklanan Samanyolu Yayın Grubu başkanı olan Hidayet Karaca, 7 yıla yakın bir süredir tek kişilik cezaevi hücresinde. En küçük bir şiddet eylemi olmadığı halde terör suçlamasına muhatap olan Karaca’nın, 2015 yılında AİHM’e yaptığı başvuru (25285/15) hakkında hala karar vermedi!
AİHM’in ihlal kararı verdiği Mehmet Altan, Şahin Alpay, Ali Bulaç, Atilla Taş ve Murat Aksoy gibi gazetecilerle aynı davada, aynı suçlamalara muhatap olan, Mümtaz’er Türköne, Mustafa Ünal, Hidayet Karaca, Hanım Büşra Erdal, Ayşenur Parıldak gibi gazetecilerle ilgili karar vermemekte direniyor. Bunlardan 2018 sonunda Türk hükümetine bildirilen, Mustafa Ünal ve Hanım Büşra Erdal’ın başvuruları hakkında 2019 Ekim ayında tüm yazışmalar tamamlanmış olduğu halde, AİHM tarafından 2 yıldır karar verilmedi.
Bir başka can acıtıcı örnek, uluslararası ödülleri olan bir gazete tasarımcısı Fevzi Yazıcı, 2017 Aralık ayında beri tek kişilik cezaevi hücresinde tutuluyor. AİHM önünde bekleyen başvurusu, üç yıl bekledikten sonra yakın zamanda Türk Hükümetine soruldu. Yazışmalar ne zaman biter, AİHM ne zaman karar verir, belli değil.
Fevzi Yazıcı veya yukarıda isimlerini yazdığım gazetecilerden çok sonra yapılan başvurularla ilgili kararlar çoktan verildiği halde bu gazetecilerle ilgili AİHM’in karar vermemekte direnmesini anlamak zor.
AİHM’in bu gazetecilerle ilgili ihlal kararı vereceğinden eminim. Ancak bu karar verildiğinde gazetecilerin büyük bir kısmı cezaevinde yatması gereken süreyi doldurup tahliye olacaklar. Hayatlarının en güzel yılları bir hiç uğruna avuçlarının içinden uçup gittikten sonra AİHM’in vereceği ihlal kararlarının bir değeri olmayacak.
Çünkü geciken adalet, adalet değildir!
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***