YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN
Başlık yanlış değil.
Atasözü normalde “Çocuktan al haberi” şeklinde. Ancak Recep Tayyip Erdoğan rejimi sayesinde bu atasözü artık “Çocuktan al intikamı” olarak biliniyor.
“Çocuktan intikam mı olur?” demeyin.
Olur hem de bal gibi olur.
Hatta çocuklara zulmederken Daha Adil Bir Dünya Mümkün adında kitap çıkarır, kitabın kapağına “Çocukların öldüğü ve öldürüldüğü bir dünyada hiç kimse masum değildir” yazarlar.
Dahası kitabın piyasaya çıkışı şerefine (!) yüzlerce çocuğu kapsayan gözaltı ve tutuklama da yaparlar.
‘DARBECİ’NİN OĞLU DA GÖZ ALTINDA’
Türk medyasını izliyorsanız Salı sabahına “FETÖ’ye büyük operasyon” haberleriyle uyanmışsınızdır. Bu durum, yani sabah operasyonla uyanma son yedi yılın rutini, Erdoğan rejiminin alamet-i farikası.
MİT’ten servis olarak gelen haberleri gazeteye-televizyona giren Havuz çalışanları da artık bıktılar herhalde ki, detay bile vermek ihtiyacı hissetmiyorlar.
Son operasyon mesela, haberlere göre “aralarında muvazzaf askerlerin de olduğu 214 kişi için gözaltı kararı verildi” şeklinde verildi.
Oysa ki bu 214 gözaltının 145’i eski askeri okul öğrencisi.
Şaka değil, 15 Temmuz bahanesiyle yapılan bu operasyonlara konu olan çocuklar olay tarihinde 13 ile 19 yaş arasındaydı.
Son operasyonlarda gözaltına alınanlar ise o dönem 13-14 yaşındaydı. Yani gözaltına alınıp tutuklanmaları için 18 yaşına gelmeleri beklendi.
Şimdi gözaltına alınıyorlar, en kötü ihtimalle “damgalanıp” tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılacaklar. Savcı Can Tuncay’ın canı ne kadar tutuklama isterse o kadarı da cezaevine gönderilecek.
Peki meselenin aslı ne? Bu çocuklardan ne istiyorlar?
Öncelikle şunun altını çizelim: 15 Temmuz kumpası bizzat Erdoğan, Hakan Fidan ve Hulusi Akar üçgeninde kurgulanmış bir istihbarat operasyonuydu.
“Kalkışma” şeklinde kurgulanan olaylar sayesinde TSK lağvedildi, Türkiye’de sistem değişikliğine gidildi. Artık ağır aksak da olsa var olan parlamento, yargı, medya vs. kalmadı.
İşte o kumpasın en kritik aşamalarından birisi harp okulu öğrencileri üzerine kurulan bölümdü.
Düşünün: TSK, NATO’nun en büyük ikinci ordusu, on binlerce subayı, astsubayı var, korkunç bir ateş gücü bu askerlerin elinde ama siz güya askeri darbe yapıyorsunuz ve bunu da Harbiyeli çocuklarla icra etmeye çalışıyorsunuz.
Ortalama akla sahip herkes buradaki çarpıklığı görür.
15 Temmuz’u kurgulayanların Harbiyeliler üzerine bina ettiği plan şuydu: Harbiyeli öğrenciler TSK’nın ‘en masum’ kesimi sayılır. Sonuçta ekseriyeti çocuk yaşta ve adı üzerinde öğrenci.
Bu en masum kesimi bile kumpasa alet ederek TSK’nın insan kaynağını kurutmayı planladılar. Başarılı da oldular. Askeri okullar kapatıldı, yerlerine iktidarın arka bahçesine dönüştürülen bir sistem kuruldu.
Parti referansı olmadan girilemeyen bu okullarla Erdoğan rejim muhafızları yetiştiriyor. TSK’nın üst kademesi ise afaki ‘FETÖ’ operasyonları ile ya biçiliyor ya da Saray’a biat ettiriliyor.
İşte bu kumpasın sorunsuz devam edebilmesi, “tehlikenin” sıcak tutulabilmesi için Harbiyeliler şamar oğlanı muamelesi görüyor.
Savcı Can Tuncay’ın elinde yaklaşık 9-10 bin kişilik askeri öğrenci listesi var. Gündeme göre bu listeden 50-100 öğrenci alıp gözaltı yapıyor.
Gerekçe aramasına da gerek yok nasılsa.
ByLock der, ankesör der, iltisak der yürür. Kimse de “Saçmalamayın böyle bir suçlama mı olur, 13-14 yaşında çocuk bunlar. Ankesörden en fazla annesini babasını aramıştır,” demiyor.
Askeri okullardan ayrılmak zorunda kalan çocuklar bu esnada üniversiteleri kazanmış, çok iyi okullarda okuyorlar. Onları soruşturmaya ekleyerek ‘damgalıyor’lar.
Ki bir daha bu ülkede yaşam hakkı bulamasınlar. İster ODTÜ ister Boğaziçi bitirsin hiçbir yerde iş bulamasın, yaşayamasın, hele hele devlette asla görev alamasın istiyorlar.
Yani doğrudan intikam operasyonu yapılıyor.
Mesela son operasyon. Gözaltına alınanlardan birisi 15 Temmuz akşamı infaz edilen Tuğgeneral Semih Terzi’nin oğlu Faruk Terzi.
Merhum Semih Terzi, TSK’nın en parlak subaylarındandı. Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın yıldız isimlerindendi.
15 Temmuz akşamı bizzat Hulusi Akar, Yaşar Güler ve Zekai Aksakallı tarafından yürütülen bir operasyonla, adeta önüne kırmızı halılar serilerek Silopi’den Ankara’ya getirildi ve orada Ömer Halisdemir’e infaz ettirildi.
Semih Terzi’nin infazına dair çok yazı yazdım.
Şimdi aynı konuya dönecek değilim. Ancak Terzi’nin infazı kumpasın en önemli delillerinden birisidir. Çünkü Terzi rejimin özellikle Suriye ve Irak’ta çevirdiği kirli işleri bilen bir generaldi.
15 Temmuz bahanesiyle infaz edildi. Dosyasının üstü kapatıldı. Soru işaretleri cevapsız bırakıldı.
Yetmedi, eşi Nazire Terzi tutuklandı ve 18 yıla mahkum edildi. Yargıtay’ın bozması sonrası yeniden yargılandı ve bu kez “örgüte üyelikten” 6 yıl 10 ay hapse çarptırıldı.
Nazire Terzi yattığı süre göz önüne alınarak tahliye edildi ama bu kez de oğlu gözaltına alındı.
15 Temmuz’da henüz reşit bile sayılmayan oğlu.
Bu detaylar Türk medyasında yer almıyor. Havuz medyasında olmaması normal de, sözüm ona muhalif sayılanlarda bile yok.
Çünkü onlar da rejimin 15 Temmuz söylemini kullanmayı tercih ediyorlar. Kimse çıkıp “Saçmalamayın, 15 yaşında çocukların darbeyle ne işi olur, Akar’ın çay kahve içip çerez yediği, generallerin otoparkta ya da eşinin yanında saklandığı halde terfi ettiği bir sistemde bütün faturayı askeri okul öğrencilerine kesmek nedir?” diye sormuyor, soramıyor.
Muhalifimsi partiler de Harbiyelilere sahip çıkma cesareti gösteremiyor.
Hal böyleyken Erdoğan rejimi ve yargı uzantıları çocukları tutuklamaktan neden geri dursun ki?
‘KARA EFE’LER FURKAN’LAR HİKMET’LER…
Erdoğan’ın bir çocuğun kafasına vurması günlerce konuşuluyor ama 15 Temmuz bahanesiyle ölüme terk edilen çocuklar kimsenin umurunda değil.
Çünkü onlar Cemaatçi.
Çünkü onların kanı canı helal(!)
Düşünün, Erdoğan’ın ‘adalet’ konulu kitap yazdığı, (kitap okumadığını övünerek anlatan birinin nasıl kitap yazdığını sorgulamıyoruz bile) “Çocukların öldüğü ve öldürüldüğü bir dünyada kimse masum değildir” diye imzaladığı bir ülkede çocuklar rejim eliyle öldürülüyorlar.
KHK denen ucube ile anne babaları sosyal ölüme terk edilen insanların çocukları da aynı akıbeti yaşıyor.
Cezaevlerinde büyüyen yüzlerce bebek var.
Hasta olmasına rağmen tedaviye gidemeyen, engelli olmasına rağmen bakım hizmeti engellenen yüzlerce KHK’lı aile çocuğu var.
Bunlar herkesin gözü önünde ağır ağır öldü, ölüyor. Mesela Furkan Dizdar 12 yaşındaydı. Beyin kanseri tedavisi için yurtdışına gitmesi gerekiyordu ama anne babası KHK’lı diye çıkışına izin verilmedi ve hayatını kaybetti.
7 Yaşındaki Feridun, 13 yaşındaki Nadire ve 10 yaşındaki Bahar Maden kardeşler de rejimin zulmünden kaçmaya çalışırken boğularak can verdi.
Bekir, Esat ve Mesut Akçabay kardeşler Erdoğan’ın zulmünden kaçarken anneleriyle birlikte Meriç’te can verdi.
8 yaşındaki Ahmet Burhan Ataç annesi ve babası tutuklandıktan sonra kansere yakalandı ve tedavisi geciktirildi. Yurt dışına gidişine izin verilmedi ve hayatını kaybetti. Kara Efe’yi öldürenler utanmadan onun fotoğrafını kan bağışı kampanyasında kullandı.
Öksüz kalan Hikmet’ler, Yusuf’lar…
Erdoğan rejiminin öldürdüğü çocukları saymak, sıralamak mümkün değil. Sayfalar dolusu örnek var.
Ortalama aklın bile kabul etmeyeceği bu zulüm düzeni başta muhalifimsi partileri ve muhalifimsi medyanın da azımsanmayacak desteğiyle tam gaz sürüyor.
Ama ne önemi var değil mi?
“Reis adaletin kitabını yazdı” nasılsa!
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***