YORUM | AHMET KURUCAN
Sosyal medyada görmeseydim haberim olmayacaktı. Çoktan beri Hayrettin Karaman’ı düzenli olarak takip etmiyorum. Hayatını ve hatıralarını yazdığı üç ciltlik kitaba verdiği isimde olduğu gibi “Bir varmış bir yokmuş!” gözüyle bakıyorum artık ben Hoca’ya. Kişiliğini sıfırladı benim gözümde. İlminin izzet ve şerefini her zaman görüşlerinin savunuculuğunu yaptığı İmam-ı Azam Hazretleri gibi koruyamadı siyasi erk karşısında. Bırakın korumayı onların yaptığı İslami değerlere, insani hasletlere, ahlaki umdelere, hukuki prensiplere, insanlığın ortak kazanımı diyebileceğimiz örf-adet, gelenek ve göreneklere muhalif politikalarını meşrulaştırdı yazdığı yazılarla, yaptığı konuşmalarla ve verdiği fetvalarla.
Genel prensibim kim olursa olsun insanları siyasi görüşleri ile ilmi kapasitelerini ayırmak ve her birini ayrı ayrı değerlendirmek. Kişinin siyasi görüş ve duruşunu benimsemeyebilir, o noktada farklı düşünebilirim ama ilmini teslim ederim. Evet benim temel yaklaşımım bu. Hayrettin Karaman da buna dahildi. Ama şimdilerde farklı düşünüyorum. Onun için dedim zaten bir varmış bir yokmuş diye. Zira o Refah Partisinin 90’lı yılların ilk yarısında başlayan belediyecilik dönemlerinden beri ilmi birikimini siyasi erkin politikalarını destekleme adına ayaklar altına serdi. Özellikle AKP döneminde yukarıda dediğim gibi ilmin de ilminin izzetini de kale almadı. Hoca Yeni Şafak’ta siyasi eksenli yazılar yazmaya başladığı zaman bu gidişatı görmüş ve yakın çevremdeki arkadaşlara “Hocanın bu gidişatı iyi değil!” diye söylemiştim. “Kendini bitirir, itibarını kaybeder.” demiştim. Ama hiçbir zaman için “Yolsuzluk hırsızlık değildir” noktasına geleceğini tahmin etmemiştim.
Her neyse. Dün “Torpil Konusu” başlıklı bir yazı yazmış Hoca. Şaşırdım. Şunu söylüyor: “Haksız bir işin gerçekleşmesi, bir menfaatin elde edilmesi için aracılık eden ve maddi-manevi baskı uygulayanlar şunu bilmelidirler ki, kul hakkı yiyenleri, devleti/kamuyu zarara sokanları namaz, oruç, hac… kurtaramaz. Bu ibadetlerin kefaret olacağı günahlar, kul hakkı ve büyük günahlar değildir.” Âmiyâne bir tabir olacak ama haydi söyleyeyim “Günaydın!” Şimdi mi aklınız başınıza geldi Hoca?
Tek tek gidelim üzerinden isterseniz ve hocaya soralım: Haksız işlemlerin gerçekleştiğinin ve yine haksız menfaat elde etmek için aracılık yapıldığının, maddi-manevi baskılar uygulandığının şimdi mi farkına vardınız? Kul hakkı yenildiğinin, devletin yani kamunun zarara sokulduğunun gerçekten farkında değil miydiniz? Sağlık durumunuzun daha iyi olduğu, gündemi çok daha iyi bir şekilde takip ettiğiniz günlerde, söz gelimi önce Refah sonra AKP’li belediyelere danışmanlık yaptığınız zamanlarda bunları görmemiş miydiniz? Mesela, “beşli çete” tabirini hiç duymadınız mı? Ya da hazine garantili devlet ihalelerini? Doğru söyleyin Hayrettin Hoca, gerçekten hiç duymanız mı bunları? Okumadınız mı köşe yazarı olduğunuz gazeteden? İzlemediniz mi A Haber’den? Haklısınız oralarda okumamış ve izlememiş olabilirsiniz ama yakın ve uzak çevrenizdeki kişiler de mi söylemedi size?
“Namaz, oruç, hac devlet ve kamuyu zarara sokanları kurtaramaz. Bu ibadetler kul hakkı ve büyük günahlara kefaret olmaz” diyorsunuz. Katılmamak mümkün mü? Ama bir soru insanın aklına takılıyor; yeni mi bu hüküm Hoca? Yoksa asırlardır mütedavil kitaplarda zaten yerini alan dini ve fıkhi bir hüküm mü? Profesör unvanıyla yıllardır fakültelerde fıkıh dersi veren kişi olarak siz yeni mi okudunuz bu yazdıklarınızı? Allah Allah diyor ve hayretimi gizleyemiyorum bu tespitiniz karşısında. Hayret ki ne hayret!
Ebu Zehra’nın İmam Malik’i anlattığı kitabında Kadı İyaz’dan aktardığı bir tasnif vardır. Hadis uydurmacılığının sebeplerini kaleme aldığı yerde Kadı İyaz alimlerle siyasiler arasındaki ilişki modellerini anlatır ve onları üçe ayırır. Mefhumî tercüme yapıyorum. Birinci grup sürekli Hz. Peygamber diyen ve sözlerini son tahlilde bir hadisle destekleyen alimler. Bunları da iki alt gruba ayırır. Birincisi şahsi menfaat elde etmek için hadis uydurur, ikincisi şahsi menfaat elde etmez ama o uydurduğu hadisle savunduğu fikri destekler. İkinci grup alimler hadis uydurmazlar ama zayıf bir hadise sağlam bir senet isnat ederek onu sahih hadis diye halka sunarlar. Üçüncü grup alimler ise hayatında hiç görüşmediği insanlardan sanki görmüş ve konuşmuş gibi hadis rivayet eder. Hocaya hadis uyduruyor demiyorum ama “Torpil konusu” başlıklı yazısında kullandığı ayetler ve onlara yaptığı yorumlar nedense bana bu tasnifi hatırlattı.
Hasılı Hoca, Ömer Lekesiz’in “Milli Eğitim Bakanı Özer ve Beklentiler” başlıklı yazısını okumamızı tavsiye ediyor ve o yazıda Lekesiz’in “Siyasetçi-bürokrat-yüksek düzey yöneticiler-halk arasındaki ilişki ve bu ilişkinin şahısların menfaatine göre değil de milletin ve devletin menfaatine uygun olarak oluşup işlemesi ve bunun engelleri” hakkında düşüncelerini kaleme aldığını belirtiyor. Aslında böyle bir yazıyı hocanın kaleminden beklerdik. Beklerdik diyorum bekliyoruz yerine. Çünkü böyle bir yazı için dün çok geç.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***