YORUM | M. NEDİM HAZAR
Tarih 2012… AKP ve Erdoğan, gizli ajandasını ufaktan yürürlüğe sokmaya başlamış durumda. Zamanın İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu şöyle söylüyor:
“10 yıllık iktidar dönemimizde bizimle şu ya da bu şekilde bizimle paydaş olanlar, gelecek 10 yılda bizimle paydaş olmayacaklar. Onlar da şu ya da bu şekilde her ne kadar bizi hazmedemeseler de; diyelim ki liberal kesimler, şu ya da bu şekilde bu süreçte bir şekilde paydaş oldular ancak gelecek inşa dönemidir. İnşa dönemi onların arzu ettiği gibi olmayacak.”
Herkes bunun lalettayin bir cümle olduğunu düşünürken, AKP ve Erdoğan ilk iş olarak kendilerini denetleyenleri saf dışı bırakmak için hamle yapıyor. Hedef: Sayıştay.
Yolsuzluk olayları artık çuvala sığmayan mızrak misali her tarafı delik deşik etmiş durumda. O kadar ilerlemiş ve pervasızca yapılıyor ki, Sayıştay raporlarında yer alanlara inanmak çok güç. Hayali bina, havalimanı, yoldan tutun da olmayan işin ihaleleri, yandaşlara peşkeş çekilen milyarlar vs.
Sayıştay Başkanı değiştirilip kurum içinde raporlara sansür uygulanarak başlanıyor. Hazırlanan yolsuzluk ve denetleme raporlarının yüzde 90’ı kırpıldığı halde ortaya çıkan tablo inanılmaz.
AKP Grup Başkanvekili Nurettin Canikli ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan kendi aralarında telefonla konuşuyorlar. Canikli, Sayıştay’ın kamu kurumlarını denetlemesiyle ilgili olarak, “Şu anda hükümet korumasız tam anlamıyla. Kapsamlı bir çalışma yapılması lazım çok acil” ifadelerini kullanıyor. Canikli parlamento adına denetim yapan Sayıştay’a kanunla verilen yetkilerin vakit geçirmeden geri alınması gerektiğini savunuyor. Hasan Doğan ise şöyle diyor: “Peki Başkanım. Bizim hiç üyelerimiz yok mu? Bunlara hiç direnmiyorlar mı orada?” diye soruyor. Canikli, “Var ama bu meslek taassubiyeti var ya, bu bürokrasi. Hepsi bizim adamımız baktığınız zaman, hepsi” cevabını veriyor. Ve Canikli, “Beyefendi talimat verdi, şimdi var ya bu raporlar gelmiş olsaydı Hasan Bey,” deyince özel kalem müdürü o meşhur cümleyi patlatıyor: “Bizi duman ederlerdi!”
Duman olmak, duman etmek…
AKP ve Saray hırsızları, yolsuzları, eşkıyalıkları ortaya çıkmasın diye tüm Türkiye’yi ateşe verip, ortalığı dumana boğmakta zerre tereddüt etmedi.
Nitekim 15 Temmuz bahanesiyle tüm kurumların üzerinden silindir gibi geçip ülkeyi kurumsal olarak darmadağın ederken Sayıştay’ı en ön sıraya aldılar.
Artık rapor filan yayımlanmıyor, yayınlanıyorsa da, tamamen kendi adamlarının al gülüm ver gülüm metinleri laf olsun diye ortalığa veriliyor.
Tarihin en büyük yolsuzluklarının yapıldığı bir dönemde Türkiye’de bir tek yolsuzluk soruşturması bile yürütülmüyor!
Meşhur 3 Y’sini bilirsiniz Erdoğan’ın: Yasaklar, Yolsuzluk ve Yoksulluk.
Ülke tarihinde darbe döneminde bile olmayan yasaklar artık gündelik olmuş durumda.
Yoksulluk tarihin en yüksek düzeyinde.
Yolsuzlukta ise sanırım dünya birincisi durumundayız.
Adil Beyazıt ismini siz de benim gibi ilk kez duymuşsunuzdur.
Pırıl pırıl bir genç.
Sayıştay denetçisiydi.
Zeki, eğitimli ve namuslu.
Dolayısıyla bu iktidarın işine gelmeyen tüm özelliklere sahip.
Onunla gazeteci Basri Doğan’ın yaptığı bir söyleşiye denk geldim internette.
https://www.youtube.com/watch?v=T3ptxam2JQQ
Nasıl bir entrika ile hayatının kaydırıldığını, 19 ay hapishanede tutulduktan sonra can havliyle kendini nasıl yurt dışına attığını (Hollanda) anlatıyor Beyazıt.
Sadece Sayıştay’dan yüzlerce kişi uzaklaştırılmış yerine doldurulanları tahmin edebiliyorsunuzdur.
Ülke son 10 yıldır bilinçli ve organize bir şekilde kalitesizleştiriliyor, profil yapısı gittikçe aşağılara çekiliyor.
Liyakatsizlik, hadsizlik, tarafgirlik had safhada.
Mahalle aralarında eski eşya karşılığında mandal satan seyyarlar gibi devlet. Her yere ucuz mandal koymuş durumda.
Plastik, değersiz ve sıradan…
Ülkede yüzbinlerce iyi eğitimli, yolsuzlukla, arsızlıkla işi olmayan insan kaçırıldı. Çoğu şu anda başka başka ülkelerde. Tıpkı Adil Beyazıt gibi.
Peki onların yerine gelenler?
Tarih: Birkaç gün önce Afganistan. Kabil.
Habertürk kanalı nasıl olduysa gazetecilik yapmaya karar vermiş ve genç bir gazeteciyi (M. Akif Ersoy) Afganistan’a yollamış.
Ersoy bir haberinin sonunda ilginç bir ayrıntı naklediyor.
Bir haber anonsunun sonunda elinde silahıyla bir Taliban geliyor Ersoy’un yanına. Türkçe konuşuyor. Kendini tanıtıyor ve bir belge çıkarıyor.
İnönü Üniversitesi’ne kabul almış…
Sunucu Hülya Hökenek “hık mık” diyor, “Orada sıradan bir vatandaş bu değil mi?” diye kıvırmaya çalışıyor ama Akif ısrarcı, “Hayır hayır, elinde silah olan Taliban militanı!”
İşte Tayyiban rejimi, haksız yere hayatını paramparça ettiği milyonlarca insanın yerine bunları koymakla meşgul.
Ülkenin geleceği çok karanlık maalesef, hem de çok!
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***